Bilgi : Kimyasallar

Hüseyin KORKMAZ

Deneyimli Üye
TÜİSAG Üyesi
Katılım
28 Ara 2011
Mesajlar
508
Tepki puanı
1,476
Medeni hal
Belirtilmedi
Meslek
Uzman (B)
KİMYASALLAR


Kimya sanayinin faaliyet alanı doğal maddelerin kimyasal yapısını değiştirerek diğer endüstrilerde veya günlük yaşamda kullanılmak üzere yeni maddeler üretmektir. Kimyasalların üretilmesi ve kullanımı gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelerin ekonomik gelişmelerinde temel faktördür, yaşamımızın bir parçası haline gelmişlerdir Beslenmemizi (gübreler, pestisitler, yiyecek katkı maddeleri, saklama) sağlımızı ( ilaçlar ve temizlik maddeleri) yaşam kalitemizi (yakıtlar vb) doğrudan ve dolaylı olarak etkilerler.
Evren milyarlarca yılda kendine bir sistem ve denge oluşturmuştur. Kimyasalların üretilmesi, kullanımı, doğal ortamından alınarak değiştirilmesi, yeniden üretilmesi veya sentetik yollarla yeni kimyasallar üretilmesi bu dengeye müdahaledir. Bu müdahale yaşamın kolaylaşması gibi olumlu sonuçlar yaratabileceği gibi zararlı sonuçlarda yaratabilir. Bu sonuçların bir kısmı tolere edilebilir, bir kısmı edilemeyebilir ki bu da canlılar ve eko sistem anlamında risk oluşturur.
Kimyasallar sadece kimya sanayinde çalışanlar için değil sanayinin tüm faaliyet alanlarında çalışanlar için risk oluşturduğu gibi, solunan havayı, içilen suyu, yiyecekleri kirleterek, ormanları ve gölleri etkileyerek ekosistemi değiştirebilirler ve çevreyi olumsuz yönde etkileyebilirler.
Ancak bütün kimyasallar aynı derecede zararlı değildir ve aynı yolla ve aynı şekilde ve aynı sürede zarar vermezler, ayrıca kimyasalların zararlı etkileri sadece kendi özellikleri ile sınırlı değildir ve bir kimyasal birden fazla zararlı etkiye de sahip olabilir.
Bazı kimyasalların zararlarının yıllar sonra ortaya çıktığı düşünülürse hiç bir kimyasalı tamamen tehlikesiz kabul etmemek gerektiği ortaya çıkmaktadır. Pek çok ürünün tehlikeli olarak görülmemesi ve yaratacağı sonuçların risk olarak algılanmaması, bazı maddelerin kanıksanmış ve sıradan ürünler olarak tehlikesiz olarak kabul edilmiş olması, kimyasal, maruziyet sonrası belirgin, gözle görünür, hemen fark edilir bir etkinin ortaya çıkmaması, kullanılan bir çok kimyasalın etiketinde sadece ticari ismin bulunup içerikleri hakkında bilgi olmaması, kimyasalların değişik isimlerinin bulunması da kimyasalların riskini artıran faktörlerdir. Bu riskleri ortadan kaldırmanın öncelikli yolu tehlikeyi ortadan kaldırmak, diğer bir değişle tehlikeli kimyasalı tehlikesizle veya daha az zararlı olanla değiştirmektir. Bir kimyasal yerine geçirilen başka bir kimyasalın aynı işlevi görmesi, ucuz ve kolay elde edilebilir olması aynı zamanda da sağlığa zararsız veya daha az zararlı olması gerekir, ancak bu her zaman mümkün değildir.
Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında kimya sanayi, tüm sanayi ile karşılaştığında çok hızlı bir büyüme gerçekleştirmiştir. 50 yıl önce yılda sadece 1.000.000 ton kimyasal üretilirken, bugün bu rakam 400.000.000 tona ulaşmıştır. Farklı kaynaklarda farklı rakamlar verilmekle beraber ve tüm dünyada ortalama 80.000 ila 100.000 arasında kimyasalın kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bu kimyasalların büyük bir bölümü ticari ürünlerin karışımları olarak bulunmaktadırlar. 5.000 ila 7000 arasında değişen sayıda kimyasalın zararlı olduğu bilinmektedir. Zararlı kimyasalların 3.000 ni kanserojen etkili olup, bunların 20-30 kadarı insan kanserojeni olarak tanımlanmaktadır.
Kimyasalların kullanım alanlarını belirleyen kimyasal formülleri (organik, inorganik, element, bileşik veya karışım olup olmadıklar gibi), kristal yapıları (amorf veya kristal yapı), fiziksel özellikleri (erime, donma, buharlaşma, parlama noktaları vb. gibi) fiziko-kimyasal özellikleri aynı zamanda insana ve çevreye olan etkilerinde de belirleyici olmaktadırlar. Kimyasalların etkileri kullanım ve saklama koşullarına da bağlıdır.
Kimyasalların güvenli bir şekilde üretilmesi, kullanılması, taşınması ve yok edilmesi diğer bir değişle kimyasal risklerin kontrol altında tutulabilmesi için ilk ve en önemli adım kimyasalların özelliklerinin ve aynı zamanda da çevreye ve insana olan zararlarının bilinmesidir. Kimyasalların kullanım alanı, sayıları, zararları göz önüne alındığında bu bilgilerin kolaylıkla ve tüm kullanıcılar tarafından bilinmesinin olanaksız olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kimyasalların özellikleri nedeniyle son derece kompleks olan bu bilginin, kullanıcının kolaylıkla anlayabileceği, zararları ve önlemleri de içerecek sistematik bir biçimde düzenlenmesi gerekir. Sınıflandırma ve etiketleme sistemleri bu amaca hizmet etmek üzere geliştirilmiş araçlardır. Kimyasalların fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre, etkilerine göre, taşıdıkları risklere göre değişik sınıflandırmalar bulunmaktadır.
Tüm kimyasalların, özelliğini (kimyasal formülü fiziksel özelliği ve ticari ismi) açıkça belirtecek şekilde etiketlenmesi, zararlı kimyasalların etiketlerinde ayrıca zararlı, zehirli, patlayıcı vb özelliğini belirten sembolün, güvenlik ve risk numarasının bulunması gerekir. Genel kural olarak kimyasala ait sembollerin ve uluslararası işaretlerin dışındaki bilgilerin, kullanıldığı ülkenin resmi veya ulusal dilinde yazılması gerekmektedir.
Kimyasallar esas olarak organik ve inorganik olmak üzere iki ana grupta ele alınırlar. Organik kimyasalların yapısını ve hidrojen ve diğer elementlerle birleşen karbon oluşturur. Organik kimyasallar ayrıca alifatik (düz zincirli) ve aromatik (halkalı yapıda) olmak izere iki ana gruba ayrılırlar. İnorganik maddeler ise mineral kaynaklardan elde edilirler.
Kimyasallar, üretim sektöründe ise, başlıca üç ana grupta ele alınırlar; başlangıç ürünü olarak ham maddeler (organik veya inorganik) çok geniş olarak kullanılırlar ve diğer kimyasallara dönüştürülmek üzere işlenirler, ham maddelerin işlenmesi ile elde edilen ara ürünler, çözücüler gibi bazı kimyasallar elde edildikleri halde de kullanılmakla beraber genellikle ara ürünlere son ürüne geçişe kadar bir dizi işlem daha yapmak gerekir, Son ürünler ki bunlar ara ürünlerin bir dizi işlemden daha geçirilerek elde edilmiş halleridir. Bunların bir kısmı sabun, kozmetik, ilaçlar gibi elde edildikleri halde kullanılırlar bir kısmı lifler, plastikler, boyalar gibi tekrar işleme tabi tutulurlar.
Sağlık ve güvenlik açısından kimyasalların sınıflandırılmasında ise temel nokta etkilenme seviyesi ve çevreye etkisidir.
Bu nedenle öncelikle tehlikeli kimyasalın ne olduğunun çerçevesini çizmek gerekir. Tehlikeli kimyasallar; sağlığa, güvenliğe ve çevreye akut veya kronik zarar veya hasar verebilen kimyasallar olarak tanımlanabilir. Bu zararlar da üç ana başlık altında toplanabilir:
A) Ani, tekrarlanan veya uzun süreli maruziyet sonunda sağlığa zararlı olan;
• Zehirli veya çok zehirli,
• Zararlı,
• Aşındırıcı,
• Tahriş edici,
• Duyarlılık yaratan veya alerjik tepkileri provake eden,
• Kanserojen,
• Mutajen,
• Teratojen,
• Üreme sistemine zarar veren,
• Genetik olmayan doğum anormalliklerine sebep olan maddeler,
B) Fiziksel ve kimyasal özellikleri nedeniyle fiziksel ve kimyasal zarar verme riski taşıyan;
• Patlayıcı
• Oksitleyici
• Çok kolay parlayıcı, çok parlayıcı ve parlayıcı maddeler,
C) Çevreye zarar veren;
• Canlı organizmalar için zehirli ve zararlı olan,
• Çevrede yok olmayıp kimyasal artıklar olarak kalıcı olan,
• Biyolojik anlamda birikim yaratan maddelerdir.
Ayrıca yukarıda belirtilen sınıflandırmaya girmeyen ancak özellikleri nedeniyle sağlığa ve canlı organizmalara zarar veren tüm kimyasallar da tehlikeli kimyasallar olarak kabul edilir.
Sınıflandırma, malzeme güvenlik formları (MSDS) ve etiketleme sistemleri bu amaca hizmet etmek üzere geliştirilmiş araçlardır.
KİMYASALLARIN İSİMLENDİRİLMESİ
Kimyasalların isimlendirilmesi uluslararası kriterlere göre birkaç şekilde yapılmaktadır. Özellikle organik maddelerin isimlendirilmesinde farklı isimlendirme sistemleri vardır. Ayrıca kimyasalların yaygın kullanılan ticari isimleri de bulunmaktadır. Kimyasal maddenin kimyasal ismi içindeki maddeler değişmediği sürece değişmez. Ancak farklı isimlendirme sistemleri nedeniyle değişik isimlendirilebilir, bu nedenle sinonim ismi de belirtilmelidir. Ticari ismi her zaman değişebilir. Bu nedenle etiketlerde, malzeme güvenlik formlarında vb. lerinde kimyasalın ismi ile birlikte kullanımdaki isminin ve özelliklerinin açıkça, anlaşılır biçimde ve uluslar arası semboller hariç kullanılan ülkedeki resmi dil dikkate alınarak belirtilmesi önemlidir.
Örneğin;
 benzen-benzol,
 benzin-gazolin,
 etil alkol-etanol-alkol,
 hidrojen bromür-bromik asit,
 hidrojen klorür-hidroklorik asit- tuz ruhu,
 nitrik asit-kezzap,
 kerosen-gazyağı,
 nitrojen oksit-azot oksit,
 sodyum hidroksit- kostik soda,
 vinyl klorür- klorethen-klor etilen,
 aseton- dimetil keton-2 propanon,
 asetilen- eten
 Talk (saf) magnezyum silikat hidrat (Mg 3(Si 4O10)(OH3)2)
 Talk (endüstri) değişik miktarlarda Ca, al, Fe içerir, bazıları ise silis ve asbest içerir.
 Talk (tremolit) (Ca2 Mg5 (OH)2(Si 4O11)2)
 Fosgen Karbonil di klorür
 Paris yeşili Bakır Aseto Arsenit
 BAL (Britsh Anti Lewisite) Dimerkapto propanol gibi.
TEHLİKELİ KİMYASALLARIN SINIFLANDIRILMASI
Uluslararası sınıflandırma sistemlerinin yarıdan fazlası, kimyasal ürünün miktarı veya çevredeki emisyonu esas alınarak düzenlenmiştir.
Kimyasalların sınıflandırılmasında en yaygın kriterlerden biri de, öldürücü doz (LD50) ve öldürücü konsantrasyonun (LC50) esas alınmasıdır.
Katı, sıvı ve gaz halindeki kimyasalların sağlık zararı dikkate alınarak kimyasalın konsantrasyonuna göre de sınıflandırmalar bulunmaktadır
• Zehirli ve zararlı maddelerin yutulması, deriden alınması veya solunması durumunda ani ölüme neden oldukları konsantrasyonları
• Ölüme neden olmayan ancak kalıcı etki bırakan zehirli ve zararlı maddelerin kalıcı etki yaptıkları konsantrasyonları
• Tekrarlanan veya sürekli olan etkilenme sonucu ciddi etkiler gösteren zehirli ve zararlı maddelerin ciddi hasar verdikleri konsantrasyonlar
• Aşındırıcı ve tahriş edici maddelerin yanıklara, gözde, ciltte tahrişe neden oldukları konsantrasyonları
• Zararlı ve tahriş edici maddelerin göze ve solunum yoluna zarar verdikleri konsantrasyonları
• Kansere, mutajenik ve teratojenik etkilere sebep olan zehirli ve zararlı maddelerin kansere, anormal doğumlara, doğurganlık üzerinde olumsuz özelliklerine sebep oldukları konsantrasyonları gibi.
Sınıflandırmaların bazılarında üç aşamalı sistem (BM, Dünya Bankası, Uluslararası Denizcilik Teşkilatı (IMO), Avrupa topluluğu gibi) veya dört aşamalı sistem kabul edilmiştir. (CMEA (The Former Council for Mutual Economic Assistance) Rusya, Çin, Meksika ve Yugoslavya gibi.)
Avrupa Birliği üç aşamalı toksik seviye kabul ederek kimyasalları sınıflandırmaktadır.
• Çok toksik,
• Toksik
• Zararlı
Avrupa topluluğunun sınıflandırmasında
• Parlayıcı
• Patlayıcı
• Oksitleyici
• Reaktif
• Zehirli
• Tahriş edici
• Hassasiyet oluşturucu
• Kanserojen olan
• Üremeyi etkileyen
• Mutajenik etkileri olanlar
• Çevreye zarar verenler kimyasallar sınıflama içine alınmıştır.

Aşındırıcı maddeler, sıkıştırılmış gazlar, radyoaktif maddeler, enfeksiyona neden olanlar ve diğerleri bu sınıflandırmadan ayrı sınıflandırmalar içinde yer almaktadır. Ayrıca bu sınıflandırmaya tıbbi ve hayvansal ilaç, kozmetik, patlayıcı (Mühimmat) pestisit, kimyasal atık, insan ve hayvan gıdası da dahil değildir. Bu ürünlerin ayrı sınıflandırılma ve etiketleme kuralları bulunmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1990 yılında kabul ettiği “Kimyasalların Kullanımında Güvenlik Hakkında 170 no’lu Sözleşme” ve “177 no’lu Tavsiye Kararı” ile kimyasalların üretimi, kullanımı, depolanması, taşınması kimyasal atıkların yok edilmesi ve işlenmesi, içerisinde kimyasal bulunan kapların bakım ve onarımında alınacak önlemleri sıralamıştır. 170 no’lu Sözleşme kimyasalların sınıflandırılmasında, kimyasalların özelliklerinin ve sebep olabilecekleri fiziksel ve sağlık zararlarının esas alınmasını, taşıma esnasında da Birleşmiş Milletler Teşkilatının Tehlikeli Maddelerin Taşınması ile ilgili Tavsiye Kararına (UNRTDG) uyulmasını öngörmektedir. 177 Sayılı Tavsiye Kararında da kimyasalların aşağıdaki özellikleri de göz önünde bulundurularak sınıflandırılması önerilmektedir:
• Vücudun herhangi bir kısmında meydana getirecekleri akut ve kronik sağlık sorununa neden olabilecek toksik özellikleri
• Parlama, patlama, oksitleme, tehlikeli reaksiyon verme gibi özelliklerin de içerecek şekilde fiziksel ve kimyasal karakteristikleri,
• Aşındırıcı ve tahriş edici özellikleri,
• Alerjik ve hassasiyet oluşturma özellikleri
• Kansorejen etkileri,
• Teratojenik ve mutajenik etkileri
• Üreme sistemine etkileri
ILO’nun sınıflandırmasında
• Parlayıcı
• Patlayıcı
• Oksitleyici
• Reaktif
• Zehirli
• Tahriş edici
• Aşındırıcı
• Hassasiyet oluşturucu
• Kanserojen olan
• Üremeyi etkileyen
• Mutajenik etkileri olan kimyasallar yer almaktadır. Çevreye zarar verenler, aşındırıcı maddeler sıkıştırılmış gazlar, radyoaktif maddeler, enfeksiyona neden olanlar ve diğerleri için bir düzenleme yoktur.
ABD kuruluşu OSHA ise genel anlamda Çok zehirli ve zehirli. Olmak üzere iki aşamalı bir sınıflandırma kabul etmiştir.
ABD’nin genel kimyasal sınıflandırması içinde;
 Parlayıcı
 Patlayıcı
 Oksitleyici
 Reaktif
 Zehirli
 Tahriş edici
 Aşındırıcı
 Hassasiyet oluşturucu
 Kanserojen olan
 Üremeyi etkileyen
 Mutajenik etkileri olan kimyasallar sınıflama içine alınmıştır. Sıkıştırılmış gazlar, çevreye zarar verenler, radyoaktif maddeler, enfeksiyona neden olanlar ve diğerleri ayrı sınıflandırmalar içinde yer almaktadır.

Dünya sağlık örgütü WHO ve FAO dışındaki uluslararası kuruluşlar kimyasalların sınıflandırılmasında, genellikle pestisitleri genel kimyasal sınıflandırmanın dışında bırakmışlardır.
Ancak pestisitlerin kullanımının yaygınlaşması ve çevrede uzun süreli ve büyük risklere neden olması nedeniyle pestisitlerle ilgili sınıflandırma da giderek yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu konuda da değişik sınıflandırmalar bulunmaktadır. Pestisitleri 2 ila 5 gruba ayıran sınıflandırmalar bulunmaktadır. Burada sadece sindirim yoluyla geçen madde miktarı için letal dozu belirleyen ülkeler olduğu gibi hem sindirim hem deri yolu ile bulaşma kriterlerini de dikkate alan sınıflandırmalar bulunmaktadır.
Taşıma ile ilgili sınıflandırma da yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu sınıflandırmada zararlı yüklerin taşınması, ambalajı ve etiketlenmesi ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Bununla ilgili olarak BM tavsiye kararı, IMO tarafından geliştirilen zararlı kimyasalların gemilerde nakli ile ilgili sınıflandırması bulunmaktadır. Ulusal düzenlemelerin pek çoğu da söz konusu uluslararası düzenlemelerle uyumlu olarak yapılmaktadırlar.
BM tarafından hazırlanan tavsiye kararı UNRTDG kimyasalları 9 sınıfa ayırmaktadır.
1. Patlayıcı Maddeler
2. Sıkıştırılmış, Sıvılaştırılmış Basınç Altında Yoğunlaştırılmış Parlayıcı, Parlayıcı Olmayan Ve Zehirli Gazlar
3. Kolaylıkla Parlayabilen Sıvılar
4. Kolaylıkla Parlayabilen Katılar
5. Oksidan Maddeler, Organik Peroksitler
6. Zehirli Ve Enfeksiyona Neden Olabilecek Maddeler
7. Radyoaktif Maddeler
8. Aşındırıcı Maddeler
9. Diğer Zararlı Maddeler
MALZEME GÜVENLİK BİLGİ FORMLARI (MSDS)
Malzeme Güvenlik Bilgi Formları (MSDS) yalnızca kimyasalların neden olduğu sağlık ve güvenlik tehlikelerinin azaltılmasına yarayan bir sistemin parçasıdır. Kimyasal maddeyi taşıyanların depolayanların, kullananların ve üretimde çalışanların kimyasal maddelerin tehlikeleri konusunda doğru değerlendirme yapmalarını sağlamayı amaçlamaktadır.
