Makale : Mahkemelerinde Savunma Hakkı Veya Yeterli Savunma Var Mı?, Kasım-2016

F.Ünal Toktaş

Çalışkan Üye
TÜİSAG Üyesi
Katılım
7 Eyl 2017
Mesajlar
130
Tepki puanı
397
Medeni hal
Evli
Meslek
Uzman (A)
İş Güvenliği Uzmanı değil ve fakat Danışman olarak çalıştığım bir işyerinde, ceza ve sgk rücu davalarında ve de ayrıca bir tazminat alacağıma dair iş mahkemesinde başıma gelenler.


TÜRK MAHKEMELERİNDE SAVUNMA HAKKI VEYA YETERLİ SAVUNMA VAR MI?

F. Ünal TOKTAŞ
Elek. Y. Müh.
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
ÇSGB İş Güvenliği Eski Müfettişi ve Grup Başkanı

Evet bu soruya, ne biçim soru diyebilirsiniz. Ben burada bizzat yaşadığım mahkeme safhalarından bahsedeceğim.

Önce bu durumun yasal dayanağına bakalım ;

T.C Anayasası Madde 36 ıncı maddesine göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir….”

Adalete giden yol, gerçeği ortaya çıkaran inanç ve eylemdedir. Gerçeği ortaya çıkaracak inanç ve eylem de o gerçeğe en çok ihtiyacı olan ve kendisinde bağışlanmış bir hak bulunan ‘savunma hakkında’ bulunabilir.

Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılıyor olabilmesinin olmazsa olmaz koşulu “Hukuk Devleti İlkesi” nin yaşama geçmiş olmasıdır. Hukuk devleti, bireylerin hukuki güvenlik içinde bulunduğu, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kuralları çerçevesinde geliştiği bir sistemi ifade ederken; zayıf olan bireyin güçlü olan devlete karşı kendini savunabilmesi, o toplumda hukuk devleti ilkesinin yerleşmiş olmasını zorunlu kılar.

1) Danışmanlığını uzun zamandan beri yapmış olduğum ve bordrosunda tam gün olarak bulunduğum bir iş yerinden, karşılıklı anlaşarak, tazminatlı çıkış aldım. Tazminatlı çıkış tebligatını da hatta ben hazırladım. İşveren Vekili imzalayarak tebliğ etti ve bende imzamı atarak tebellüğ ettim. Hatta ayrılırken bana pasta keserek beni uğurladılar. Ancak ödenecek kıdem ve ihbar tazminatını taksitle ödeyeceklerini söylediler. Ben de iyi niyetle kabul ettim. Ancak 3 taksitten sonra, üçkağıda yatarak ödemediler. Laf aramızda, bu işyeri belli bir mafya tarafından idare edilen bir işyeri idi. Çabalarımdan bir sonuç alamayınca, ilgili İş Mahkemesinde davayı bizzat kendim açtım. Bu konuları ve ilgili mevzuatı da çok iyi bildiğim için avukat tutma ihtiyacını hissetmedim. Bu mahkeme ile ilgili bütün aşamaları (mahkemeye müracaat edip ve dava açmak, duruşmalara katılmak, karşı taraf avukatlarının görüşlerini çürütmek, mahkeme duruşmalarında kendimi çatur çutur savunmak, yazılı savunma ve talep dilekçelerini yazmak…gibi) kendim yürüttüm. Bu mahkemede gördüm ki, avukat tutmadan kendisini savunan vatandaşlara, mahkemelerde karşı taraf avukatlarına gösterilen tolerans ve söz verme hakkı tanınmıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu durum hakkaniyetle bağdaşabilir mi? Vatandaşı illa avukatlara söğüş ettirmek mi gerekiyor? Bu bir al gülüm,ver gülüm hikayesi midir? Duruşmalarda biraz gerçeği anlatmak için konuşmaya başlasam, fazla konuşamadan, hakim yüzünü buruşturarak ve beni küçümser bir ifade ile “ artık yeter der gibi bana bakıyordu”. Herhalde bu hakimler de, biz emekli olunca yapacağımız tek iş avukatlıktır. Böyle kendisini savunanlar çoğalırsa biz nasıl müvekkil buluruz diye düşünüyorlar herhalde (!) Bu davayla ilgili her türlü belge benim lehime olmasına ve işverenin beni tazminatlı çıkardığına dair belge olmasına, bankaya yatan paraların ve de geriye kalan ödemelerin tespit edilmesine rağmen, davayı uzattıkça uzattı. Hele bir duruşma var ki, şaşırdım kaldım. Bana soru sordu, ben de bir kez daha (kaçıncı kez oldu hatırlamıyorum) işverenin beni tazminatlı olarak işten çıkardığını, bir miktar parayı ödediğini ve ancak ödemesi gereken geri kalan parayı ödemediğini ifade ettim. Ancak tutanağa benim dediğimi değil ve fakat kendi düşündüğü yanlış ifadeyi yazdırdı. “Güya işveren beni tazminatsız işten çıkarmış ve tazminatımı vermemiş”. Ne dersiniz, güler misiniz, ağlar mısınız. Savunma hakkınızı elinizden aldığı gibi, yetmezmiş gibi bir de tutanağa yanlış ifadeler yazdırıyor. Böyle hakimlik olmaz! Tabii sonunda davayı kazandım. Karşı taraf temyiz etti. Temyizi de kazandım. Sonra bizzat icra takibatı yaptırdım. Sonuç nafile, paramı hala alamadım. Bu duruma benim gibi adam düşerse, siz varın zavallı işçi ve normal vatandaşa neler olur. Mağdur olan kişiler demek boşuna mahkemeye gitmiyor, sorunu çözmek için mafyaya gidiyor. Tabii muhatap mafya olunca, ondan daha büyük mafya bulmak lazım, ancak alacağın para için bu işi yaparlar mı bilemem (!) Tabii bir de elini verdiğin zaman kolunu da kaptırırsın.