Malzeme Güvenlik Bilgi Formları
Malzeme Güvenlik Bilgi Formları (Tehlike Bilgi Formları) aşağıdaki bilgiler içermelidir.
I. Bölüm :Kimyasalın Tanımı
Bu bölümde ürünün kimyasal adı ve ticari adı yer alır. Ticari bir sır değilse, kimyasalın yapısı hakkında bilgi verilmelidir. Ticari sır olsa bile, sağlık riskleri ile ilgili ayrıntılı, bilginin MSDS’de mutlaka yer alması gereklidir. Üreticinin veya satıcının adı, adresi, telefon, faxı, MSDS’nin hazırladığı tarih ve iş saatleri dışında acil aramalar için telefon numarası yer almalıdır.
II. Bölüm:İçindeki Tehlikeli Kimyasalların Bileşimi,
Bu bölümde kimyasalın/bileşenin sağlık ve güvenlik açısından tehlikeli olan özellikleriyle ilgili bilgiler yer almalıdır. Tehlikeli bileşenlerin adları (herkesçe bilinen ve kimyasal adları) ve mümkünse bileşiğin tümü içindeki oranları belirtilmelidir.
Kimyasal tek bir madde değil de bir karışım ise karışım içinde bulunanlardan, tehlikeli kimyasallar listesinde olan ve ürünün yüzde birini (%1) veya daha fazlasını oluşturan maddelerin belirtilmesi gereklidir. Bileşik içinde kanserojen, teratojen ve mutajenik kimyasallar var ise, söz konusu kimyasal, bileşiğin binde birini (% 0,1) bile oluşturuyorsa listede mutlaka belirtilmelidir. Ürün içindeki tehlikeli maddeler, kimyasal isimleriyle listelenmelidir. Listedeki maddelerin her biri için ek etkilenme düzeyleri belirtilmelidir.
III BÖLÜM: Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Bu bölümde maddenin kimyasal ve özellikleri yer almalıdır. Yangın tehlikesi yaratabilecek sıcak bir ortamda buharlaşmayı da göz ardı etmemek gerekmektedir.
Kimyasal için verilmesi gereken özellikler şunlar olmalıdır;
a) Normal görünüş ve kokusu,
b) Buhar basıncı,
c) Buhar yoğunluğu,
d) Suda çözünürlüğü;
e) Erime noktası,
f) Özgül ağırlığı,
h) Buharlaşma oranı,
ı) Kaynama noktası,
j) Parlama noktası,
IV BÖLÜM Yangın ve Patlama Bilgileri
Parlama, yanma veya alt ve üst patlama sınırlarını (LEL, UEL) yangın söndürmede kullanılacak araçları, varsa yangınla özel mücadele yöntemleri belirtilmelidir.
VI- Bölüm Sağlık için Yarattığı Tehlike Bilgileri
Kimyasalın vücuda giriş yolları (solunum, deri absorbsiyonu, sindirim, ağız-oral) sağlık üzerinde yarattığı akut ve kronik etkileri, maruziyet belirtileri ve maruziyet sınırı, ürünün kanserojen olup olmadığı, etkilenme durumunda görülen sağlık sorunları ve öneriler ilkyardım/acil tedavi işlemleri bu bölümde yer almalıdır.
VII- Bölüm Kullanım Sırasında Alınması Gereken Önlemler
Acil durumlarda gereken bilgiler, dökülmeler sonrasındaki temizlik işlemleri, güvenli bir şekilde depolama, kullanma önlemleri ve kaza ile ortama karışması halinde uygulanacak önlemler yer almalıdır.
VIII- Bölüm Kontrol Önlemleri
Havalandırma, çalışma sırasında alınacak önlemler, kişisel koruyucu donanımlar ile ilgili bilgiler yer almalıdır. Solunum koruyucuları ürüne dayanıklı koruyucu giysi, ayakkabı, eldiven, gözlük vb belirtilmelidir.
MSDS’lerin yararlı olabilmesi için, tüketicilerin ve kullanıcıların büyük bir bölümünün yeterli teknik, bilgiye sahip olmadıkları da göz önüne alınarak, verilen bilgilerin kolay anlaşılır ve sade olmasına özen gösterilmelidir.
Üretici veya ithalatçı firmalar hazırlanan bu MSDS’ler, her numune veya mal ile birlikte kullanıcı kuruluş ve kişilere verilmelidir.
Çoğu işlerinde kullanılan kimyasal maddeler genellikle farklı kimyasalların karışımıdır veya toksik kimyasal maddeler ile eser miktarda kirlenmiş olabilir. Bu durumda MSDS’ler yeterli olmaz.
ETİKETLER
Kimyasal madde kapları ve bidonlarının üzerindeki etiketlerde önemli bir bilgi kaynağıdır. Etiketler her zaman kapların üzerinde bulunmalı ve etiketle belirtilen madde ile kabın içindeki kimyasal maddeler aynı olmalıdır. Tüm kimyasalların, özelliğini (kimyasal formülü fiziksel özelliği ve ticari ismi) açıkça belirtecek şekilde etiketlenmesi, zararlı kimyasalların etiketlerinde ayrıca zararlı, zehirli, patlayıcı vb özelliğini belirten sembolün, güvenlik ve risk numarasının bulunması gerekir
Ayrıca etiketler üzerinde de ürün adı, tehlike uyarısı, maruziyet durumunda belirtiler, ilk yardım, ve üretici- sağlayıcı firmanın ismi ve irtibat numaraları bulunmalıdır.
Etikette ürünün içindeki kimyasalın adının belirtildiğine ve tehlikelerin yol açabileceği tahribatlar açısından bilgilerin yer alıp almadığına dikkat edilmelidir.
Aşağıdaki tablolarda risk ve güvenlik işaretlemelerinden örnekler bulunmaktadır.
RİSK DURUMLARI
Risk Risk İbaresinin Açık İfadesi
İbaresi
R 1 Kuru halde patlayıcıdır.
R 2 Şok, sürtünme, alev ve diğer tutuşturucu kaynakları ile temasında patlama riski.
R 3 Şok, sürtünme, alev ve diğer tutuşturucu kaynakları ile temasında çok ciddi patlama riski.
RİSK DURUMLARININ KOMBİNASYONU
Risk İbaresi Risk İbaresinin Açık İfadesi
R 14 /15 Su ile kolay alevlenebilir gaz oluşumuna yol açan şiddetli reaksiyon.
R 15/29 Su ile temasında toksik ve kolay alevlenebilir gaz çıkarır.
GÜVENLİK TAVSİYELERİ
Güvenlik İbaresi Güvenlik İbaresinin Açık İfadesi
S 1 Kilit altında muhafaza edin.
S 2 Çocukların ulaşabileceği yerlerden uzak tutun.
S 3 Serin yerde muhafaza edin.
GÜVENLİK TAVSİYELERİNİN KOMBİNASYONLARI
Güvenlik
İbaresi GüvenGüvenlik İbaresinin Açık İfadesi
S 1/2 Kilit altında ve çocukların ulaşamayacağı bir yerde muhafaza edin.
S 3/7 Kabı, serin bir yerde ve ağzı sıkıca kapalı olarak muhafaza edin.
S 3/9/14 Serin, iyi havalandırılan bir yerde …….. ‘den uzak tutarak muhafaza edin.
KİMYASALLARIN ZARARLARI
Bir işletmede sıcaklık ve basınç kullanarak kimyasalların yapısı değiştiriliyorsa veya yeni ürünler ortaya çıkıyorsa burada, yangın, patlama riskleri veya parlayıcı veya zehirli sıvıların, buharların, gazların veya yeni kimyasalların ortama yayılma olasılığı var demektir. Bu da kimyasalların sağlık ve güvenlik risklerini oluşturmaktadır.
I-SAĞLIK RİSKLERİ
Kimyasalların sağlığa verdikleri zararları ve bu zararın derecesini etkileyen başlıca faktörler aşağıda verilmiştir.
A-KİMYASALLARIN ZARARLARINI BELİRLEYEN ETMENLER
1-Fiziksel ve kimyasal özellikleri:
Kimyasalın molekül yapısı, aynı zamanda biyolojik aktivitesini belirler. Molekül yapısındaki değişme ile o maddenin aktivitesi önemli şekilde artar veya azalır. Aynı elementlerden meydana gelip kimyasal sembolleri aynı olsa bile aromatik (halkalı yapı) ve alifatik (düz zincirli) hidrokarbonların etkileri farklıdır. Ayrıca aynı zincir yapısına sahip olmakla beraber bir maddenin polimeri ve monomeri farklı etkiler gösterir veya bir iyonun organik maddenin kaçıncı atomuna bağlandığına göre de o kimyasalın etkisi değişebilir. Kimyasalın kolay reaksiyona girip girmediği, ulaştığı yerdeki koşulların buna elverip vermediği gibi özellikler yine kimyasalın toksisitesini etkileyebilir.
Örneğin; primer alifatik aminlerin homolog serilerinde bakterilere olan toksisite, karbon (C) zincirinin büyümesi ile artar ve zincirdeki karbon sayısı 12 olunca maksimuma erişir. Ayrıca metil grubunun moleküle ilavesi biyolojik aktiviteyi arttırır. Örneğin; metil antrasen, antrasene göre daha toksiktir.
Kimyasalın saflığı ve uygulandığı formülasyon şekli de toksisiteyi etkiler. Örnek: DDT saf halde iken insanların derisinden hemen hemen hiç absorbe olmaz. Ama Kerozen (Gazyağı) içinde cilde uygulandığında absorbe olarak toksik etkisini gösterir. Ayrıca kimyasalın diğer maddelerle kendiliğinden reaksiyona girip girmediği ve bu reaksiyonun reversible (çift yönlü) veya irreversible (tek yönlü) olup olmadığı da önemlidir.
Kimyasalların fiziksel özellikleri molekül ağırlıkları, suda veya diğer çözücülerde çözülebilme özellikleri de önemli bir faktördür. Çözünebilirlik özelliği vücuttan atılma sürecinde ve hedef organlarda etkilidir.
Diğer yandan kimyasalların saklama koşulları da önemli bir faktördür. Bekleme sırasında ışık, nem, sıcaklık, gibi etkenler toksisiteyi değiştirebilir. Örnek: Triklor etilen sıcak havada daha toksik olan fosgen ve HCI‘ e dönüşür. Tersine siyanürler nemli havada kısmen karbonatlara dönüşerek toksisiteleri azalır.
2-Maruz kalma şekli ve süresi :
Maddenin organizmaya giriş yolu, maruz kalma sıklığı ve süresi kimyasalların toksisitesini etkiler. Kimyasalın toksisitesi, absorbsiyon hızının en yüksek olduğu yolla en yüksek toksisite gösterir. Genellikle enjeksiyon yollarından damar içi yolla hızlı etki görülür ve toksisite de en yüksektir. Maddenin diyetle verilmesi de toksisiteyi etkiler. Diğer yandan toksik maddenin verildiği zaman, mevsim, verilme süresi ve verilme sıklığı da biyolojik etki şiddetini değiştirir.
3-Maruz kalan şahsın fizyolojik özellikleri:
Kimyasala maruz kalan kişinin fizyolojik özellikleri de kimyasalların zehirli etkisinde belirleyici rol oynar.
Yaş: Yeni doğmuş çocuklarda bazı enzimler henüz oluşmadığı için bu tür enzimlerle detoksifiye olan kimyasalların toksik etkisi artar. İleri yaşlarda da bağırsak faaliyetleri ve absorbsiyon yavaşladığından ağız yoluyla alınan maddelerin etkisi gecikebilir. Genellikle yaşlı kimseler ilaç ve toksik maddelere karşı daha dayanıksızdırlar.
Beslenme: Yetersiz bir şekilde beslenen sıçanların DDT ve Kafeine daha duyarlı oldukları gösterilmiştir. Ayrıca yüksek proteinli ve karbonhidratlı besinler klinikte toksik maddelerle oluşan karaciğer harabiyetine karşı kullanılmaktadır. Bununla birlikte Monaminoksidazları inhibe eden ilaçların, etkisini artırdığından (Psikiyatri ilaçlarının) Triamin içeren peynir, şarap, bira ile birlikte alınması sonucunda şiddetli baş ağrısı, ense sertliği, hipertansiyon gibi yan etkiler görülür. Yağ dokuda biriken bazı kimyasallarda yağlı beslenme sonucu vücutta daha fazla tutulurlar.
Cinsiyet, Hamilelik, Genetik Faktörler : Bazı bireylerde doğuştan nedenlerle bazı enzim sistemlerinde eksiklik veya daha yüksek aktivite söz konusudur. Bu nedenle aynı maddeye farklı cevaplar verilir.
Ayrıca kişinin alkol kullanma alışkanlığı, uyuşturucu alışkanlığı veya bu tür ilaç kullanıp kullanmadığı da kimyasalların etkisini artırır.
4-Çevresel özellikler: (Fiziksel Ortam)
Çevresel faktörler ortamın sıcaklık, basınç, radyasyon durumunu içerir. Vücudun çevre sıcaklığı, toksisiteyi çeşitli şekillerde etkileyebilir. Örneğin işyeri ortasında bulunan H2SO4 partikülleri (mist) 0 °C (düşük sıcaklıkta) solunum yolları için daha fazla tahriş edicidir. Genel olarak çevre sıcaklığı ile toksisitenin doğru orantılı olarak artacaktır. Çevredeki kimyasal kirleticiler toksisite üzerine (Bacagazları, endüstriyel atıklar vs.) ayrıca artırıcı etki yaparlar.
B-KİMYASALLARIN VÜCUDA GİRİŞ YOLLARI
Kimyasalların sağlık zararları vücuda bilinen üç yoldan girmekle meydana gelir
• Solunum
• Absorbsiyon (deri veya gözlerden absorbe edilerek)
• Sindirim (yiyerek, içerek)
• Solunum yolu:
Kimyasallar işyeri havasında toz, sis, duman, gaz ve buhar şeklinde dağılmış olabilir ve solunabilir. Bu yolla bu maddelerin etki alanı içinde bulunan işçiler pek çok kaynaktan ortaya çıkan kimyasal karışımlara maruz kalabilirler.
• Deri ve gözlerden absorbsiyon yolu:
Deriden emilme solumadan sonra en çok mesleki maruziyetin meydana geldiği yoldur. Özel önlem alınmamış ve uyarı bulunmayan bazı kimyasallara dokunulması veya bu maddelerle koruyucusuz çalışılması, işçilerin pek çok kimyasalın zararlı miktarlarına deri yolu ile maruz kalma riskini ortaya çıkarır. Deri yolu ile absorblanma genellikle sıvı haldeki kimyasalları için geçerli ise de, tozlarda eğer ter ile ıslatılırsa deriden emilebilir.
Bazı kimyasallar hiçbir etki uyandırmadan deriden geçebilir. Deride tahrişe neden olan NaOH, HCl, H2SO4 vb aşındırıcı maddelerin aksine herhangi bir tahriş hissedilmez. Bu da tehlikenin fark edilmemesine yol açabilir.
Toluen, seyreltik soda vb. maddeler tarafından derinin koruyucu dış tabakası zarar görebilir ve bu durumda benzen, anilin, fenol gibi başka kimyasallar da deriden kan dolaşımına geçer. Ayrıca gözler de sıçrama veya buhar şeklinde bulunan maddeleri absorbe ederler.
• Sindirim yolu:
Solunan havada bulunan tozların yutulması, kimyasal bulaşmış ellerin temizlenmeden yemek yenilmesi, sigara içilmesi veya yanlışlıkla yutma yoluyla, gaz, toz, buhar, duman, sıvı veya katı maddeler vücuda sindirim yoluyla da girebilir.
Yukarıda belirtilen üç yolla vücuda giren kimyasallar dolaşım sistemine girerek bütün vücuda yayılır. Bu yolla sadece etkiye maruz kalan organ değil doğrudan bu etkiye hiç maruz kalmayan organları etkileyebilir ve plesenta yoluyla anne karnındaki bebeğe de geçebilir. Bütün bu yollarla vücuda giren kimyasallar çeşitli sağlık zararlarına neden olurlar.
C-HEDEF ORGANLAR
Kimyasallar vücuda girdikleri zaman lokal veya sistemik etkilere sebep olabilirler. Kimyasallar eğer kan dolaşımına geçer ve böylece vücudun tüm kısımlarına dağılırlarsa sistemik etkilere neden olurlar. Ancak kimyasalların toksik etkileri, tüm organlarda aynı değildir. Genellikle 1-2 organı etkilerler. Kimyasalların toksik etkilerini gösterdikleri bu organlar HEDEF ORGAN olarak tanımlanır. Deri, merkezi sinir sistemi, kan dolaşım sistemi, karaciğer, böbrek, akciğer, kas ve kemik iliği en fazla hedef alınan organlardır..
DERİ: Vücuttaki en geniş organdır. 1.5-2 m² alan kaplar ve vücuda koruyucu örtü sağlar. Bir çok kimyasal vücuda deriden girerek kan dolaşımına etki eder.
Egzama, tahriş, iltihaplanma işe bağlı en önemli deri hastalıklarıdır. Bu hastalıklar kimyasal ile temas etme sonucu oluşan allerjik veya allerjik olmayan reaksiyonlar ile olabilir. Çok çeşitli renklendirici boyalar, metaller, nikel, krom, kobalt ve tuzları, organik ve metalik civa bileşikleri, bir çok akrilik monomerleri ve lastik katkı maddeleri deride hasar meydana getiren maddelerdir. Ayrıca nem ve ısı da kimi deri hastalıklarının oluşmasını etkiler
AKCİĞER: Toz, metal dumanı, çözeltilerin buharı ve aşındırıcı gazların ilk etkiledikleri organ akciğerdir. Formaldehit, kükürtdioksit, azotdioksit ve asit mistlerinin solunması akciğerleri tahriş ederek yaralar oluşturur ve solunum kapasitesini düşürür. Pek çok madde akciğerlerde allerjik reaksiyonlara neden olur. Örneğin, poliuretan plastiklerin üretiminde kullanılan toluendiososiyanat (TDI) ve yine karbomatlı insektisitlerin üretiminde kullanılan metilisosiyanat (MIC) gibi bazı maddeler allerjik reaksiyonlara neden olabilir.
Akciğerlerde allerjik reaksiyonlar bakteri ve mantara solunum yolu ile temasla da oluşabilir. Örneğin çiftçi akciğeri denilen hastalık, kuru saman veya şeker kamışına temastan dolayı gelişen bir olaydır.
Ayrıca pek çok kimyasalın solunabilir parçacıkları, solunduğu zaman akciğerlerde birikir ve pnömokonyoz denilen hastalıklara sebep olur.
MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ: Merkezi sinir sistemi organik çözücülerin tehlikeli etkilerine duyarlıdır. Bu çözücülerin pek çoğu birçok etkisinin yanında narkotik etkiye sebep olur, örneğin toluen, triklor etilen bağımlılık yapabilir, hekzan merkezi sinir sistemi felçlerine neden olabilir. Ayrıca kurşun, civa, mangan gibi ağır metallerde sinir sistemine etki eder. Malation, Paration gibi organofosforlu insektisitler de sinir sistemini etkileyerek paraliz (felç) lere neden olur.
KAN DOLAŞIM SİSTEMİ: Çözücülerin zıt etkilerine hedeftir. Bilindiği gibi kan hücreleri kemik iliğinde oluşur. Benzen kemik iliğine etki ederek lenfosit hücrelerde mutasyona neden olur. Kurşun (Pb) ve bileşikleri de kan problemlerine neden olan kimyasallara klasik bir örnektir. Pb eğer kana geçerse, eritrositlerde bulunan enzim aktivitelerini inhibe ederek kronik Pb zehirlenmesine neden olur. Ancak bazı kimyasalların yoğunlaştığı organ ile toksik etkisini gösterdiği organ farklı olabilir. Örneğin klorlu hidrokarbon yapısındaki DDT, Aldrin, Dieldrin, Lindan gibi insektisitler lipitte çözünen maddeler olduğundan doğal olarak yağ dokusunda birikirler. Ancak toksik etkilerini kanda gösterirler. Bu nedenle vücuttaki yağ oranı fazla olan kişilerde daha yüksek konsantrasyonda biriken bu maddeler enerji ihtiyacı halinde yağın kullanılması sırasında kana geçerek şiddetli toksik etkileri ortaya çıkar.
KARACİĞER: Karaciğer kandaki istenmeyen maddeleri parçalayan ve arıtma görevi gören bir organdır. Karaciğer bozukluklarının belirtileri ancak çok ciddi hastalıklarda ortaya çıkar. Aflatoxin gibi doğal kaynaklı kimyasallar ile karbontetraklorür (CCI4), kloroform, vinilklorür vb. çözücüler, karbon sülfür, poliklorlubifeniller karaciğer için çok büyük tehlike oluşturan belli başlı kimyasallardır.
BÖBREK: Vücudun boşaltım sisteminin bir bölümüdür. Vücudun çeşitli organlarında dolaşmış olan kandaki atık maddelerin dışarı atılmasını sağlar. Ayrıca vücudun elektrolit dengesi ve kandaki asit seviyesini ayarlar. Karbontetraklorür (CCl4) böbreklerin fonksiyonunu bozan ve tahriş eden en zararlı kimyasallardan biridir. Ayrıca böbreğe zarar veren maddelerin başında Hg, Cd, Cr, Fe, Au gibi ağır metaller gelmektedir.
Bir kimyasalın zehir etkisi gösterebilmesi kendisinin veya metabolitinin “yeterli miktarda” etki yerine ulaşması ve belirli süre burada bulunmasına bağlıdır. Ayrıca toksik etki şiddeti yani toksisitesi bu etki yerindeki miktarı ve kalma süresi; absorbsiyon, dağılım, biyotransformasyon ve atılım hızlarına bağlıdır.
Toksikokinetik çalışmalar bu metabolitik olayları niceliksel olarak inceler. Matematik modellerin kullanılması ile yapılan araştırmalara dayanarak bir kimyasalın vücutta biriken miktarı, kalma süresi (biyolojik yarılanma ömrü) ve böylece zararlılık derecesi saptanabilir.
D-KİMYASAL ETKİLEŞİMLERİ
Aynı anda organizmaya giren iki kimyasal birbirinin fizyolojik etkisini 3 şekilde etkileyebilir.
1- Her iki madde birbirinden tamamen ayrı bağımsız fizyolojik etkide bulunabilir.
2- Aynı organda aynı yönde ve aynı şekilde etki ediyorlarsa “SİNERJİK ETKİ” ortaya çıkar. Sinerjik etki Additif etki veya potansiyalizasyon şeklinde görülür.
ADDİTİF ETKİ: de organizmaya giren ve aynı yönde etki gösteren 2 kimyasalın toplam etkisi bunların bir birlerinden ayrı iken gösterdikleri toksikolojik etkinin toplamına eşittir. (1+1=2). Örnek: Organafosforlu insektisitler dialipos, naled ve paration gibi maddeler temas edildiğinde görülen toplam etki her bir kimyasala tek tek maruz kalındığında görülen etkinin toplamıdır.
POTANSİYALİZASYON: da bir kimyasal, diğerinin etkisini arttırır. Böylece birinci madde potansiyatör olarak etki eder ve toplam etkide her iki kimyasalın kendi etkilerinin toplamından fazladır (1+1=4). Asbeste maruziyetle birlikte sigara içiminde görülen akciğer kanseri asbeste maruziyet sonrası içenlerde içmeyenlere göre 40 defa fazladır. Yine; Triklor etilen ile birlikte strene maruziyet sonucu görülen etki herbirinin tek tek etkisinden fazladır. Civa’ nın toksik etkisi bakır tarafından potansiyalize edilir.
Başka bir Örnek; Paration zehirlenmesinde tedavi olarak 2 PAM iyodur kullanıldığında paration letal dozu 2 kat artarken, 2PAM iyodur ile Atropin birlikte verildiğinde paration’ un Letal dozu 128 kat artar.
Bazı durumlarda bir madde tek başına zarara sebep olmaz, ama başka bir kimyasalın toksik etkisini artırabilir (0+1=3). Örnek: Yaygın kullanılan çözücülerden olan isopropanol’ un karaciğere hasarı yoktur. Ancak CCI4 ile birlikte olduğunda CCI4 ün karaciğere yaptığı hasarı arttırır.
3-ANTAGONİZMA: Bir kimyasalın etkisi başka bir kimyasal tarafından ortadan kaldırılabilir (1+1=0). Yani iki maddeden biri diğerine zıt etki edebilir. Bu etkiden zehirlenmelerde antidotunu bulmak için yararlanılır. Endüstride ise n-Hegzan ile Toluene birlikte maruziyette Toluen’ in etkisi karma fonksiyonlu oksidazları (KFD) inhibe ettiğinden ve n-Hegzan’ın biyotransformasyonu da karma fonksiyonlu oksidazlar tarafından gerçekleştirildiğinden n-Hegzan’ ın toksik etkisi görülmez.
E-SAĞLIK ZARARLARINA NEDEN OLAN KİMYASALLAR VE VERDİKLERİ ZARARLAR
Kimyasalların sağlığa verdikleri zararlar başlıca dokuz ana başlıkta toplanmıştır. Ancak genel olarak kimyasalların tek bir zararından söz edilemez, Bir kimyasalın birden çok sağlık zararı olduğu gibi aynı zamanda güvenlik yönünden de zararları söz konusu olmaktadır. Bu nedenle bir kimyasalın sağlık zararından söz ediliyorsa, sağlığa en olumsuz etkisine göre sınıflamalı ve önlemler de buna göre belirlenmelidir. Örneğin muhtemel kansorejen veya mutajen bir madde ile çalışma söz konusu olduğunda maddeyi kanseroje veya mutajenik kabul etmek doğru bir yaklaşım olacaktır.
 Zehirli veya çok zehirli,
 Zararlı,
 Aşındırıcı,
 Tahriş edici
 Duyarlılık yaratan veya alerjik tepkileri provake eden
 Kanserojen
 Üremeyi etkileyen
 Genetik olmayan doğum anormalliklerine sebep olan maddeler
 Mutajenik etkileri olanlar
1- Tahriş Ediciler ve Duyarlılaştırıcılar(Alerjenler)
A) Etkileri
Tahriş ediciler:
Bir deri tahriş edici, yeterli zaman ve konsantrasyonda uygulandığında hücre hasarı yapma yeteneğinde maddelerdir.
Güçlü tahriş ediciler tek bir maruziyet sonunda görülebilir, deri hasarını, akut tahrişli temas egzamasını veya hatta kimyasal yanıkları bile provoke edebilir. Güçlü tahriş ediciler için kuvvetli asit ve bazlar ( H2SO4, HCl, NaOH vb) örnek olarak verilebilir.
Zayıf tahriş ediciler aylar hatta yıllar süren birden çok maruziyet gerektirir ki bu da kronik veya kümülatif tahrişli temas egzaması olarak sonuçlanır. Kronik temas egzaması genellikle zayıf tahriş edicilerin birlikte etkili olmasıyla, aynı anda veya sıra ile meydana gelebilir. Kronik tahriş ediciler geniş bir gruptur; yaygın mesleki örnekleri: zayıf asitler ve alkaliler, sabunlar, deterjanlar, organik çözücüler, su bazlı metal sıvılar (çözünebilir yağlar), seyreltici ve oksitleyici maddeler. Mekanik friksiyon da kronik bir tahriş edici olarak davranabilir.
Kimyasal Yanıklar:
Kimyasala bir kez, genellikle kısa süreli maruziyetten kaynaklanır. Kimyasal yanıklar, çoğunlukla organik ve inorganik asitler ve alkalilere kaza ile maruziyetten kaynaklanır.
Karbon disülfit, petrol damıtma ürünleri (benzin, kerosen), kömür katran çözücüleri (ksilol, toluol, benzen), turpentin, klorlu hidrokarbonlar (metilen klorit, trikloretilen, freon), Alkoller (metilalkol,etilalkol) vb gibi
Duyarlılaştırıcılar:
Bir deri duyarlılaştırıcı (allerjen) alerjik temas egzamasına neden olma yeteneğindeki bir maddedir. Deri duyarlılaştırıcılar öncelikle bariyer tabakayı delerek ve hücresel veya gecikmiş bağışıklık olaylar zincirini uyararak temas duyarlılaştırma olarak bilinen bir prosese neden olur.
Krom tuzları gibi bazı maddelerin hem tahriş edici hem de duyarlılaştırıcı olarak etkilerine rağmen bir deri duyarlılaştırıcısının aynı zamanda bir deri tahriş edicisi olması gerekmez. Birkaç bin temas duyarlılaştırıcısı bilinmektedir; Kromatlar, epoksi reçineler ve onların sertleştirici ajanları, akrilik reçineler, formaldehid, sert keresteler ve bitkiler (krizantem gibi) yaygın mesleki örneklerdir..
Renk değişimi ve lekeler: Ağır metallerden ( gümüş, cıva, arsenik gibi) kaynaklanan kronik zehirlenme deride renk değişimi oluşturabilir
B) Hasar mekanizmaları
Bir mesleki dermatozun oluşması için önce bir maddenin derinin üst yüzeyini delmesi ve sonra daha alttaki savunmasız deride bir tepki başlatması gerekmektedir.
Maddenin doğası ve maruziyetin derecesi, süresi ve sıklığı özellikle bir maddenin ne kadar deri hasarına yol açtığının diğer önemli belirleyicileridir. Bariyer tabakasının susuz kalması veya aşırı sıvı biriktirmesi gibi çalışma çevresindeki yüksek veya düşük neme bağlı olan diğer faktörlerle deri delinmesi ve dolayısıyla deri hasarına bireysel duyarlılık artacaktır.
C)Sanayide en fazla kullanılan Tahriş Ediciler ve Duyarlılaştırıcılar
Metal Çalışma Sıvıları: Hemen her sanayi sektöründe metalleri kesen, öğüten ya da işleyen kesme yağları veya kesme sıvılarının geniş kullanım alanı vardır. Kullanılan miktarlar ölçülebilecek değerin çok üzerindedir ve çoğu makinede tekrar kullanılır.
Asitler: İnorganik asitler
İnorganik asitler karbon hariç bir daha fazla elementle hidrojenin yaptığı bileşiklerdir. Suda veya diğer çözücülerde reaksiyona girdiklerinde hidrojen açığa çıkarırlar. Bazları nötrolize ederler, turnusol kağıdı ile kırmızı renk verirler. İnorganik asitlere mineral asitleri de denir. Su ihtiva eden biyolojik ortamlarda da hidrasyon oluştururlar.
İnorganik asitler kimyasal reaksiyonlarda kimyasal ara maddeler veya katalizörlerdir. Sanayide en yaygın kullanılanları hidroklorik asit, sülfirik asit, perklorik asit ve sülfamik asit olarak sayılabilir Sanayide metal, ağaç, tekstil, boya, petrol, fotoğrafçılık sanayi vb gibi çok geniş bir kullanım alanları vardır. Metal sanayinde genellikle kaynak, boya vb işlemelerden önce temizleme maddesi olarak, deri sanayinde, kağıt yapımında, petrolün arıtımında, bitkisel yağların ekstraksiyonunda , yüzme havuzlarındaki klorun stabilizasyonunda, gübre sanayinde organik sentezlerde vb işlemlerde sıkça kullanılırlar.
İnorganik asitler yüksek konsantrasyonlarda aşındırıcıdırlar, deri veya mukoza ile temas ettiklerinde vücuttaki hücrelerde tahribata ve yanıklara neden olurlar. Özellikle gözler için kaza riski oluştururlar. Buharları veya sisleri solunum sistemi için tahriş edicidir. Tahrişin derecesi konsantrasyonlarına bağlıdır. Dişlerde erozyona ve renk değişimine sebep olabilirler. Tekrarlanan deri temasında dermatitlere neden olabilirler. Yanlışlıkla yutulması veya içilmesi durumunda sindirim borusu ve midede ciddi derecede tahrişe neden olurlar ve iç organlarda tahribat yaparlar, hemen müdahale edilmediğinde ölüme sebebiyet verebilirler. Bazıları da sistemik zehir etkisi yaparlar.
Tıbbi gözetim: Çalışanlar işe başlamadan önce ve periyodik olarak sağlık kontrollerinden geçirilmeli, bu kontroller; kronik solunum yolları, sindirim ve sinir sistemi rahatsızlıkları ile göz ve deri hastalıklarını içermeli ayrıca dişlerin durumu kontrol edilmelidir.
Organik asitler ve anhidritleri
Kimyasalların büyük bir kısmını organik asitler ve türevleri oluşturur. Hemen hemen her türlü üretimde kullanımları vardır. Organik asitler plastikler, tekstil, kağıt, metal, ilaç, yiyecek, içecek, kozmetik sanayinde kullanılırlar. Aynı zamanda parfümlerde, otla mücadele ilaçları, boyalar, yağlama maddeleri, ve temizleyicilerde kullanılır.
Organik asitlerin kimyasal yapıları çok değişik olduğundan çok değişik tipte toksik etkileri vardır. Öncelikle tahriş edicidirler, bu tahriş etkileri sudaki ve asitlerde ki çözünürlüklerine göre değişir. Bazıları kuvvetli mineral (inorganik) asitler gibi hücre tahribatına da yol açarlar. Duyarlılık da oluştururlar ancak bu etki asitlerden çok anhidratlarda görülür.
Organik asitler değişik şekilde sınıflandırılabilirler, etkileri ve kullanım alanları da bu sınıflamaya göre değişir. Örneğin karboksilik asitler, halojenli asitler vb gibi.
Karboksilik asitler ayrıca önemlidir çünkü yiyecek, içecek, ilaç ve imalat sanayinde çok geniş olarak kullanılırlar. .
Molekül ağırlığı az olan monokarboksilik asitler tahriş edicidir ve hücrelere zarar verirler. Kullanım, taşıma ve depolamada önlemler alınması koruyucu ekipman kullanılması gerekir. En yaygın kullanılanları: asetik asit ve formik asittir.
Uzun zincirli doymuş mono karboksilik asitler yağ asitleridir, ve genellikle doğal kaynaklardan sağlanırlar, sentetik yağ asitleri de metal katalizörler kullanılarak parafinlerin (alifatik hidrokarbonlar) oksidasyonu ile elde edilirler, tahriş edici değillerdir ve toksik etkileri ihmal edilebilir.
Doymamış monokorboksilik çok reaktiftirler ve konsantre çözeltilerinde göz deri ve solunum sistemi için tahriş edicidirler. Özellikle yüksek konsantrosyonlarda ve toz halinde iken tahriş etkileri bulunabilir. Oda sıcaklığında katıdırlar ve tozlarına temas halinde duyarlık oluşabilir Kronik etkilerinden daha fazla akut etkileri görülür.
Halojenli asetik asitlerin reaktiflikleri çok fazladır, bunlar klorasetik asit, dikloroasetik asit, (DCA), trikloroasetikasit (TCA), bromoasetik asit, iyodoasetik asit, fluoroasetik asit ve trifloraasetik asit (TFA)’i içerir. Halojenli asetik asitler mukozalarda, deride ve enzim sistemi ile etkileşim yaparak vücutta zararlara yol açarlar. Kullanımda sıkı güvenlik önlemleri alınması, kapalı sistemlerde kullanılması gerekir. Kişisel koruyucu kullanmak gerekir.
Anhidritler:
Asit anhidritleri iki molekul asitten bir molekül su çıkarılması ile geriye kalan maddeye denir Asit anhidritleri de plastik, patlayıcılar, parfümler, poliester reçinelerin yapımı, pestisitler, boyalar, laklar,vb çok geniş alanda kullanılırlar.
Meydana geldikleri asitlerden daha yüksek kaynama noktasına sahiptirler, buharları göz için asitlerinden daha tehlikelidir ve kronik konjaktivitlere sebep olabilirler. Vücut hücreleri ile temas ettikleri zaman hidrolize olurlar ve genellikle duyarlık oluştururlar ancak hidrolize olma hızları yavaştır.
Pitalik asit ve anhidritinde konjuktivitler, burun mukozasında duyarlık kaybı, öksürük, bronşit ses kısıklığı görülebilir. Astım, alerjik dermatitler, vb şikayetler bilinmektedir.
Mukozaları ve solunum sistemini etkilemesini önleyecek tedbirler alınmalı, mesleki maruziyet sınır değerlerinin aşılmamasına özen gösterilmeli, hijyen kurallarına dikkat edilmelidir. Gözleri ve solunum yollarını koruyan koruyucular kullanılmalı ve iyi havalandırma sağlanmalıdır
Alkaliler
Bazlar olarak da bilinirler, asitleri nötrolize ederler, turnusol kağıdı ile mavi renk verirler ve sudaki çözeltilerinde pH’ı 7 den yüksek olan maddelerdir. Kostik maddelerdir. Amonyak, amonyum hidroksit,kalsiyum hidroksit, potasyum hidroksit, karbonat, sodyum karbonat, sodyumhidroksit, sbodyumperoksit, sodyum silikat, trisodyum fosfat alkali maddelerdir.
Genel olarak katı veya konsantre sıvı olarak dokulara pek çok asitten daha fazla zarar verebilirler. Serbest kostik tozları, gözler ve solunum yolları için tahriş edicidir, burun ve geniz bölgesinde lezyonlara neden olabilirler. Kuvvetli bazlar dokularla birleşerek albüminatları ve doğal yağlarla birleşerek sabunu oluştururlar. Böylece dokuyu yumuşatarak çözünebilir yapı oluştururlar ve derin ve acılı harabiyet meydana getirirler. Kuvvetli bazlar seyreltik çözeltilerinde bile derideki yağ tabakasını eriterek ve çözerek derinin koruyucu tabakasına zarar verirler. Ortamda bazlar varsa bunlarla ilk temasta tahriş etkisi hissedilir, ancak zamanla fark edilmez hale gelir. Çalışanlar böyle bir atmosferde herhangi bir rahatsızlık duymadan bir süre çalışabilirler, ancak daha sonra öksürük, ve boğaz ağrısı burunda tahrişler görülmeye başlar.
Bu grup içinde sodyum ve potasyum hidroksit en fazla reaktif olandır Sodyum ve potasyum hidroksit hem katı hem sıvı halde özellikle gözler için çok tehlikelidir, Bunlar kuvvetli bazlar olarak dokulara zarar verirler ve ciddi kimyasal yanıklara neden olurlar. Toz veya mistlerinin ( sis) solunması solunum sisteminde , yutulması ise sindirim sisteminde ciddi hasara neden olur.
Kolartalar ve perkloratlar
Kloratlar ve perkloratlar klorik asit (HClO3 ) ve perklorik asit (HClO4 ) ün tuzlarıdır. Tozları solunursa veya yutulursa öksürüğe, baş dönmesine, bayılmalara, anemiye neden olabilir. Perkloratlar solunum ve sindirim yoluyla vücuda girebilirler, deri, göz ve mukozalar için tahriş edicidirler, karaciğer ve böbreği etkileyebilirler, anemiye neden olabilirler
Karbonatlar ve bikarbonatlar
Karbonatlar; kalsiyum karbonat (CaCO3), magnezit (MgCO3), sodyum karbonat (NaCO3), sodyum bikarbonat (NaHCO3) ve potasyum karbonat (K2CO3). dır.