2) Gelelim bu sefer Asliye Ceza Mahkemesindeki olaylara. İş Güvenliği Uzmanlığı değil ve fakat sorumsuz İş Güvenliği Danışmanlığı yapmış olduğum bir işyerinde oluşan ölümlü iş kazası sebebiyle, adım uyanık bir avukat tarafından fabrika müdürünü kurtarmak için, iş güvenliği uzmanıymışım gibi mahkemeye sunulmuş, sonradan öğendim. Önceleri bu sunuştan benim haberim olmadı, işi bilmez bilirkişiler ise, beni iş güvenliği uzmanı sayarak fabrika müdürü ile bana asıl kusur verdiler. Bu işi de düzeltmek için yaklaşık 2 yıl uğraştım. Bir deli bir kuyuya bir taş atar ve bin akıllı onu oradan çıkartamaz. Duruma bakın, birisi mahkeme heyetini yanıltıyor ve onları yanlış yönlendiriyor ve bu kişi hakkında bir şey yapılmıyor. Savunmam çok kısa ve özetti. “Bana iş güvenliği uzmanı olarak kusur verilmiş, ben iş güvenliği uzmanı değilim, bu durumu belgeleyen ıslak imzalı 1989 tarihli sözleşme ektedir, bu sözleşmenin adı Teknik Emniyet Müşavirlik Sözleşmesidir. Bu sözleşmenin ilgili maddesinde aynen “…..İşyerinde part-time olarak ve istişari anlamda müşavirlik hizmeti yapacağı için, işyerinde meydana gelebilecek iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili olarak, işveren adına herhangi bir hukuksal ve cezai sorumluluğu üzerine almayacaktır” denmektedir. Bu sözleşmenin doğruluğunu karşı taraf da kabul etmiştir. Beraatımı isterim” Gel gör ki kararın benim lehime çıkması, yapılan bilirkişi incelemelerini takiben 2 yıl sonra çıktı. Burada sağ olsun duruşma hakimi bana yeterli söz hakkı verdi. Bir duruşmada bu hakime ne dedim biliyor musunuz? “Hakim Bey, ben neden bu kadar direnip kendimi savunuyorum, biliyor musunuz, müsaade edin izah edeyim. Kusura bakmayın ama, ben bu ceza davasının sonucundan çekinmiyorum, kusuruma tekabül eden 2 yıl hapis cezası nasıl olsa para cezasına dönüşür, ben de bu parayı aslanlar gibi öderim. Ancak bu davadan sonra gelecek olan SGK rücu davası ile maddi ve manevi tazminat davaları, yüz binlerce liralık davalardır. Ben bunları karşılayamam” dedim. Bu lafım üzerine bana kızmadı ve gülümseyerek baktı. Bu dava duruşmalarını hiç kaçırmadım ve meydanı boş bırakmadım. Zira Türkiye’ de karşı taraf avukatların ne zaman neler yumurtlayacağını ve mahkeme heyetini nasıl yanıltabileceklerini çok iyi biliyordum.