Karbonatlar (CO3) ve bikarbonatlar (HCO3) lar suda çözünürler ve bazik reaksiyon verirler. Asitlerle reaksiyonda CO2 açığa çıkarırlar. Alkali karbonatlar deri için tahriş edicidirler,
2)Kanserojenler-Mutajenikler- Üreme için toksik maddeler
Kanserojenik Etki : Kanser vücuttaki hücrelerin yeteri derecede farklılaşmaya uğramaksızın kontrolsüz ve hızlı bir şekilde bölünmesi ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Kanser oluşturabilen kimyasal bileşiklere Kanserojen denir. Genellikle kanserojen bir kimyasala maruz kaldıktan sonra kanser (tümör) oluşumu için bir süre geçmesi gerekir. Bu süreye Latent dönem denir. Örneğin; bu süre radyasyonun oluşturduğu lösemi için 4-6, asbestin oluşturduğu akciğer zarı kanseri için 30-40 yıldır.
Kansorejen Kimyasalların Gruplandırılması
İnsanda Kansorejen olan maddeler
• Kanserojen olduğuna dair yeterli kanıt olanlar: Etkenle maruziyete dayanan nedensel ilişki kurulması esas alınmıştır. Maruziyete bağlı kanser oluşumuna dayalı pozitif ilişki kurulan gözlemlere dayandırılmıştır. Biasları içermez.
• Kanserojen olduğuna dair sınırlı kanıt olanlar: Etkenle olan maruziyet sonucu pozitif ilişki olmasına rağmen biasları da içermektedir.
• Kanserojen olduğuna dair yetersiz kanıt olanlar: Maruziyete bağlı kanser gelişimi ile ilgili yetersiz kalitede veri olanlar ya da hakkında kanıt olmayanlar bu gruptadır
• Kanserojen olmadığına dair kanıt olanlar Üzerinde bir çok çalışma yapılmış olmasına rağmen maruziyete bağlı olarak insanda kanser gelişimine dair kanıt olmayanlar bu gruba alınmıştır. Çok çok az bir risk bile içermeyenleri barındırmaktadır
Genel Değerlendirme:
Sonuç olarak, maruziyet koşullarındaki etken ya da bileşik hakkında insanda kanserleşmeye yol açması hakkında bir karara varılmaktadır.
Değerlendirme kimyasal bileşiğin içinde bulunduğu tüm grubu kapsamaktadır. Ek olarak, kimyasalın içinde bulunduğu grup hakkında insanda ve hayvan deneylerinde kanser yaptığına dair kanıt olmaması durumunda, ek değerlendirmeler ile dar kimyasal grubu kapsamaktadır. Ancak geniş gruptaki bileşikler için güçlü kanıt garantisi aranmaktadır.
Kimyasal etken ya da bileşik, maruziyet koşullarında anlatılan koşullardan birine uyduğunda, aşağıda tanımlanan gruplardan birine konulmaktadır. Bu karar bilimsel bir karar olarak, güçlü kanıtlara dayalı, insan çalışmaları ve hayvan deneylerine ve diğer uygun verilere dayandırılmaktadır.
Grup 1:Etken (bileşik) insanda kansorejendir.
Maruziyet koşullarında yeterli süre karşılaşma sonucu insanda kanserojen etki ortaya çıkar. Bu grup, insanda kanserojen etki olması durumu hakkında yeterli kanıt bulunmasını içerir. İnsanda yeterince güçlü kanıtlar olmasa da, hayvan deneylerinde yeterli kanıt olması ve kanserojen mekanizmaları yönünden güçlü kanıt olması durumunu da içerir.
Grup 2:
Bu grup iki farklı durumu içerir. İnsanda kanserojenlik hakkında yeterli bilgi olması durumu ile insan hakkında veri olmamasına karşılık hayvan deneylerinde güçlü kanserojen kanıtlarının olması durumlarıdır. Buna göre; Grup 2A (İnsanda kanserojen etkisi olabilenler) ve Grup 2B (İnsanda kanser yapma olasılığı olanlar) olmak üzere iki gruba bölünmüştür.
Grup 2A: İnsanda kanserojen etkisi olabilenler.
Yeterli süre ve koşulda maruziyet halinde insanda kanser gelişimine neden olurlar. Bu grupta insanda kanser yapması hakkında sınırlı bilgi olan ancak hayvan deneylerinde yeterince güçlü kanserojen etki saptanan maddeler bulunur. Bazen, insanda kanserojen etkisi hakkında yeterli bilgi olmamasına rağmen hayvan deneylerinde ve mekanizmalar yönünden güçlü kanıtlar olması durumunda bu gruba alınır. İnsanda kanserojen etki yönünden sınırlı veri olması durumunda da bu grupta yer alır.
Grup 2B: İnsanda kanser yapma olasılığı olanlar.
Yeterli süre ve koşulda maruziyet halinde insanda kanser gelişimine neden olabilirler. İnsanda kanserojen olduğu hakkında sınırlı veri olmasına karşılık, hayvan deneylerinde yeterli olandan daha az kanıt var ise madde bu gruba konulmuştur. İnsanda yetersiz kanıt olması durumunda bile eğer hayvan deneylerinde yeterli kanıt varsa bu gruba alınır. Bazı durumlarda insanda yetersiz kanıt olması ve hayvan deneylerinde sınırlı kanıt olması olmasına rağmen diğer verilerin durumuna göre bu gruba alınabilir.
Grup 3: İnsanda kanserojen yönünden sınıflandırılamayanlar.
Bu gruba insanda kanserojen yönünden yetersiz ve hayvan deneylerinde sınırlı bilgi olması ile hayvan deneylerindeki mekanizmalar yönünden güçlü kanıt olması durumunda konulur. Diğer hiçbir gruba dahil edilemeyen maddeler de bu gruba konulur.
Grup 4: İnsanda muhtemelen kanserojen olmayanlar.
İnsanda ve deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda kanserojen yönünden bir kanıta rastlanılmayan maddeler bu gruba konulur. Bazı durumlarda insanda yetersi kanıt olmasına rağmen hayvan deneylerinde kanserojen olmadığına dair güçlü kanıtlar olan ve mekanizmalar yönünden de uygun olanlar bu gruba konulur.
Ancak kanserojen maddeler hakkında üzerinde tümüyle anlaşma sağlanmış bir liste bulunmamaktadır. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kanserojen maddeler listesinde 3 kimyasalın mesleki maruziyet sınır değerlerini belirlemiş, ayrıca;
Üreamin üretimi.
Kömür kurumu, kömür katranı ve ziftinde bulunan polisiklik hidrokarbonlara maruziyete neden olan işler.
Bakır-nikel cevherinin kavrulması ve elektro rafinasyonu işleminde açığa çıkan toz, duman ve mistlere maruziyete neden olan işler.
Kuvvetli asit prosesi ile isopropil alkol üretimi.
Sert odun tozuna maruziyete neden olan işler de belirtilen maddeler, işlemler ve bu işlemler sırasında ortaya çıkan maddeleri de kanserojen madde tanımına almıştır.
Kansorejen mutajen kimyasal maddelerle ilgili mesleki maruziyet sınır değerleri
Maddenin adı
EINECS(1)
CAS (2) Sınır Değerler
Açıklama
mg / m3 (3) ppm (4)
Benzen 200-753 -7 71-43-2 3.25 (5) 1 (5) Deri (6)
Vinilklorür monomeri 200-831 75-01-4 7.77 (5) 3 (5) —-
Sert ağaç tozları ——– ——– 5.0 (5) (7) —- —-
Mutajenik Etki : Bir kimyasal bileşiğin hücre çekirdeğindeki DNA üzerinde kalıcı yapı değişikliği oluşturması mutasyon olarak tanımlanır. Mutasyon gamet (üreme) hücrelerinde oluşmuş ise dölden döle geçer. Somatik hücrelerde oluşmuş ise oluşan hasar bireye özgüdür.
Örneğin allyl chloride ( C3H5Cl), allyl glycidyl ether (C6H10O2) ethyl mercury chloride (C2H5ClHg) acrylamide (CH2=CHCONH2) muhtemel mutajenik maddeler olarak kabul edilmektedir.
Teratojenik Etki : Kimyasal bileşiğin gebeler tarafından alındıklarında plasentadan fetal dolaşıma geçerek doğacak yavruda deformasyon oluşmasına denir. Bu etkiyi oluşturan kimyasallara teratojen denir. İnsan embiryosu özellikle ilk 3 ayda teratojenlere hassatır. Çünkü bu dönem embiryo hayatının en önemli en dinamik dönemidir. Dakikalara sığan morfolojik değişmeler söz konusudur. Bu dönemde teratojenik etkili ilaçlar veya kimyasallar gebe kadın tarafından alındıkları ve plasenta yolu ile embiryoya geçtiği anda en aktif durumda olan organ veya doku, teratojenik etki yönünden hedeftir.
Nickel carbonyl , benzo(a)pyrene , 1,3-butadiene muhtemel teratojenler olarak kabul edilirler.
Doğurganlık üzerine Etki : Kimyasal bileşiğin doğurganlık yeteneği üzerindeki etkisini ifade eder. : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde erkek ve dişilerin üreme fonksiyon ve kapasitelerini azaltan ve/veya doğacak çocuğu etkileyecek kalıtımsal olmayan olumsuz etkileri meydana getiren veya olumsuz etkilerin oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
İmmunotoksik Etki : Kimyasal bileşiğin immun (bağışıklık) sistemi üzerinde oluşturduğu etkidir. Bu etkiler ya bağışıklık sisteminin baskılanması ki buna immunosupresion da denir, veya tahrik edilmesi immuno potansiyalizasyon (allerji vb hastalıkları kapsar) olarak ikiye ayrılır.
F- BİYOLOJİK İZLEME
İş sağlığının hedefi; çalışanların tehlikeli kimyasallara maruziyetinin herhangi bir olumsuz ya da toksik etkiye neden olmayacak sınırlarda tutmaktır. Bu nedenle işyeri ortamından numuneler alınarak maruziyetin değerlendirilmesi gerekir. Analitik kimyadaki gelişmelerle birlikte kişinin etkilenme derecesinin değerlendirilmesi için çevresel ölçümlerle birlikte kullanılacak biyolojik izleme ölçümlerinin geliştirilmesi önem kazanmıştır.
Biyolojik izleme, doku, salgı, dışkı, solunan hava ya da bunların kombinasyonundaki madde ya da metabolitlerinin uygun referanslarla karşılaştırmalı olarak maruziyet ve sağlık risklerinin değerlendirilmesi için ölçülmesi ve değerlendirilmesidir. Bu aktivite önleyici bir eylem olup tanı işlemlerinden farklıdır.
Biyolojik izleme, kişisel maruziyet değerlendirmesinin yöntemi olarak önerilmeden önce toksikokinetik ve toksik kimyasalların metabolizmaları ile ilgili yeterli bilgi edinilmelidir. Biyolojik izlemenin yanısıra maruziyetin tam olarak değerlendirilmesinin sağlanması için çevresel izleme de yapılmalıdır.
Ortam havasından yapılan ölçümler hijyenik standartlarla karşılaştırılabilir. Doz-etki ve doz-tepki ilişkileri ne kadar iyi biliniyorsa doğru değerlendirme olasılığı da o kadar yüksek olacaktır. Doz-etki ve doz-tepki ilişkileri ile ilgili bilgi, toksik etkilerin önlenmesinde biyolojik izleme sonuçlarının yorumlanması için önkoşul olmasına rağmen kanseri önleme konusunda durum farklıdır. Toksik etkiler genellikle belli eşik değerlerinin üzerinde görülürken çoğu kanserojen madde için bu geçerli değildir.
Çevresel ve Biyolojik İzleme
Çalışanların kimyasallara maruziyetinin hesaplanması ile ilgili geleneksel yaklaşım, ortam havasındaki kimyasalların ölçülmesi (endüstriyel hijyen) şeklinde olmuştur. Bu yöntem, maruziyet hesaplamalarında en yaygın kullanılan yöntemdir. Bunun birçok nedeni vardır; ortam ölçümü ile ilgili analitik metodlar gelişmiştir, analizler karşılaştırılabilecek şekilde kolaylaşmıştır. Ayrıca geleneksel olan ortam ölçümleri çoğu ülkede mevzuatın temelini oluşturmaktadır ve maruziyet kaynaklarının belirlenmesi için de kullanılabilmektedir.
Biyolojik izleme, bazı durumlarda ortam ölçümlerine göre belli avantajlara sahip olabilir çünkü; ölçülen, absorbe edilen kimyasalın miktarıdır. Oysa bir kimyasalın havadaki konsantrasyonları, emilen miktarlarla çok yakından ilişkili olmayabilir.
Kimyasalların Vücuda Alınmasını Etkileyen Faktörler
- Farklı yerlerde kimyasalların konsantrasyonundaki değişiklik
- Farklı zaman noktalarında kimyasalların konsantrasyonundaki değişiklik
- Partikül büyüklüğü ve partikül aerodinamik özellikleri
- Kimyasalın çözünebilirlik özellikleri
- Çeşitli emilim yolu seçenekleri (deri,sindirim vb)
- Koruyucu cihazlar ve etkinlikleri
- Solunum hacimleri (iş yük-iş enerji istemleri)
- Kişisel alışkanlıklar
- İşyeri dışındaki maruziyetler
- Kimyasalların vücuda toplanması
Havadaki konsantrasyonlar genellikle zaman ve yer ile değişkendir. İş yükü solunan hava hacmini önemli oranda değiştirir ve birçok kimyasal için emilen miktar doğrudan solunan miktar ile bağlantılıdır. Ayrıca birçok kimyasal deriden absorblanmaktadır ve bu maruziyet yolu genel olarak havadaki kimyasal konsantrasyonu ile bağlantılı değildir. Çeşitli tozların partikül büyüklükleri hava yollarındaki hareketleri dolayısıyla emilimi önemli oranda etkilemektedir. Kişisel çalışma alışkanlıkları farklılık gösterdiğinden benzer koşullarda farklı kimyasal miktarı absorblanmaktadır. Ayrıca kişisel koruyucular da vücuda alımını etkilemektedir.
Biyolojik izlemenin çok önemli özelliklerinden biri, kimyasalların vücuttaki olası birikmelerinin tek hesaplama yolu olmasıdır. Bu nedenle endüstriyel hijyen ölçümleri ve biyolojik izlemenin maruziyet ve kimyasalın vücuttaki miktarının hesaplanması için en iyi kombinasyonu oluşturacağı açıktır.
Maruziyet Durumunun İzlenmesi
Akut toksisite ile kimyasalların biyolojik izlenmesi anlamlı olmayabilir. Kimyasalın vücuttaki yükünün hesaplanması kimyasalın vücuttaki kinetik etkilerine bağlıdır.
Uzun yarı ömürlü kimyasallar (kurşun, kadmiyum, civa gibi) için kan ya da idrardaki konsantrasyon günlük alış ile atılma arasındaki dengeyi yansıtan bir sonuca ulaşır. Sabit bir etkilenme durumunda günlük konsantrasyon değişimi azdır. Kısa yarı ömürlü kimyasallar için durum farklıdır. İlk olarak konsantrasyonlar (özellikle kandaki) zamanla hızla değişir ve bulunan konsantrasyonlar sadece en son maruziyeti yansıtır. Anlamlı sonuçlar alınabilmesi için örnek alma tarihinin çok kesin standardizasyonuna gereksinim vardır. İkinci olarak ortam havasındaki kimyasal konsantrasyonları değişme eğilimi gösterdiğinden elde edilen değer ortamı temsil etmeyebilir. İş koşulları bilinse dahi sadece en son maruziyetle ilgili fikir verir. Dolayısıyla emilen miktarlara karşılık gelebilmesi için izlemenin sıklıkla yapılması gerekebilir. Kanda ve damar yönünden zengin olan organlarda çok kısa yarı ömre sahip yağda çözünebilen organik çözeltiler yağlı dokularda toplanır ve maruziyet bittikten sonra yavaşça serbest kalır. Dolayısıyla bir veya birkaç gün boyunca görülen maruziyet, maruziyet bitimini takiben 16-18 saat sonra alınan örneklerden hesaplanabilir. İdrardaki atılmada yarı ömürlerin genellikle kandakinden daha uzun olması nedeniyle biyolojik izlemede idrardaki metabolitin incelenmesi tercih edilen bir seçenektir.
Mesleki maruziyetlerin biyolojik izlenmesinde kan ve idrar örnekleri kullanılan ana maddelerdir. Hangi örneğin alınması gerektiği konusunda kimyasala özgü analitik ve kinetik faktörler belirleyicidir.
Sonuç İzleme
Sonuç izleme, maddenin kendisi ya da metaboliti yerine bazı spesifik veya yarı spesifik etkinin ölçülmesidir. Kimyasalın erken etkilerinin izlenmesi kimyasalın olumsuz sağlık etkilerinin önlenmesi bakımından önemlidir. Burada sadece alınan kimyasalın miktarı değil aynı zamanda bireysel farklılıklar da dikkate alınmalıdır. Bu arada izlemenin dayandığı etki olumsuz da olmayabilir( eritrositlerdeki çinko protoporfirin konsantrasyonunun yükselmesi gibi). Ayrıca izlenen birçok etki olaya özgü veya tipik değildir yoksundur; eritrositlerdeki çinko proroporfirin düzeyi demir eksikliği anemisinde de yükselmektedir. Etkilerin ölçümü genellikle biyolojik izleme olarak değerlendirilmemeli, daha çok sağlığı izlemenin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Uygulamada biyolojik izleme ve sağlığı izleme işçi sağlığını koruma sürecinde süreklilik oluşturmaktadır.
G-İŞÇİLERİN SAĞLIK GÖZETİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR :
1. Kanserojen veya mutajen maddelere maruz kalanların sağlık durumunu izlemekle görevli hekim ve diğer sağlık görevlileri, maruziyet koşullarını bilecektir.
2. İşçilerin sağlık durumunun izlenmesi, iş hekimliği prensip ve uygulamalarına göre yapılacaktır. Sağlık durumunun izlenmesi aşağıdaki hususları içerecektir.
a) İşçilerin mesleki ve tıbbi öz geçmişleri ile ilgili kayıtların tutulması.
b) İşçilerle kişisel görüşmeler yapılması.
c) Mümkün olduğu hallerde biyolojik kontroller yapılması, erken teşhis ve tedavinin sağlanması.
d) Sağlık gözetimi yapılan her bir işçide, iş hekimliğindeki en son tıbbi bilgilere göre gelişmiş testler uygulanması.
H -MEVZUATTA KİMYASALLARA AİT TANIMLAR
Mevzuatımızda kimyasallarla ilgili olarak verilen tanımlamalar aşağıda verilmiştir.
Çok toksik madde : Çok az miktarlarda solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deri yoluyla emildiğinde insan sağlığı üzerinde akut veya kronik hasarlara veya ölüme neden olan maddelerdir.
Toksik madde : Az miktarlarda solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deri yoluyla emildiğinde insan sağlığı üzerinde akut veya kronik hasarlara veya ölüme neden olan maddelerdir.
Zararlı madde : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deri yoluyla emildiğinde insan sağlığı üzerinde akut veya kronik hasarlara veya ölüme neden olan maddelerdir.
Aşındırıcı madde : Canlı doku ile temasında, dokunun tahribatına neden olabilen maddelerdir.
Tahriş edici madde : Mukoza veya cilt ile direkt olarak ani, uzun süreli veya tekrarlanan temasında lokal eritem, eskar veya ödem oluşumuna neden olabilen, aşındırıcı olarak sınıflandırılmayan maddelerdir.
Alerjik madde : Solunduğunda, cilde nüfuz ettiğinde aşırı derecede hassasiyet meydana getirme özelliği olan ve daha sonra maruz kalınması durumunda karakteristik olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden olan maddelerdir.
Kanserojen madde : 1-Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde kanser oluşumuna neden olan veya kanser oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
2. Üreamin üretimi.
Kömür kurumu, kömür katranı ve ziftinde bulunan polisiklik hidrokarbonlara maruziyete neden olan işler.
Bakır-nikel cevherinin kavrulması ve elektro rafinasyonu işleminde açığa çıkan toz, duman ve mistlere maruziyete neden olan işler.
Kuvvetli asit prosesi ile isopropil alkol üretimi.
Sert odun tozuna maruziyete neden olan işler de belirtilen maddeler, işlemler ve bu işlemler sırasında ortaya çıkan maddelerdir
Mutajen madde : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde kalıtımsal genetik hasarlara yol açabilen veya bu etkinin oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
Üreme için toksik madde : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde erkek ve dişilerin üreme fonksiyon ve kapasitelerini azaltan ve/veya doğacak çocuğu etkileyecek kalıtımsal olmayan olumsuz etkileri meydana getiren veya olumsuz etkilerin oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
Mesleki maruziyet sınır değeri : Başka şekilde belirtilmedikçe, 8 saatlik sürede, çalışanların solunum bölgesindeki havada bulunan kimyasal madde konsantrasyonunun zaman ağırlıklı ortalamasının üst sınırıdır.
Solunum bölgesi : Merkezi, kişinin kulaklarını birleştiren çizginin orta noktası olan 30 cm yarıçaplı kürenin, başın ön kısmında kalan yarısıdır.
Biyolojik sınır değeri : Kimyasal maddenin, metabolitinin veya etkilenmeyi belirleyecek bir maddenin uygun biyolojik ortamdaki konsantrasyonunun üst sınırıdır.
Sağlık gözetimi : Çalışanların belirli bir kimyasal maddeye maruziyetleri ile ilgili olarak sağlık durumlarının belirlenmesi amacıyla yapılan değerlendirmelerdir.
Tehlike: Bir kimyasal maddenin yapısal özelliği nedeni ile zarar verme potansiyelidir.
Risk : Kimyasal maddenin zarar verme potansiyelinin çalışma ve/veya maruziyet koşullarında ortaya çıkması olasılığıdır.
II- GÜVENLİK RİSKLERİ
Kimyasalların sağlık riskleri olduğu kadar yangın, parlama patlama vb zararlı etkileri de bulunmaktadır. Kimyasallar güvenlik açısından yarattıkları risklere göre gruplanabilirler.
A)Yangın
B)Parlama-patlama
Bu zararlara neden olan kimyasalları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür
• Yanıcı
• Parlayıcı
• Patlayıcı
• Oksitleyici (Oksidan)
• Suya duyarlı olanlar
• Birbirleriyle reaksiyona girenler
A) YANGIN
Yanıcı bir maddenin yakıcı bir maddeyle birleşmesi sonucunda dışarıya ısı vermesine neden olaya yanma, istenmeden başlayarak tehlike doğuran, söndürülmesi zor neticesinde maddi manevi zarar veren ateşe de yangın denir. Yangın ve yanma pek çok şekilde tarif edilir.
Yanma
Kimyasal ve fiziksel değişimleri içeren bir oksitlenme reaksiyonun sürecini tarif eder. Yanma için maddenin bir oksijen kaynağı ile reaksiyona girmesi ve yanmanın başlaması için ateşleme gerekir. Genellikle ortamın ısıtılması yanma reaksiyonun başlaması için gerekli ateşlemeyi sağlar. Meydana gelen reaksiyon genellikle eksotermik (ısı veren) bir reaksiyondur, bu da yanmanın devamı için gerekli ısının sağlanması anlamına gelir. Bu reaksiyon genellikle görünebilir alevle birlikte devam eder.
Pek çok katı madde yanma enerjisini, dış ateşleme kaynağından konveksiyon konduksiyon veya radyasyon yoluyla veya doğrudan ısıtılarak sağlar. Bu ısıtma sonucu yüzeyinde buharlaşma başlar ve böylece bu buharlar yanmaya başlarlar.
Sıvıların alev alabilmesi için de üzerlerinde yanabilen buharların oluşması gerekir. Sıvı ve katıların yüzeyin oluşan buharlar ve gazlar havanın oksijeni ile karışarak yangının iki önemli bileşenini oluştururlar.
Yanabilen katı ve sıvıların buharları, oksijen ile reaksiyona girerler bu reaksiyon genellikle ısı açığa çıkardığından kendiliğinden devam eder ve yanma olayı başlar.
Yanabilen gazlarda ise doğal olarak gaz halindeki madde oksijenle birleşir. Her üç durumda da yanma için yanabilen buhar ve gazlarla oksijenin belirli oranlarda bulunması gerekir.
Yanma olayının meydana gelebilmesi için, yanıcı madde, yakıcı madde (oksijen) ve ateşleme kaynağı (ısı) olmak üzere üç ana unsurun bir araya gelmesi gerekir. Bunlardan birinin olmaması veya tükenmesi halinde yanma olayı biter.
Isı Oksijen
Yakıt(Yanıcı madde)
I-Yanıcı Madde:
Yanıcı maddeler doğada katı, sıvı ve gaz halinde bulunurlar.
a) Katı Maddeler: Belirli bir hacim ve biçime sahip maddelerdir. Molekülleri arasında büyük bir çekim kuvveti vardır.
b) Sıvı Maddeler: Belli bir hacimleri olduğu halde, bulundukları kabın şeklini alan maddelerdir. Molekülleri arasındaki bağ güçlü değildir. Parlayıcı sıvıları üç sınıfta incelemek mümkündür.
Parlayıcı Sıvılar: Tutuşma noktası 550 C ‘nin altında olan parlayıcı sıvılar bu sınıfa girer.
Yanıcı Sıvılar: Tutuşma noktaları 550C ile 940C arasında olan sıvılar, yanıcı sıvılar olarak sınıflandırılır. Yanıcı sıvılar tutuşma noktasına kadar veya daha yüksek bir ısıya kadar ısıtılınca uçuculuk özellikleri artar, parlayıcı sıvıların özelliklerine ulaşabilirler.
c) Gaz Maddeler: Belli bir hacimleri ve şekilleri olmayan maddelerdir.
Bulundukları kabın şeklini ve hacmini alırlar. Molekülleri arasındaki bağlar çok zayıftır. Diğer maddelere göre daha kolay ve hızlı yanarlar. Basınç altında sıvılaştırılabilirler.
İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı parlayıcı maddeleri üç ana başlıkta toplamaktadır. Mevzuatta ayrıca yanıcı madde tanımı bulunmamaktadır.
Çok kolay alevlenir madde : 0 oC’den düşük parlama noktası ve 35 oC’den düşük kaynama noktasına sahip sıvı haldeki maddeler ile oda sıcaklığında ve basıncı altında hava ile temasında yanabilen, gaz haldeki maddelerdir.
Kolay alevlenir madde :
a) Enerji uygulaması olmadan, ortam sıcaklığında hava ile temasında ısınabilen ve sonuç olarak alevlenen,
b) Ateş kaynağı ile kısa süreli temasta kendiliğinden yanabilen ve ateş kaynağının uzaklaştırılmasından sonra da yanmaya devam eden katı haldeki,
c) Parlama noktası 21 oC ‘nin altında olan sıvı haldeki,
d) Su veya nemli hava ile temasında,tehlikeli miktarda, çok kolay alevlenir gaz yayan maddelerdir.
Alevlenir madde : Parlama noktası 21 oC-55 oC arasında olan sıvı haldeki maddelerdir.
II-Yakıcı Madde( Oksijen ) :
Yakıcı madde olan oksijen yanma olayını sağlayan temel öğelerden biridir. Normal havada %21 oranında bulunan oksijen renksiz, kokusuz ve tatsız bir gazdır. Yanmanın sürmesi için en az %16 oranında oksijene ihtiyaç vardır. Oksijenin bu oranın altına düştüğü yerlerde yanma zayıf olur ve durur.
III-Isı :
Bir cismin sıcaklığının artmasına neden olan fiziksel bir etkidir. Bir cisimden başka bir cisme sıcaklık farkı nedeniyle aktarılan enerjidir. Farklı sıcaklıklardaki iki cisim yan yana getirildiğinde ısı, daha sıcak cisimden daha soğuk olana doğru akar. Bu enerji aktarımı sonucunda, her zaman olmasa da genellikle daha soğuk olan cismin sıcaklığı artar. Daha sıcak olanınki ise düşer. Isı ve sıcaklık arasındaki önemli ayrım; ısı bir enerji birimi, sıcaklık
ise bir cisimde bulunan ısı enerjisi miktarının ölçüsüdür. Bu enerji miktarı joule ile gösterilir.
2.Yanma Çeşitleri:
Tepkime özelliklerine göre yanma olayı beş grupta toplanır.
Yavaş Yanma :Yeterli ısı ve oksijenin olmadığı durumlarda meydana gelen yanmadır. Yavaş yanmada yanıcı buhar-gaz oluşmaz. Demirin paslanması yavaş yanmaya iyi bir örnektir.
Kendi Kendine Yanma:Yavaş yanmanın zamanla hızlı yanmaya dönüşmesidir. Bazı bitkisel kökenli yağlı maddelerde gözlenmektedir. Örneğin, bezir yağına batırılmış bir bez parçası havanın ısısı ve oksijeniyle oksitlenir. Bu süreç devam ettiğinde artan ısı sebebiyle yanma, alevli yanmaya dönüşür.
İçin için Yanma :Sıcaklığı yükseldiği halde cisimden ışık yayılmaz ise buna için için yanma denir. 350 -400 C aşmayan sıcaklıklarda yanan katı cisimler için için yanma evresindedir. Sıcaklı 500 C civarına geldiğinde cisim ışık çıkarabilmektedir.
Örneğin, kömür depolama sahasındaki kömür yığınlarının zaman, zaman kendi kendine tutuşması sonucu meydana gelen yanma olayı.
Hızlı Yanma :Yanmanın tüm belirtileri olan alev, ısı, ışık ve korlaşmanın görüldüğü yanmadır.
3.Cisimlerin konumuna göre yanma hızı
Yanıcı maddelerin yanma hızları konumlarına göre değişiklik gösterir.
Yatay Konumdaki Cisimler : Yatay konumdaki cisimlerde yangının yüzeysel yayılması daha yavaştır.
Düşey Konumdaki Cisimler: Düşey konumdaki cisimlerde yangının yüzeysel yayılması daha hızlıdır.
4. Yanma ürünleri
Her yanma olayında bazı yan ürünler oluşur. Yan ürünlerin cinsi ve miktarı, yanan maddelerin özelliklerine, hava hareketlerine ve yanma yerinin özelliklerine göre değişir. Duman olarak görülenin dışındaki yanma ürünleri pek fark etmez. Ancak, duman dışında insanları etkileyen çeşitli gaz, is vb. birçok yanma ürünü vardır.
Duman :Duman; yanma sonucu açığa çıkan gaz, su buharı ve çeşitli katı maddeler ile sıvı haldeki aerosol parçacıklardan oluşan bir karışımdır. Duman içindeki gazlar, yanıcı maddeye göre değişiklik gösterir.
Alev :Genellikle hızlı tepkimeye giren yanan maddelerde ısı, çoğu zaman da ışık yayan gaz kütlelerine alev denilmektedir. Kızıl renktedir. Oksijen azaldıkça alev sarımtırak renge dönüşür. Yanma sonucu oluşan gazların türleri ve miktarları da alev renginin oluşumunu etkiler.
Özellikle akaryakıt yangınlarında renk değişimi önem kazanır. Dolu tank, siyah duman ve kızıl alevle yanar. Tank boşaldıkça (yakıt seviyesi düştükçe) duman rengi, kahverengiye, alev rengi ise sarıya dönüşür. Tankın doluluk seviyesi daha da düştükçe patlayıcı gazlar artar; duman sarı- mor karışımında, alev ise maviye dönüşür. Mavi alev yanmakta olan tankın infilak etmekte olduğunun işaretidir.
Yanma Gazları Yanıcı madde ne olursa olsun her yanma olayında ; karbon dioksit ( CO2) , Karbon monoksit ( CO ) gazları oluşur. Yanma sırasında oluşan diğer gazlar, yanıcı maddenin cinsine göre değişiklik göstermektedir. Bazı maddelerin yanması sonucunda meydana gelen gazlar tablo:1 de gösterilmiştir.
Tablo:1
Yanıcı Maddeler Yanma Sonucu Oluşan Gazlar
Ağaç, Kağıt, Pamuk Formaldehit, Metil alkol, Formik asit, Asetik asit
Plastik Hidroklorik asit, Siyanit, Azot oksitler
Kauçuk Kükürtlü hidrojen, Kükürt dioksit
İpek Amonyak, Siyanit
Yün Kükürt dioksit, Siyanit, Kükürtlü hidrojen
5. Isının yayılması:
Isı, direkt temas yoluyla, hava yoluyla ve ışıma yoluyla etrafa yayılır.
Direkt Temas Yoluyla (Conduction) Isının Yayılması:Direkt temas, bir nesnenin direkt ısı kaynağı ile temas sonucu oluşur. Bir metal çubuk bir ucundan ısıtıldığı zaman ısı çubuk boyunca sıcaktan soğuğa doğru ilerler. Bu tip ısı yayılımındaki esas, ısının direkt olarak maddenin atomları arasında transferidir. Yanıcı bir maddenin atomları ısıya maruz kaldıklarında, normalden daha hızlı hareket etmeye başlarlar.
Isının Hava Yoluyla (Convection) Yayılması:Yangın büyümeye başladığında, etrafındaki hava da transfer ile ısınır. Isınan hava yükselmeye başlar. Convection, ısının ısınan hava veya gazlar sonucu transferidir.
Işıma Yoluyla (Radiation) Isının Yayılması:Radiation ısı transferi; ısının elektromanyetik dalgalar sonucu yayılmasıdır. Isı yayılımı elektro manyetik dalgalar sonucu oluştuğu için transfer ışık hızında ve direkt süzme şeklinde olur. (örnek güneş ışığı)
6.Yangının sınıflandırılması
Yangınlar Türk Standartlar Enstitüsü Tarafından TS 862 ile sınıflandırılmıştır.Her yangının oluşumu ve gelişimi farklıdır. Bu nedenle yangın yanıcı maddelerin fiziksel özelliklerine göre dört sınıfta incelenmektedir.
A Sınıfı Yangınlar :Artık olarak karbon tabakası bırakan ve genelde korlu olarak yanan katı yanıcı maddelerin tutuşması ile oluşan yangınlardır. Metallerin dışındaki yanıcı katı madde yangınları bu gruba girer. Odun, kömür, kağıt, tekstil maddeleri, kauçuk vb. A sınıfı yanıcı maddelerdir. Bu yanıcılar, için için yanma özelliğine sahiptirler. Yani yanma yüzeyde sınırlı olmayıp maddenin iç hücrelerine doğru devam etmektedir. Ancak naftalin, zift gibi yanarken eriyen ve A sınıfı içinde değerlendirilen yanıcılar da vardır. Bu tip yanıcılarda, yanma derinliklere nüfus etmeden yüzeyde başlar ve devam eder.
B Sınıfı Yangınlar Yanıcı sıvıların oluşturduğu yangınlar bu sınıfa girerler. Genellikle petrol ürünleri ve bitkisel yağların tutuşması sonucu oluşan yangınlardır. Ancak B sınıfı yangınlar, yanıcı madde özelliklerine göre kendi içinde de üç kategoride düşünülebilir.
Birinci kategoride su ile karışmayan ham petrol, benzin, gaz yağı, makine yağları, laklar vb. sıvıların oluşturduğu yangınlar yer alır.
İkinci kategoride su ile hemen karışan (suda çözülen) alkol vb. sıvıların oluşturduğu yangınlar yer alır.
Üçüncü kategoride ise katran, asfalt, gres vb. ağır yağların oluşturduğu yangınlar yer alır. B sınıfı yangınlarda yanma yüzeydedir. Yani yanan, ısınan sıvıdan çıkan buharlardır.
C Sınıfı Yangınlar Yanabilen gazların oluşturduğu yangınlar bu gruba girer. Bütan, eter, aseton, likit petrol gazı (LPG veya SPG ) hava gazı, doğal gaz vb. gaz yanıcılar bu sınıfa giren yanıcı maddelerdir. C sınıfı yangınlarda yanma gazın sızdığı yüzeydedir. Gaz basıncının atmosfer basıncından fazla olduğu yerlerde yanma bu şekilde devam eder. Gaz ve atmosfer basıncının eşit olduğu yerlerde yanma bütün bölgelerde devam eder. Gaz, depo vb. kapalı yerlerde ise bu durumda yanma bölgesindeki hızlı yanma basıncını yenecek açıklık (havalandırma) yoksa, patlama kaçınılmaz olur.
Elektrik ve elektronik yangınlarını da bu sınıfa dahil edebiliriz. Gerilim altındaki elektrikli cihazları, daha çok kablolar, şarteller, motorlar, elektrik arkları, tevzi tabloları, transformatörler ve trafolar bu tür yangınları meydana getirirler. Bu tür yangınlara müdahale edilmeden önce ilk yapılacak iş elektriğin kesilmesidir.
D Sınıfı Yangınlar :Özel yangınlar olarak da nitelendirilen D sınıfı yangınlar, gelişen teknoloji ile endüstriyel çevrede görülmektedir. Bu yangınlar magnezyum, alüminyum, sodyum, zirkonyum vb. hafif metallerin yanması ile oluşur. Madenlerin kızışması olarak da isimlendirilir.
7.Yangını söndürme
Yangını söndürmek, yangının oluşmasını ve devam etmesini sağlayan etkenlerden en az birinin ortadan kaldırılması ile mümkün olabilir. Şimdi bu etkenleri sırayla inceleyelim.
Yanıcı Maddeyi Yok Etmek Yanan maddenin, yani yangının yakıt kaynağının kesilmesi yok edilmesi gerekir. Örneğin orman yangınlarında, yangının önünü kesmek için bir takım ağaçları keserek alevin daha ötelere gitmesini engellemek. Bir başka örnek de yangın çıkan akaryakıt tankı içindeki yanıcı sıvıyı, önceden planlandığı gibi pompa ve motopomplar vasıtasıyla, emniyet tankına nakil etmektir. Bunun için, bu tür tesislerin kuruluş aşamasında yangın güvenliği de dikkate alınarak projelendirme ve tesisin yapımı ona göre olmalıdır.