3) Aynı iş kazası hakkında açılan SGK rücu davası da ayrıca bir İş Mahkemesinde görüldü. Bu dava duruşmalarındaki komiklikler de işin cabası. Bir duruşma günü adliyeye gittim duruşma saatini bekliyorum. Tabii bildiğiniz gibi duruşma saatleri çok sarkıyor. İnsanlar beklemekten sıkılıyor. Cılız sesli ve sesini sadece kendisi duyan yaşlı mübaşir benim adımı okumadı. Ben de son anda uyanıp, acele duruşma salonuna gittim. Benim davalı taraf olduğumu ve duruşma gireceğimi söyledim. O sırada duruşmayı kapattı ve bir dahaki duruşmaya gelirsiniz dedi. Böyle bir hareketi taraf avukatlarına yapabilirler mi? Sonuç olarak boşu boşuna oraya gittim ve toplam yarım günüm heba oldu. Ancak bu hakimi ilerideki bir duruşmada köşeye iyice sıkıştırdım. Zira duruşma etiği ve tarafsızlığı adına çok büyük hata yaptı. Şöyle ki; daha sonraki duruşmalardan birinde sotaya yatarak ve işi mübaşire bırakmadan duruşmaya zamanında girebildim ve kendimi savundum. Duruşma bitti, duruşma tutanağından bir kopya aldım. Yaklaşık 30 km ilerideki bulunduğum işyerine döndüm. Bir saat sonra acilen mahkeme katibi beni aradı, duruşmada hata olduğunu ve duruşmanın tekrar yapılacağını söyledi. Allah Alllah deyip apar topar, işimi bırakarak o yolu tekrar yapıp duruşma salonuna nefes nefese gittim. Meğer neymiş? Biliyor musunuz. Daha önce yapılan duruşmaya davayı açan SGK avukatı katılamamış. Lafa bak ya, biten duruşmayı ve tutulan duruşma tutanağını yırtıp, sırf avukat bulunsun diye tekrar duruşma yaptı. Artık bu durum karşısında zembereklerim boşaldı. “ Sayın Hakim Bey, ben mazide kapıda beklerken duruşmaya , duruşma tam biterken girdim, beni duruşmaya alıp dinlemediniz. Şimdi duruşmaya katılamayan bu avukat girsin diye beni yarım saatlik uzaklıktan tekrar çağırıyor ve eski duruşmayı iptal ediyorsunuz. Kendimi avukatsız savunan bir kişi olarak, burada bulunan avukatlarla aynı hakkı istiyorum” dedim. Adam bu durumda bana ters cevap veremedi, haklısınız der gibi bana baktı. Gene ilerideki bir duruşmada , kendimi biraz fazla savununca, bana ne dedi biliyor musunuz ? “Ben ileride kararımı alırım, eğer siz beğenmezseniz, temyiz edersiniz, merak etmeyiniz”. “Tabii temyiz edeceğim, sana mı soracağım “dedim içimden ya sabır çekerek. Bir hakim bu şekilde kendisini savunan bir kimseyi küçümseyebilir mi? Beyefendi sonunda gerçeği gördü, atadığı bilirkişilerin de beni bu olayda kusursuz görmesi üzerine, SGK ‘ nın benle ilgili birkaç yüz binlik liralık talebini reddetti.

Herkesin yolu bir gün mahkemelerden geçer ama, siz siz olun geçmemeye bakınız (!). Eğer “ İş Güvenliği Uzmanlığı” yapıyorsanız, bu işe şimdiden hazırlıklı olunuz.
 

Ekli dosyalar

  • SavunmaHakki.pdf
    163.4 KB · Görüntüleme: 15
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst
!!! Reklam Engelleyici Tespit Edildi !!!

Reklam Engelleyici Kulladığınız Tespit Edildi !

Sitemiz geçimini reklam gelirlerinden kazanmaktadır. Bundan dolayı Ad Block gibi reklam engelleyicilerin kullanılmasına izin verilmemektedir. Anlayış göstererek bu site için reklam engelleyicinizi devredışı bıraktığınız için şimdiden teşekkür ederiz.

Devredışı bıraktım, siteyi gezmeye devam edebilirim.