Oksijenini Kesme (Boğma)
Yanmanın olabilmesi için ortamdaki oksijenin %16’nın üstünde olması gerekir. Yangını söndürmede de en etkili yollardan bir ortamdaki oksijen miktarını %16’nın altına düşürmektir. Genellikle kapalı mekanlarda çıkan yangınlarda bu yöntem etkilidir. Yangın başlangıcında ve küçük yangınlarda yanan cismin üzeri halı, kilim, toprak gibi maddelerle kaplanarak yanan kısmın hava ile irtibatı kesilmiş ve boğularak yangın söndürülmüş olur. Yangını boğma için çeşitli yöntemlerle kullanılır.
a) Stim (su buharı) : Stim olarak bilinen basınçlı su buharı, özellikle akaryakıt tankları ve deniz vasıtalarında yakıt tankları ve makine daireleri vb. yerlerde yangın meydana gelmesi halinde komple imha etmek için kullanılan bir söndürücüdür. Tabiki, bu yerlerde başka amaçlar için stim üretilmekte olup mevcut stimden yangın durumunda yararlanılır.
b) Pulvarize Su (Siprey-Fıskiye): Su pulvarize tabir edilen fıskiye şeklinde sıkılır. Su damlacıkları ile ortaya çıkan büyük yüzey alanları ısı alma kapasitesini artırır. Bir de yoğun bir sprey bulutu oluşturup, yanma bölgesi sınırlandırılabilirse, sızması muhtemel oksijeni azaltarak yanmayı yavaşlatacak veya tamamen söndürecektir. Pulvarize suyun diğer fonksiyonu, yanan yüzeyleri buhar bulutu oluşturarak kaplama, soğutma, boğma özelliğini göstermesidir.
c) Köpük : Köpük; foam denilen sıvının, özel cihazlar yardımı ile nitrojen (azot) veya su ile karıştırılmak suretiyle elde edilir ve istenilen bölgeye basınçla sıkılarak kullanılır. Esas olarak parlayıcı ve yanıcı sıvı yangınlarda kullanılır. Sıvı yüzeyini kaplayan köpük tabakası, hava ile irtibatı keser ve kararlılığına bağlı olarak buhar çıkmasını önler. Kazalar veya çeşitli arızalar sununda meydana gelen yakıt sızıntısı da hemen köpük püskürtmek suretiyle emniyet sağlanabilir.
Isıyı Düşürme (soğutma) :Yanmanın olması için üçüncü unsur ısıdır. Bir yangının yanıcı maddesi tutuşma sıcaklığının altına kadar soğutulabilirse yangın söner. Yangın söndürmede soğutucu olarak kullanılan birçok madde vardır. Bunlardan bazılarını açıklayalım.
a) Su : Su, mükemmel yangın söndürme özelliklerine sahip ve en ucuz söndürme maddesidir. Yangın söndürme açısından en yararlı özelliği, yanıcı maddeyi, yanması için gerekli olan sıcaklığın altına kadar soğutması, yani yangın üçgeni dediğimiz, üçgenin bir kenarı olan ısıyı yok etmesidir. Yangına uygulandığı zaman, yangının yüzeyini soğutur., alevlerle birleşen su damlacıkları, buhar haline dönüşüp, yangın bölgesine dağılarak oksijenin yerini alır ve kaplama hareketi yapar. Ancak söndürücü olarak kullanılan su, beraberinde bazı problemleri de getirir. Bu problemler: elektriği iletmesi, yangın çevresinde
bulunan yanmayan malzemelerin ıslanarak zarar görmesi.
b)Karbondioksit (CO2) : Karbonun tamamen yanması, kireç taşının asitle reaksiyona girmesi sonucu elde edildiği gibi, doğada serbest olarak bulunan bir gazdır. Karbondioksit yanmayan, birçok maddeyle reaksiyona girmeyen, havadan 1,5 kat daha ağır olan bir gazdır. Bu özellikler nedeniyle boğma ve soğutma özelliğine sahip bir yangın söndürücüdür.
8.Yangın söndürme cihazları:
Bir yangını kontrol altına almak veya söndürmek maksadıyla kullanılan değişik yangın söndürme cihazları vardır. Bunlardan bazıları, kuru kimyasal tozlu yangın söndürme cihazı, karbondioksitli yangın söndürme cihazı, halojenli yangın söndürme cihazları
B-PARLAMA-PATLAMA
Parlama:
Kolay alev alabilen maddelerin (parlayıcı maddeler) belli oranda hava ile homojen karışımları, çok kolay alev alarak yanmasına sebep olurlar (benzin buharı) . Bu tür yanma olayına parlama denir.
Normal şartlar altında buharlaşabilen veya gaz halinde bulunan ve tutuşma noktası (alev alma sıcaklığı) düşük olan sıvı ve gazlara parlayıcı madde denir. Parlayıcı sıvılar kolayca tutuşur, güç söndürülür ve büyük hızla yanarlar
Parlama noktası:
1)Parlayıcı sıvıların hemen sıvı yüzeyinde veya kaplarının içinde hava ile tutuşabilir yeterli buhar çıkardıkları en düşük sıcaklıktır.
2)Parlama noktası : Havadaki uçucu yanabilen madde buharlarının bir alevle teması sırasında tutuşabildiği en düşük sıcaklıktır
Parlama noktası düştükçe maddenin tutuşması kolaylaşır. Örneğin parlama noktası -400 C olan benzin parlama noktası 1110C olan etilen glikol (antifriz) den çok daha fazla parlayıcıdır.
Patlama:
Çok hızlı bir gaz genişlemesi ile ve genellikle ısı açığa çıkmasıyla meydana gelen bir kimyasal reaksiyon veya değişimdir. Patlama çevresindeki ortamda bir şok dalgası oluşturur.
Genel olarak patlamalar kapalı yerlerde meydana gelir. Kapalı bir yerde bir tank içerisinde veya bir bina içerisinde yanabilecek bir gaz veya parlayıcı sıvı buharı olduğu zaman, çok küçük bir kıvılcım ile tutuşur. Alev tutuşma noktasından başlayarak süratle kapalı hacım içinde yayılır. İçeride bulunan gazın sıcaklığı artar ve gaz genleşir. Genleşen gaz ileriye doğru basınç dalgaları şeklinde hareket ederek alevin önündeki gazı sıkıştırır ve gaz sıkışma sonucu daha fazla ısınır. Alev bu sıkışan bölüme ulaştığı zaman burada da büyük bir hızla yanmaya devam eder. Yanmanın olduğu yer kısmen veya tamamen kapalı olduğu için, yanmanın en yüksek hıza eriştiği zaman patlama olur
Toz ve halindeki katı parçacıkların da havayla (oksijenle belirli oranları patlayıcıdır. Eğer ateşleyici bir kaynak varsa bu parçacıklar patlama ile yanmaya başlarlar ve civardaki toz ve hava karışımlarını da ateşleyerek seri patlamalar haline dönüşebilirler.
Bir tozun patlaması için yanabilir olması gerekir ancak her yanıcı toz patlar anlamına gelmez. Patlama içinde parlamada olduğu gibi belirli konsantrasyon limitleri vardır ki buna patlama aralıkları denir. Bu aralıkların altındaki ve üstündeki konsantrasyonlarda patlama olmaz.
Tanımlardan da anlaşıldığı gibi maddelerin yanma ve patlama özellikleri onların alev alma noktalarına yani parlama noktalarına bağlıdır. Parlama noktaları önemlidir çünkü sıvının kendisi değil buharı yangın tehlikesini yaratır.
Parlama noktası düştükçe yangın tehlikesi artar. Atmosfer sıcaklığından daha düşük parlama noktasına sahip sıvılar ısının etkisi ile büyük miktarlarda buhar oluştururlar.
Parlama (Patlama) limitleri
Yanıcı veya parlayıcı sıvıların buharları hava ile uygun oranlarda biriktiğinde ve ortamda bir tutuşturma kaynağı varsa hızlı bir yanma veya patlama olur. Bu uygun orana parlama aralığı veya patlama aralığı denir.
Parlama Alt limiti (LFL) (Bazen alt patlama limiti olarak da ifade edilir. LEL) : Havadaki buhar yüzdesinin bir yangın veya patlama oluşturması için gerekli olan en alt seviyesidir. Bunun altındaki konsantrasyonlarda yakıt (madde) yeterli olmadığından yangın olmaz ve karışım bu anlamda fakir karışım olarak nitelendirilir
Parlama Üst limiti (UFL) (Bazen üst patlama limiti olarak da ifade edilir. UEL) Havadaki buhar yüzdesinin bir yangın veya patlama oluşturması için gerekli olan en üst seviyesidir. Bunun üstündeki konsantrasyonlarda hava (oksijen) yeterli olmadığından yangın olmaz ve karışım bu anlamda zengin karışım olarak nitelendirilir.
Parlayıcı sıvılar
Oda sıcaklığında parlayabilen buhar veren sıvılara parlayıcı sıvılar denir. Benzen, gazyağı, toluen, propanal ve pestisitlerde kullanılan çok değişik organik çözücüler buna örnektir.
Parlayıcı gazlar
Sanayide yaygın olarak kullanılan gazların pek çoğu (asetilen, hidrojen, metan gibi) oksijenle yeterli oranda karışmışlarsa ve bir ateşleme kaynağı varsa patlamaya neden olurlar.
Basınç altında sıkıştırılmış gazlar (Sıkıştırılmış petrol gazları, C3H8, C4H10 ve O2, C2H2, H2 gibi)da ayrıca dikkat edilmesi gereken kimyasallardır. Eğer sıkıştırıldıkları kaplar içerisinde ısıtılırlarsa kabı parçalayacak hacme ulaşabilirler. Bu gazlar parlayıcı ve patlayıcı olduklarından yangın ve patlamalara neden olabilirler.
Parlayıcı katılar
Kendiliğinden reaksiyona giren veya sürtünme ile yanabilen katı haldeki kimyasallar vardır. Kükürt ve kırmızı fosfor bunlar arasında en yaygın olarak bilinenlerdir. Azocarbamides, benzene sulphohydrazine ve diazonium tuzları kendiliğinden reaksiyona giren kimyasallardır.
Parlayabilen katıların pek çoğu yanma sonucu ortama zararlı gazlar yayarlar. Örneğin yanan kükürt ve kırmızı fosforun buharları toksik ve aşındırıcıdır.
Isı, asitler, bazlar ağır metal birleşikleri gibi katalitik kirliliklerle temas etme, sürtünme veya çarpma gibi etkenler kendiliğinden reaksiyona giren katı kimyasalların kimyasal ayrışmasına (Decomposition) sebep olabilirler ve bu kimyasal ayrışma sonucu toksik gaz ve buharlar yayabilirler.
Bazı katı kimyasallar bir kere ateşlenince hızla yanarlar Örneğin magnezyum ateşlenirse yanmaya başlar ve söndürmesi de son derece zordur.
Patlayıcı maddeler:
Isı, çarpma, sürtünme vb etkiler sonucunda çok hızlı kimyasal reaksiyona girerek ısı ve gaz meydana getirerek kimyasal değişime uğrayan veya yanan maddelerdir. Patlama sonucu tamamen daha kararlı madde veya büyük ölçüde başlangıçtaki maddeden hacim olarak çok daha büyük gaz meydana gelir.
Kimyasal karışımlar
Bazı kimyasalların karışımlarının ortaya çıkardıkları risk bu iki kimyasalın tek tek etkilerinden daha fazla olabilir. Reaksiyon sonucu meydana gelen kimyasalın parlama noktası ve kaynama noktası her bir kimyasaldan düşük olabilir ve daha kolay parlayıcı buharlar çıkarıp daha düşük sicaklıkta parlama ve patlamaya neden olabilirler. Ayrıca bu reaksiyon sonucu meydana gelen ısı ortamda bulunan diğer kimyasalların da parlama noktasına ulaşmasına neden olabilir.
Bu nedenle bazı kimyasalların bir arada bulundurulmaması ve birbiriyle temas ettirilmemesi gerekmektedir. Örneğin Potasyum ile Su, karbon tetraklorür, halojenli alkanlar, karbon dioksit, halojenler gibi. Bu kimyasallar için örnekler aşağıda verilmiştir.
Madde Adı Birbiri ile temas etmemesi gereken kimyasal maddeler
Asetilen Klor, brom, flor, bakır, gümüş, civa.
Amonyak Civa (Mesela manometredeki civa), klor, kalsiyum hipoklorür, iyot, brom, hidrojen florür
Potasyum – Su, karbon tetraklorür, halojenli alkanlar, karbon dioksit,
halojenler.
Suyla temas ettiklerinde parlayıcı gaz yayan maddeler
Bazı maddeler parlayıcı olmadıkları halde suyla temas ederlerse kolaylıkla parlayabilen gazlar açığa çıkarabilirler. Potasyum sodyum ve alaşımları, alkali metal alaşımları, çinko tozları, alüminyum, magnezyum parçacıkları (powders) ve bazı metal hidritleri bu tür maddelere örnektir. Örneğin kalsiyum karpit suyla temas ederse çok parlayıcı olan asetilen açığa çıkar. Sodyum suyla temas ederse hidrojen açığa çıkar reaksiyon çok şiddetlidir ve hidrojenin ateşlenmesi için yeterli ısıyı açığa çıkarır. Hidrojen patlayarak yanar ve diğer metallerin de yanmasına neden olabilir. Bu sınıfa giren maddeler insan vücudunun nemi ile de reaksiyona girip yanıklara neden olabilirler.
Suya duyarlı maddeler
• Lityum,
• Sodyum,
• Potasyum,
• Kalsiyum,
• Rubidyum,
• Sezyum vb.leridir.
Oksidan kimyasallar
Kloratlar, kloritler, nitratlar, nitritler kromik asit, Oksidan maddeler yapılarında oksijen bağı bulundururlar ve ısı veya sürtünme ile bu oksijeni açığa çıkarırlar. Açığa çıkan bu oksijen diğer kimyasallarla birleşebilir veya başlamış bir yangını genişletebilir. Bu tür kimyasallar en ufak bir kirlilik karşısında da bozunmaya uğrayabilirler. Başlangıçta yavaş olan bu reaksiyon zamanla hızlanır. Bu maddeler bozunma sonucu toksik ve aşındırıcı gazlar da açığa çıkarabilirler. Örneğin azot oksit gibi. Organik peroksitler bu sınıf içinde en riskli grubu oluştururlar kesinlikle yanıcı maddelerle bir arada bulundurulmamaları gerekir. Çarpma ve sürtünme ile de kimyasal bozunmaya uğrarlar. Ayrıca toksiktirler, alerjik reaksiyonları hızlandırırlar ve gözlere zarar verirler.
Oksidan maddeler aşağıda verilmiştir.
• Peroksitler,
• Oksitler,
• Permanganatlar,
• Kloratlar,
• Perkloratlar,
• Persülfatlar,
• Organik ve inorganik nitritler,
• İyodatlar,
• Bromatlar.
C-KİMYASALLARIN GÜVENLİK RİSKLERİNİ KONTROL ALTINA ALMAK
Kimyasalların neden oldukları yanma, parlama patlamanın kontrol altına alınmasında belirli etmenler vardır, bu etmenlerin bilinmesi zarar veya hasarın kontrol altına alınmasında da önemlidir. Bu kaynakların kontrol altına alınması için, yeterli havalandırma sağlanması, depolama ve kullanımda kimyasalların özelliklerine göre işlem yapılması gerekmektedir.
1. Etmen; Parlama (alevlenme) sıcaklığı
Kimyasallar için karakteristik olan alev alma veya parlama noktasıdır. Aşağıda bazı kimyasalların parlama noktaları verilmiştir.
Benzin -430 C
Aseton -190
Gazyağı 430C
2. Etmen: Fiziksel koşullar; Bu kimyasalın depolama koşulları, kullanım koşulları, fiziksel hali (katı, sıvı, gaz, ortama dağılmış, toz, duman, buhar buğu halinde olup olmadığı, basınç altında, büyük yüzeyler halinde bulunup bulunmadığı gibi) Kimyasalın parlama noktasına ulaşabileceği koşullardır.
Örneğin gazyağı eğer atomize halde bulunursa alevlenme noktasından daha düşük sıcaklıkta da parlayabilen buharlar üretir.
Diğer bir etken kimyasalların birbirini etkileme riskidir. Ortam bir kimyasalın alevlenme noktasına kadar ısınması için yeterli olmayabilir ama bu kimyasalın yakınında bulunan ve alevlenme noktası düşük başka bir kimyasal için uygun olabilir. Bu durumda ikinci kimyasal yanarak ortama ısı yayabilir ve bu suretle diğer kimyasalın da alevlenme noktasına ulaşmasına neden olabilir. Bu nedenle zararlı kimyasalların depolanması çok önemlidir.
Diğer önemli bir nokta pek çok kimyasalın buharlarının havadan ağır olmasıdır. Örneğin gazyağı, asetilen ve karbon monoksitin buharları havadan ağırdır ve bu nedenle çok geniş bir mesafeye yayılarak çalışma yerinin çok uzağında, bodrum niteliğindeki yerlerde parlayacak konsantrasyona ulaşabilirler. Yangın ve parlama ile mücadelede bu hususlarda dikkate alınmalıdır.
3. Etmen :Tutuşturucu kaynakları
1-Elektrik akımı
a) Direnç: eğer bir telin üzerinden geçen akım geçmesine engel olacak bir dirençle karşılaşırsa teli ısıtarak veya kısa devre yaparak ısı kaynağı yaratabilir
b) Elektrik arkı: elektrik akımının bir noktadan başka noktaya atlaması ile ark oluşur. Anahtarlarda oluşan ark gibi bu ark da parlayıcı sıvıları ateşlemeye yeter.
c) Elektrik kıvılcımı da parlayıcı buharların ateşlenmesi için yeterli bir kaynaktır.
d) Statik Elektrik: İki farklı yüzeyin birbirine sürtünmesi, sıvıların bir kaptan diğerine boşaltılması statik elektrik kaynakları arasındadır. Parlayıcı sıvıların boşaltımı sırasında kaplar topraklanmazsa veya birbiriyle bir iletken vasıtasıyla bağlanmazlarsa parlayıcı sıvılar için ateşleme kaynakları haline gelirler.
e) Kendiliğinden yanma:Bazı kimyasallar açıkta bırakılınca havanın oksijeni ile oksitlenirler ve bu reaksiyon sonucu ısı açığa çıkarırlar ve buya yangına sebep olabilir.
f)Sürtünme:İki yüzey birbirine sürtündüğünde ısı açığa çıkabilir. Bu ısı da parlayabilen buharların kolaylıkla parlayıp yanması için zemin hazırlar. Örneğin iki metal sürtünürse böyle bir ısı meydana gelebilir bu nedenle bu metal yüzeylerin yağlanması gerekebilir. Sürtünme sonucu sadece ısı yükselmesi değil kıvılcımda çıkabilir.
g) Radyant ısı:Isınan yüzeylerden yayılan ısı, direk güneş ışığı, veya plastik veya camdan yansıtılan güneş ışığı kimyasalların parlayabilen buharlarının ortaya çıktığı ısıya ulaşmasına ve bu buharların parlamasına ve yanmasına uygun zemini hazırlayabilir.
h) Açık alev:Sigara, kibrit, kaynak içten yanmalı motorlar gibi açık alev üreten kaynaklar da parlama ve yanmaya neden olabilirler.
4. Etmen Oksijen kaynakları.
Yanmanın üçüncü elementi oksijendir. pek çok yakıt için % 15 lik oksijen yanma için yeterlidir. Havadaki oksijenin % 21 olması yanma ve parlama için yeterli ortamı oluşturur. Bunun dışında kaynakçılıkta kullanılan oksijen üreteçleri, ısınınca oksijen veren kimyasallar da yarı kaynaklardır.
D-TANIMLAR
Kendiliğinden yanma: İlave bir ısı veya alev kaynağı olmadan yanmaya denir.
Yanma noktası: Alevin sürekliliğini kendi kendine sağladığı sıcaklığa yanma noktası denir. Böylece alev sıvı buharının sürekli yanmasını sağlar. Parlama noktasında alevin kalıcı olması gerekmez, Yanma noktası genellikle parlama noktasının birkaç derece üzerinde bir sıcaklıktır.
Yürürlükteki yönetmeliğimizde parlama noktası 550C‘e kadar olanlar parlayıcı (alevlenebilir) sıvı olarak kabul edilmiştir
Buhar yoğunluğu: Parlayabilen buharın havaya göre ağırlığıdır. Yüksek yoğunluktaki buharlar daha tehlikelidir çünkü tabanda ve tabandaki boşluklarda birikirler.
Buhar basıncı uçucu sıvının birim alana yaptığı basınçtır. Buhar basıncı sıvının buharlaşma eğiliminin ölçümüdür . Buhar basıncı arttıkça uçucu sıvı miktarı artar ve sıvı daha fazla buharlaşır.
Kaynama noktası: Maddenin kaynadığı veya sıvıdan buhara veya gaz fazına geçtiği ve yüzeyde buhar kabarcıkları oluşturduğu sıcaklıktır. Başka bir değişle meydana gelen buhar basıncının atmosfer basıncına eşit olduğu sıcaklıktır. Atmosferik basıncı azaltıp çoğaltarak sıvının kaynama noktasını değiştirmek mümkündür. Kaynama noktasında ki 1 gram maddenin sıvı halinden gaz haline geçmesi için gerekli olan ısı miktarı o maddenin potansiyel buharlaşma ısısıdır.
Kritik Sıcaklık: Basınç altındaki gazın, sıvılaştırılabildiği sıcaklık derecesidir. Bunun üzerindeki sıcaklıkta sadece basınç uygulayarak gazı sıvı hale getirmek mümkün değildir.
Kritik Basınç: Kritik sıcaklıktaki gazla sıvının denge halinde olduğu basınçtır
EINECS : Kimyasal maddelerin Avrupa envanteri.
CAS : Kimyasal maddelerin servis kayıt numarası. .
TWA : : 8 saatlik belirlenen referans süre için ölçülen veya hesaplanan zaman ağırlıklı ortalama.
STEL :Başka bir süre belirtilmedikçe, 15 dakikalık bir süre için aşılmaması gereken maruziyet üst sınır değeri.
mg/m3 :20 OC sıcaklıkta ve 101,3 KPa. (760 mm cıva basıncı) basınçtaki 1 m3 havada bulunan maddenin miligram cinsinden miktarı.
ppm :1 m3 havada bulunan maddenin mililitre cinsinden miktarı (ml/m3).
Patlayıcı ortam: Yanıcı maddelerin gaz, buhar, sis ve tozlarının atmosferik şartlar altında hava ile oluşturduğu ve herhangi bir tutuşturucu kaynakla temasında tümüyle yanabilen karışımıdır
Sinonimler: Bir kimyasalı tanımlamak için kullanılan kimyasal ve ticari isimlerdir.
Gaz: Normal sıcaklık ve basınç altında (25 °C sıcaklık ve 760 mm Hg basıncında) sabit bir şekli ve belirli bir hacmi olmayıp sınırsız olarak yayılabilen ve basınç artması veya sıcaklık azalmasının etkisi ile sıvı veya katı hale getirilebilen maddelerdir.
Buhar: Normal olarak sıvı veya katı halde olup, basınç artmasıyla veya sıcaklığın azalmasıyla tekrar sıvı veya katı hale gelebilen maddelerin gaz halleridir,
Toz: Kömür, hububat, ağaçlar, mineraller, metaller, cevherler ve maden ocaklarından çıkarılan taşlar gibi organik veya inorganik maddelerin doldurulma ve boşaltılmaları, taşınmaları, delinmeleri, taşa tutulmaları, çarpılmaları, püskürtülmeleri, öğütülmeleri, patlamaları ve dağıtılmaları ile meydana gelen ve kendisinden hasıl oldukları maddelerle aynı bileşimde olan veya olmayan ve hava içerisinde dağılma veya yayılma özelliği gösteren 0,5-150 mikron büyüklükte olan katı parçacıklardır.
Lif: İnorganik (mineral) ve organik (bitkisel, hayvansal) menşeli tabii ve suni iplik şeklindeki katı ve dayanıklı maddelerdir.
Duman: Genel olarak erimiş haldeki metallerin gaz haline dönüşmesi yahut yakıtların veya diğer organik maddelerin tam yanması sonucu hasıl olan gazların yoğunlaşmasından meydana gelen ve asıl maddeden kimyasal bakımdan farklı bulunan süspansiyon halindeki katı parçacıklardır
Sis: Maddenin gaz halden sıvı hale geçmesi veya suda çözülmesi veya pülverizasyon, köpürme ve sıçrama gibi nedenlerle mekaniksel olarak dağıtılması sırasında havada meydana gelen damlacıklardır,
Sıvılaştırılmış petrol gazları ile ilgili tanımlarda geçen;
Gaz: petrol menşeli fiziksel hali gaz olan hidrokarbonlardan propan, propilen, normal bütan ve izo-bütan,bütilen bileşiklerini veya bu bileşiklerin karışımlarını,
Sıvı: petrol ve maden kömürü menşeli parlayıcı sıvıları ve bunların karışımlarını,
Sıvılaştırılmış petrol gazları (S.P.G.); sıvılaştırılmış propan, propilen, normal-bütan, izo-bütan ve bütilen bileşiklerini veya bu bileşiklerin karışımlarını ifade eder.
 

elifnuran

Üye
TÜİSAG Üyesi
Katılım
20 Eyl 2013
Mesajlar
38
Tepki puanı
9
Meslek
Uzman (C)
KİMYASALLAR


Kimya sanayinin faaliyet alanı doğal maddelerin kimyasal yapısını değiştirerek diğer endüstrilerde veya günlük yaşamda kullanılmak üzere yeni maddeler üretmektir. Kimyasalların üretilmesi ve kullanımı gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelerin ekonomik gelişmelerinde temel faktördür, yaşamımızın bir parçası haline gelmişlerdir Beslenmemizi (gübreler, pestisitler, yiyecek katkı maddeleri, saklama) sağlımızı ( ilaçlar ve temizlik maddeleri) yaşam kalitemizi (yakıtlar vb) doğrudan ve dolaylı olarak etkilerler.
Evren milyarlarca yılda kendine bir sistem ve denge oluşturmuştur. Kimyasalların üretilmesi, kullanımı, doğal ortamından alınarak değiştirilmesi, yeniden üretilmesi veya sentetik yollarla yeni kimyasallar üretilmesi bu dengeye müdahaledir. Bu müdahale yaşamın kolaylaşması gibi olumlu sonuçlar yaratabileceği gibi zararlı sonuçlarda yaratabilir. Bu sonuçların bir kısmı tolere edilebilir, bir kısmı edilemeyebilir ki bu da canlılar ve eko sistem anlamında risk oluşturur.
Kimyasallar sadece kimya sanayinde çalışanlar için değil sanayinin tüm faaliyet alanlarında çalışanlar için risk oluşturduğu gibi, solunan havayı, içilen suyu, yiyecekleri kirleterek, ormanları ve gölleri etkileyerek ekosistemi değiştirebilirler ve çevreyi olumsuz yönde etkileyebilirler.
Ancak bütün kimyasallar aynı derecede zararlı değildir ve aynı yolla ve aynı şekilde ve aynı sürede zarar vermezler, ayrıca kimyasalların zararlı etkileri sadece kendi özellikleri ile sınırlı değildir ve bir kimyasal birden fazla zararlı etkiye de sahip olabilir.
Bazı kimyasalların zararlarının yıllar sonra ortaya çıktığı düşünülürse hiç bir kimyasalı tamamen tehlikesiz kabul etmemek gerektiği ortaya çıkmaktadır. Pek çok ürünün tehlikeli olarak görülmemesi ve yaratacağı sonuçların risk olarak algılanmaması, bazı maddelerin kanıksanmış ve sıradan ürünler olarak tehlikesiz olarak kabul edilmiş olması, kimyasal, maruziyet sonrası belirgin, gözle görünür, hemen fark edilir bir etkinin ortaya çıkmaması, kullanılan bir çok kimyasalın etiketinde sadece ticari ismin bulunup içerikleri hakkında bilgi olmaması, kimyasalların değişik isimlerinin bulunması da kimyasalların riskini artıran faktörlerdir. Bu riskleri ortadan kaldırmanın öncelikli yolu tehlikeyi ortadan kaldırmak, diğer bir değişle tehlikeli kimyasalı tehlikesizle veya daha az zararlı olanla değiştirmektir. Bir kimyasal yerine geçirilen başka bir kimyasalın aynı işlevi görmesi, ucuz ve kolay elde edilebilir olması aynı zamanda da sağlığa zararsız veya daha az zararlı olması gerekir, ancak bu her zaman mümkün değildir.
Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında kimya sanayi, tüm sanayi ile karşılaştığında çok hızlı bir büyüme gerçekleştirmiştir. 50 yıl önce yılda sadece 1.000.000 ton kimyasal üretilirken, bugün bu rakam 400.000.000 tona ulaşmıştır. Farklı kaynaklarda farklı rakamlar verilmekle beraber ve tüm dünyada ortalama 80.000 ila 100.000 arasında kimyasalın kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bu kimyasalların büyük bir bölümü ticari ürünlerin karışımları olarak bulunmaktadırlar. 5.000 ila 7000 arasında değişen sayıda kimyasalın zararlı olduğu bilinmektedir. Zararlı kimyasalların 3.000 ni kanserojen etkili olup, bunların 20-30 kadarı insan kanserojeni olarak tanımlanmaktadır.
Kimyasalların kullanım alanlarını belirleyen kimyasal formülleri (organik, inorganik, element, bileşik veya karışım olup olmadıklar gibi), kristal yapıları (amorf veya kristal yapı), fiziksel özellikleri (erime, donma, buharlaşma, parlama noktaları vb. gibi) fiziko-kimyasal özellikleri aynı zamanda insana ve çevreye olan etkilerinde de belirleyici olmaktadırlar. Kimyasalların etkileri kullanım ve saklama koşullarına da bağlıdır.
Kimyasalların güvenli bir şekilde üretilmesi, kullanılması, taşınması ve yok edilmesi diğer bir değişle kimyasal risklerin kontrol altında tutulabilmesi için ilk ve en önemli adım kimyasalların özelliklerinin ve aynı zamanda da çevreye ve insana olan zararlarının bilinmesidir. Kimyasalların kullanım alanı, sayıları, zararları göz önüne alındığında bu bilgilerin kolaylıkla ve tüm kullanıcılar tarafından bilinmesinin olanaksız olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kimyasalların özellikleri nedeniyle son derece kompleks olan bu bilginin, kullanıcının kolaylıkla anlayabileceği, zararları ve önlemleri de içerecek sistematik bir biçimde düzenlenmesi gerekir. Sınıflandırma ve etiketleme sistemleri bu amaca hizmet etmek üzere geliştirilmiş araçlardır. Kimyasalların fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre, etkilerine göre, taşıdıkları risklere göre değişik sınıflandırmalar bulunmaktadır.
Tüm kimyasalların, özelliğini (kimyasal formülü fiziksel özelliği ve ticari ismi) açıkça belirtecek şekilde etiketlenmesi, zararlı kimyasalların etiketlerinde ayrıca zararlı, zehirli, patlayıcı vb özelliğini belirten sembolün, güvenlik ve risk numarasının bulunması gerekir. Genel kural olarak kimyasala ait sembollerin ve uluslararası işaretlerin dışındaki bilgilerin, kullanıldığı ülkenin resmi veya ulusal dilinde yazılması gerekmektedir.
Kimyasallar esas olarak organik ve inorganik olmak üzere iki ana grupta ele alınırlar. Organik kimyasalların yapısını ve hidrojen ve diğer elementlerle birleşen karbon oluşturur. Organik kimyasallar ayrıca alifatik (düz zincirli) ve aromatik (halkalı yapıda) olmak izere iki ana gruba ayrılırlar. İnorganik maddeler ise mineral kaynaklardan elde edilirler.
Kimyasallar, üretim sektöründe ise, başlıca üç ana grupta ele alınırlar; başlangıç ürünü olarak ham maddeler (organik veya inorganik) çok geniş olarak kullanılırlar ve diğer kimyasallara dönüştürülmek üzere işlenirler, ham maddelerin işlenmesi ile elde edilen ara ürünler, çözücüler gibi bazı kimyasallar elde edildikleri halde de kullanılmakla beraber genellikle ara ürünlere son ürüne geçişe kadar bir dizi işlem daha yapmak gerekir, Son ürünler ki bunlar ara ürünlerin bir dizi işlemden daha geçirilerek elde edilmiş halleridir. Bunların bir kısmı sabun, kozmetik, ilaçlar gibi elde edildikleri halde kullanılırlar bir kısmı lifler, plastikler, boyalar gibi tekrar işleme tabi tutulurlar.
Sağlık ve güvenlik açısından kimyasalların sınıflandırılmasında ise temel nokta etkilenme seviyesi ve çevreye etkisidir.
Bu nedenle öncelikle tehlikeli kimyasalın ne olduğunun çerçevesini çizmek gerekir. Tehlikeli kimyasallar; sağlığa, güvenliğe ve çevreye akut veya kronik zarar veya hasar verebilen kimyasallar olarak tanımlanabilir. Bu zararlar da üç ana başlık altında toplanabilir:
A) Ani, tekrarlanan veya uzun süreli maruziyet sonunda sağlığa zararlı olan;
• Zehirli veya çok zehirli,
• Zararlı,
• Aşındırıcı,
• Tahriş edici,
• Duyarlılık yaratan veya alerjik tepkileri provake eden,
• Kanserojen,
• Mutajen,
• Teratojen,
• Üreme sistemine zarar veren,
• Genetik olmayan doğum anormalliklerine sebep olan maddeler,
B) Fiziksel ve kimyasal özellikleri nedeniyle fiziksel ve kimyasal zarar verme riski taşıyan;
• Patlayıcı
• Oksitleyici
• Çok kolay parlayıcı, çok parlayıcı ve parlayıcı maddeler,
C) Çevreye zarar veren;
• Canlı organizmalar için zehirli ve zararlı olan,
• Çevrede yok olmayıp kimyasal artıklar olarak kalıcı olan,
• Biyolojik anlamda birikim yaratan maddelerdir.
Ayrıca yukarıda belirtilen sınıflandırmaya girmeyen ancak özellikleri nedeniyle sağlığa ve canlı organizmalara zarar veren tüm kimyasallar da tehlikeli kimyasallar olarak kabul edilir.
Sınıflandırma, malzeme güvenlik formları (MSDS) ve etiketleme sistemleri bu amaca hizmet etmek üzere geliştirilmiş araçlardır.
KİMYASALLARIN İSİMLENDİRİLMESİ
Kimyasalların isimlendirilmesi uluslararası kriterlere göre birkaç şekilde yapılmaktadır. Özellikle organik maddelerin isimlendirilmesinde farklı isimlendirme sistemleri vardır. Ayrıca kimyasalların yaygın kullanılan ticari isimleri de bulunmaktadır. Kimyasal maddenin kimyasal ismi içindeki maddeler değişmediği sürece değişmez. Ancak farklı isimlendirme sistemleri nedeniyle değişik isimlendirilebilir, bu nedenle sinonim ismi de belirtilmelidir. Ticari ismi her zaman değişebilir. Bu nedenle etiketlerde, malzeme güvenlik formlarında vb. lerinde kimyasalın ismi ile birlikte kullanımdaki isminin ve özelliklerinin açıkça, anlaşılır biçimde ve uluslar arası semboller hariç kullanılan ülkedeki resmi dil dikkate alınarak belirtilmesi önemlidir.
Örneğin;
 benzen-benzol,
 benzin-gazolin,
 etil alkol-etanol-alkol,
 hidrojen bromür-bromik asit,
 hidrojen klorür-hidroklorik asit- tuz ruhu,
 nitrik asit-kezzap,
 kerosen-gazyağı,
 nitrojen oksit-azot oksit,
 sodyum hidroksit- kostik soda,
 vinyl klorür- klorethen-klor etilen,
 aseton- dimetil keton-2 propanon,
 asetilen- eten
 Talk (saf) magnezyum silikat hidrat (Mg 3(Si 4O10)(OH3)2)
 Talk (endüstri) değişik miktarlarda Ca, al, Fe içerir, bazıları ise silis ve asbest içerir.
 Talk (tremolit) (Ca2 Mg5 (OH)2(Si 4O11)2)
 Fosgen Karbonil di klorür
 Paris yeşili Bakır Aseto Arsenit
 BAL (Britsh Anti Lewisite) Dimerkapto propanol gibi.
TEHLİKELİ KİMYASALLARIN SINIFLANDIRILMASI
Uluslararası sınıflandırma sistemlerinin yarıdan fazlası, kimyasal ürünün miktarı veya çevredeki emisyonu esas alınarak düzenlenmiştir.
Kimyasalların sınıflandırılmasında en yaygın kriterlerden biri de, öldürücü doz (LD50) ve öldürücü konsantrasyonun (LC50) esas alınmasıdır.
Katı, sıvı ve gaz halindeki kimyasalların sağlık zararı dikkate alınarak kimyasalın konsantrasyonuna göre de sınıflandırmalar bulunmaktadır
• Zehirli ve zararlı maddelerin yutulması, deriden alınması veya solunması durumunda ani ölüme neden oldukları konsantrasyonları
• Ölüme neden olmayan ancak kalıcı etki bırakan zehirli ve zararlı maddelerin kalıcı etki yaptıkları konsantrasyonları
• Tekrarlanan veya sürekli olan etkilenme sonucu ciddi etkiler gösteren zehirli ve zararlı maddelerin ciddi hasar verdikleri konsantrasyonlar
• Aşındırıcı ve tahriş edici maddelerin yanıklara, gözde, ciltte tahrişe neden oldukları konsantrasyonları
• Zararlı ve tahriş edici maddelerin göze ve solunum yoluna zarar verdikleri konsantrasyonları
• Kansere, mutajenik ve teratojenik etkilere sebep olan zehirli ve zararlı maddelerin kansere, anormal doğumlara, doğurganlık üzerinde olumsuz özelliklerine sebep oldukları konsantrasyonları gibi.
Sınıflandırmaların bazılarında üç aşamalı sistem (BM, Dünya Bankası, Uluslararası Denizcilik Teşkilatı (IMO), Avrupa topluluğu gibi) veya dört aşamalı sistem kabul edilmiştir. (CMEA (The Former Council for Mutual Economic Assistance) Rusya, Çin, Meksika ve Yugoslavya gibi.)
Avrupa Birliği üç aşamalı toksik seviye kabul ederek kimyasalları sınıflandırmaktadır.
• Çok toksik,
• Toksik
• Zararlı
Avrupa topluluğunun sınıflandırmasında
• Parlayıcı
• Patlayıcı
• Oksitleyici
• Reaktif
• Zehirli
• Tahriş edici
• Hassasiyet oluşturucu
• Kanserojen olan
• Üremeyi etkileyen
• Mutajenik etkileri olanlar
• Çevreye zarar verenler kimyasallar sınıflama içine alınmıştır.

Aşındırıcı maddeler, sıkıştırılmış gazlar, radyoaktif maddeler, enfeksiyona neden olanlar ve diğerleri bu sınıflandırmadan ayrı sınıflandırmalar içinde yer almaktadır. Ayrıca bu sınıflandırmaya tıbbi ve hayvansal ilaç, kozmetik, patlayıcı (Mühimmat) pestisit, kimyasal atık, insan ve hayvan gıdası da dahil değildir. Bu ürünlerin ayrı sınıflandırılma ve etiketleme kuralları bulunmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1990 yılında kabul ettiği “Kimyasalların Kullanımında Güvenlik Hakkında 170 no’lu Sözleşme” ve “177 no’lu Tavsiye Kararı” ile kimyasalların üretimi, kullanımı, depolanması, taşınması kimyasal atıkların yok edilmesi ve işlenmesi, içerisinde kimyasal bulunan kapların bakım ve onarımında alınacak önlemleri sıralamıştır. 170 no’lu Sözleşme kimyasalların sınıflandırılmasında, kimyasalların özelliklerinin ve sebep olabilecekleri fiziksel ve sağlık zararlarının esas alınmasını, taşıma esnasında da Birleşmiş Milletler Teşkilatının Tehlikeli Maddelerin Taşınması ile ilgili Tavsiye Kararına (UNRTDG) uyulmasını öngörmektedir. 177 Sayılı Tavsiye Kararında da kimyasalların aşağıdaki özellikleri de göz önünde bulundurularak sınıflandırılması önerilmektedir:
• Vücudun herhangi bir kısmında meydana getirecekleri akut ve kronik sağlık sorununa neden olabilecek toksik özellikleri
• Parlama, patlama, oksitleme, tehlikeli reaksiyon verme gibi özelliklerin de içerecek şekilde fiziksel ve kimyasal karakteristikleri,
• Aşındırıcı ve tahriş edici özellikleri,
• Alerjik ve hassasiyet oluşturma özellikleri
• Kansorejen etkileri,
• Teratojenik ve mutajenik etkileri
• Üreme sistemine etkileri
ILO’nun sınıflandırmasında
• Parlayıcı
• Patlayıcı
• Oksitleyici
• Reaktif
• Zehirli
• Tahriş edici
• Aşındırıcı
• Hassasiyet oluşturucu
• Kanserojen olan
• Üremeyi etkileyen
• Mutajenik etkileri olan kimyasallar yer almaktadır. Çevreye zarar verenler, aşındırıcı maddeler sıkıştırılmış gazlar, radyoaktif maddeler, enfeksiyona neden olanlar ve diğerleri için bir düzenleme yoktur.
ABD kuruluşu OSHA ise genel anlamda Çok zehirli ve zehirli. Olmak üzere iki aşamalı bir sınıflandırma kabul etmiştir.
ABD’nin genel kimyasal sınıflandırması içinde;
 Parlayıcı
 Patlayıcı
 Oksitleyici
 Reaktif
 Zehirli
 Tahriş edici
 Aşındırıcı
 Hassasiyet oluşturucu
 Kanserojen olan
 Üremeyi etkileyen
 Mutajenik etkileri olan kimyasallar sınıflama içine alınmıştır. Sıkıştırılmış gazlar, çevreye zarar verenler, radyoaktif maddeler, enfeksiyona neden olanlar ve diğerleri ayrı sınıflandırmalar içinde yer almaktadır.

Dünya sağlık örgütü WHO ve FAO dışındaki uluslararası kuruluşlar kimyasalların sınıflandırılmasında, genellikle pestisitleri genel kimyasal sınıflandırmanın dışında bırakmışlardır.
Ancak pestisitlerin kullanımının yaygınlaşması ve çevrede uzun süreli ve büyük risklere neden olması nedeniyle pestisitlerle ilgili sınıflandırma da giderek yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu konuda da değişik sınıflandırmalar bulunmaktadır. Pestisitleri 2 ila 5 gruba ayıran sınıflandırmalar bulunmaktadır. Burada sadece sindirim yoluyla geçen madde miktarı için letal dozu belirleyen ülkeler olduğu gibi hem sindirim hem deri yolu ile bulaşma kriterlerini de dikkate alan sınıflandırmalar bulunmaktadır.
Taşıma ile ilgili sınıflandırma da yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu sınıflandırmada zararlı yüklerin taşınması, ambalajı ve etiketlenmesi ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Bununla ilgili olarak BM tavsiye kararı, IMO tarafından geliştirilen zararlı kimyasalların gemilerde nakli ile ilgili sınıflandırması bulunmaktadır. Ulusal düzenlemelerin pek çoğu da söz konusu uluslararası düzenlemelerle uyumlu olarak yapılmaktadırlar.
BM tarafından hazırlanan tavsiye kararı UNRTDG kimyasalları 9 sınıfa ayırmaktadır.
1. Patlayıcı Maddeler
2. Sıkıştırılmış, Sıvılaştırılmış Basınç Altında Yoğunlaştırılmış Parlayıcı, Parlayıcı Olmayan Ve Zehirli Gazlar
3. Kolaylıkla Parlayabilen Sıvılar
4. Kolaylıkla Parlayabilen Katılar
5. Oksidan Maddeler, Organik Peroksitler
6. Zehirli Ve Enfeksiyona Neden Olabilecek Maddeler
7. Radyoaktif Maddeler
8. Aşındırıcı Maddeler
9. Diğer Zararlı Maddeler
MALZEME GÜVENLİK BİLGİ FORMLARI (MSDS)
Malzeme Güvenlik Bilgi Formları (MSDS) yalnızca kimyasalların neden olduğu sağlık ve güvenlik tehlikelerinin azaltılmasına yarayan bir sistemin parçasıdır. Kimyasal maddeyi taşıyanların depolayanların, kullananların ve üretimde çalışanların kimyasal maddelerin tehlikeleri konusunda doğru değerlendirme yapmalarını sağlamayı amaçlamaktadır.
Malzeme Güvenlik Bilgi Formları
Malzeme Güvenlik Bilgi Formları (Tehlike Bilgi Formları) aşağıdaki bilgiler içermelidir.
I. Bölüm :Kimyasalın Tanımı
Bu bölümde ürünün kimyasal adı ve ticari adı yer alır. Ticari bir sır değilse, kimyasalın yapısı hakkında bilgi verilmelidir. Ticari sır olsa bile, sağlık riskleri ile ilgili ayrıntılı, bilginin MSDS’de mutlaka yer alması gereklidir. Üreticinin veya satıcının adı, adresi, telefon, faxı, MSDS’nin hazırladığı tarih ve iş saatleri dışında acil aramalar için telefon numarası yer almalıdır.
II. Bölüm:İçindeki Tehlikeli Kimyasalların Bileşimi,
Bu bölümde kimyasalın/bileşenin sağlık ve güvenlik açısından tehlikeli olan özellikleriyle ilgili bilgiler yer almalıdır. Tehlikeli bileşenlerin adları (herkesçe bilinen ve kimyasal adları) ve mümkünse bileşiğin tümü içindeki oranları belirtilmelidir.
Kimyasal tek bir madde değil de bir karışım ise karışım içinde bulunanlardan, tehlikeli kimyasallar listesinde olan ve ürünün yüzde birini (%1) veya daha fazlasını oluşturan maddelerin belirtilmesi gereklidir. Bileşik içinde kanserojen, teratojen ve mutajenik kimyasallar var ise, söz konusu kimyasal, bileşiğin binde birini (% 0,1) bile oluşturuyorsa listede mutlaka belirtilmelidir. Ürün içindeki tehlikeli maddeler, kimyasal isimleriyle listelenmelidir. Listedeki maddelerin her biri için ek etkilenme düzeyleri belirtilmelidir.
III BÖLÜM: Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Bu bölümde maddenin kimyasal ve özellikleri yer almalıdır. Yangın tehlikesi yaratabilecek sıcak bir ortamda buharlaşmayı da göz ardı etmemek gerekmektedir.
Kimyasal için verilmesi gereken özellikler şunlar olmalıdır;
a) Normal görünüş ve kokusu,
b) Buhar basıncı,
c) Buhar yoğunluğu,
d) Suda çözünürlüğü;
e) Erime noktası,
f) Özgül ağırlığı,
h) Buharlaşma oranı,
ı) Kaynama noktası,
j) Parlama noktası,
IV BÖLÜM Yangın ve Patlama Bilgileri
Parlama, yanma veya alt ve üst patlama sınırlarını (LEL, UEL) yangın söndürmede kullanılacak araçları, varsa yangınla özel mücadele yöntemleri belirtilmelidir.
VI- Bölüm Sağlık için Yarattığı Tehlike Bilgileri
Kimyasalın vücuda giriş yolları (solunum, deri absorbsiyonu, sindirim, ağız-oral) sağlık üzerinde yarattığı akut ve kronik etkileri, maruziyet belirtileri ve maruziyet sınırı, ürünün kanserojen olup olmadığı, etkilenme durumunda görülen sağlık sorunları ve öneriler ilkyardım/acil tedavi işlemleri bu bölümde yer almalıdır.
VII- Bölüm Kullanım Sırasında Alınması Gereken Önlemler
Acil durumlarda gereken bilgiler, dökülmeler sonrasındaki temizlik işlemleri, güvenli bir şekilde depolama, kullanma önlemleri ve kaza ile ortama karışması halinde uygulanacak önlemler yer almalıdır.
VIII- Bölüm Kontrol Önlemleri
Havalandırma, çalışma sırasında alınacak önlemler, kişisel koruyucu donanımlar ile ilgili bilgiler yer almalıdır. Solunum koruyucuları ürüne dayanıklı koruyucu giysi, ayakkabı, eldiven, gözlük vb belirtilmelidir.
MSDS’lerin yararlı olabilmesi için, tüketicilerin ve kullanıcıların büyük bir bölümünün yeterli teknik, bilgiye sahip olmadıkları da göz önüne alınarak, verilen bilgilerin kolay anlaşılır ve sade olmasına özen gösterilmelidir.
Üretici veya ithalatçı firmalar hazırlanan bu MSDS’ler, her numune veya mal ile birlikte kullanıcı kuruluş ve kişilere verilmelidir.
Çoğu işlerinde kullanılan kimyasal maddeler genellikle farklı kimyasalların karışımıdır veya toksik kimyasal maddeler ile eser miktarda kirlenmiş olabilir. Bu durumda MSDS’ler yeterli olmaz.
ETİKETLER
Kimyasal madde kapları ve bidonlarının üzerindeki etiketlerde önemli bir bilgi kaynağıdır. Etiketler her zaman kapların üzerinde bulunmalı ve etiketle belirtilen madde ile kabın içindeki kimyasal maddeler aynı olmalıdır. Tüm kimyasalların, özelliğini (kimyasal formülü fiziksel özelliği ve ticari ismi) açıkça belirtecek şekilde etiketlenmesi, zararlı kimyasalların etiketlerinde ayrıca zararlı, zehirli, patlayıcı vb özelliğini belirten sembolün, güvenlik ve risk numarasının bulunması gerekir
Ayrıca etiketler üzerinde de ürün adı, tehlike uyarısı, maruziyet durumunda belirtiler, ilk yardım, ve üretici- sağlayıcı firmanın ismi ve irtibat numaraları bulunmalıdır.
Etikette ürünün içindeki kimyasalın adının belirtildiğine ve tehlikelerin yol açabileceği tahribatlar açısından bilgilerin yer alıp almadığına dikkat edilmelidir.
Aşağıdaki tablolarda risk ve güvenlik işaretlemelerinden örnekler bulunmaktadır.
RİSK DURUMLARI
Risk Risk İbaresinin Açık İfadesi
İbaresi
R 1 Kuru halde patlayıcıdır.
R 2 Şok, sürtünme, alev ve diğer tutuşturucu kaynakları ile temasında patlama riski.
R 3 Şok, sürtünme, alev ve diğer tutuşturucu kaynakları ile temasında çok ciddi patlama riski.
RİSK DURUMLARININ KOMBİNASYONU
Risk İbaresi Risk İbaresinin Açık İfadesi
R 14 /15 Su ile kolay alevlenebilir gaz oluşumuna yol açan şiddetli reaksiyon.
R 15/29 Su ile temasında toksik ve kolay alevlenebilir gaz çıkarır.
GÜVENLİK TAVSİYELERİ
Güvenlik İbaresi Güvenlik İbaresinin Açık İfadesi
S 1 Kilit altında muhafaza edin.
S 2 Çocukların ulaşabileceği yerlerden uzak tutun.
S 3 Serin yerde muhafaza edin.
GÜVENLİK TAVSİYELERİNİN KOMBİNASYONLARI
Güvenlik
İbaresi GüvenGüvenlik İbaresinin Açık İfadesi
S 1/2 Kilit altında ve çocukların ulaşamayacağı bir yerde muhafaza edin.
S 3/7 Kabı, serin bir yerde ve ağzı sıkıca kapalı olarak muhafaza edin.
S 3/9/14 Serin, iyi havalandırılan bir yerde …….. ‘den uzak tutarak muhafaza edin.
KİMYASALLARIN ZARARLARI
Bir işletmede sıcaklık ve basınç kullanarak kimyasalların yapısı değiştiriliyorsa veya yeni ürünler ortaya çıkıyorsa burada, yangın, patlama riskleri veya parlayıcı veya zehirli sıvıların, buharların, gazların veya yeni kimyasalların ortama yayılma olasılığı var demektir. Bu da kimyasalların sağlık ve güvenlik risklerini oluşturmaktadır.
I-SAĞLIK RİSKLERİ
Kimyasalların sağlığa verdikleri zararları ve bu zararın derecesini etkileyen başlıca faktörler aşağıda verilmiştir.
A-KİMYASALLARIN ZARARLARINI BELİRLEYEN ETMENLER
1-Fiziksel ve kimyasal özellikleri:
Kimyasalın molekül yapısı, aynı zamanda biyolojik aktivitesini belirler. Molekül yapısındaki değişme ile o maddenin aktivitesi önemli şekilde artar veya azalır. Aynı elementlerden meydana gelip kimyasal sembolleri aynı olsa bile aromatik (halkalı yapı) ve alifatik (düz zincirli) hidrokarbonların etkileri farklıdır. Ayrıca aynı zincir yapısına sahip olmakla beraber bir maddenin polimeri ve monomeri farklı etkiler gösterir veya bir iyonun organik maddenin kaçıncı atomuna bağlandığına göre de o kimyasalın etkisi değişebilir. Kimyasalın kolay reaksiyona girip girmediği, ulaştığı yerdeki koşulların buna elverip vermediği gibi özellikler yine kimyasalın toksisitesini etkileyebilir.
Örneğin; primer alifatik aminlerin homolog serilerinde bakterilere olan toksisite, karbon (C) zincirinin büyümesi ile artar ve zincirdeki karbon sayısı 12 olunca maksimuma erişir. Ayrıca metil grubunun moleküle ilavesi biyolojik aktiviteyi arttırır. Örneğin; metil antrasen, antrasene göre daha toksiktir.
Kimyasalın saflığı ve uygulandığı formülasyon şekli de toksisiteyi etkiler. Örnek: DDT saf halde iken insanların derisinden hemen hemen hiç absorbe olmaz. Ama Kerozen (Gazyağı) içinde cilde uygulandığında absorbe olarak toksik etkisini gösterir. Ayrıca kimyasalın diğer maddelerle kendiliğinden reaksiyona girip girmediği ve bu reaksiyonun reversible (çift yönlü) veya irreversible (tek yönlü) olup olmadığı da önemlidir.
Kimyasalların fiziksel özellikleri molekül ağırlıkları, suda veya diğer çözücülerde çözülebilme özellikleri de önemli bir faktördür. Çözünebilirlik özelliği vücuttan atılma sürecinde ve hedef organlarda etkilidir.
Diğer yandan kimyasalların saklama koşulları da önemli bir faktördür. Bekleme sırasında ışık, nem, sıcaklık, gibi etkenler toksisiteyi değiştirebilir. Örnek: Triklor etilen sıcak havada daha toksik olan fosgen ve HCI‘ e dönüşür. Tersine siyanürler nemli havada kısmen karbonatlara dönüşerek toksisiteleri azalır.
2-Maruz kalma şekli ve süresi :
Maddenin organizmaya giriş yolu, maruz kalma sıklığı ve süresi kimyasalların toksisitesini etkiler. Kimyasalın toksisitesi, absorbsiyon hızının en yüksek olduğu yolla en yüksek toksisite gösterir. Genellikle enjeksiyon yollarından damar içi yolla hızlı etki görülür ve toksisite de en yüksektir. Maddenin diyetle verilmesi de toksisiteyi etkiler. Diğer yandan toksik maddenin verildiği zaman, mevsim, verilme süresi ve verilme sıklığı da biyolojik etki şiddetini değiştirir.
3-Maruz kalan şahsın fizyolojik özellikleri:
Kimyasala maruz kalan kişinin fizyolojik özellikleri de kimyasalların zehirli etkisinde belirleyici rol oynar.
Yaş: Yeni doğmuş çocuklarda bazı enzimler henüz oluşmadığı için bu tür enzimlerle detoksifiye olan kimyasalların toksik etkisi artar. İleri yaşlarda da bağırsak faaliyetleri ve absorbsiyon yavaşladığından ağız yoluyla alınan maddelerin etkisi gecikebilir. Genellikle yaşlı kimseler ilaç ve toksik maddelere karşı daha dayanıksızdırlar.
Beslenme: Yetersiz bir şekilde beslenen sıçanların DDT ve Kafeine daha duyarlı oldukları gösterilmiştir. Ayrıca yüksek proteinli ve karbonhidratlı besinler klinikte toksik maddelerle oluşan karaciğer harabiyetine karşı kullanılmaktadır. Bununla birlikte Monaminoksidazları inhibe eden ilaçların, etkisini artırdığından (Psikiyatri ilaçlarının) Triamin içeren peynir, şarap, bira ile birlikte alınması sonucunda şiddetli baş ağrısı, ense sertliği, hipertansiyon gibi yan etkiler görülür. Yağ dokuda biriken bazı kimyasallarda yağlı beslenme sonucu vücutta daha fazla tutulurlar.
Cinsiyet, Hamilelik, Genetik Faktörler : Bazı bireylerde doğuştan nedenlerle bazı enzim sistemlerinde eksiklik veya daha yüksek aktivite söz konusudur. Bu nedenle aynı maddeye farklı cevaplar verilir.
Ayrıca kişinin alkol kullanma alışkanlığı, uyuşturucu alışkanlığı veya bu tür ilaç kullanıp kullanmadığı da kimyasalların etkisini artırır.
4-Çevresel özellikler: (Fiziksel Ortam)
Çevresel faktörler ortamın sıcaklık, basınç, radyasyon durumunu içerir. Vücudun çevre sıcaklığı, toksisiteyi çeşitli şekillerde etkileyebilir. Örneğin işyeri ortasında bulunan H2SO4 partikülleri (mist) 0 °C (düşük sıcaklıkta) solunum yolları için daha fazla tahriş edicidir. Genel olarak çevre sıcaklığı ile toksisitenin doğru orantılı olarak artacaktır. Çevredeki kimyasal kirleticiler toksisite üzerine (Bacagazları, endüstriyel atıklar vs.) ayrıca artırıcı etki yaparlar.
B-KİMYASALLARIN VÜCUDA GİRİŞ YOLLARI
Kimyasalların sağlık zararları vücuda bilinen üç yoldan girmekle meydana gelir
• Solunum
• Absorbsiyon (deri veya gözlerden absorbe edilerek)
• Sindirim (yiyerek, içerek)
• Solunum yolu:
Kimyasallar işyeri havasında toz, sis, duman, gaz ve buhar şeklinde dağılmış olabilir ve solunabilir. Bu yolla bu maddelerin etki alanı içinde bulunan işçiler pek çok kaynaktan ortaya çıkan kimyasal karışımlara maruz kalabilirler.
• Deri ve gözlerden absorbsiyon yolu:
Deriden emilme solumadan sonra en çok mesleki maruziyetin meydana geldiği yoldur. Özel önlem alınmamış ve uyarı bulunmayan bazı kimyasallara dokunulması veya bu maddelerle koruyucusuz çalışılması, işçilerin pek çok kimyasalın zararlı miktarlarına deri yolu ile maruz kalma riskini ortaya çıkarır. Deri yolu ile absorblanma genellikle sıvı haldeki kimyasalları için geçerli ise de, tozlarda eğer ter ile ıslatılırsa deriden emilebilir.
Bazı kimyasallar hiçbir etki uyandırmadan deriden geçebilir. Deride tahrişe neden olan NaOH, HCl, H2SO4 vb aşındırıcı maddelerin aksine herhangi bir tahriş hissedilmez. Bu da tehlikenin fark edilmemesine yol açabilir.
Toluen, seyreltik soda vb. maddeler tarafından derinin koruyucu dış tabakası zarar görebilir ve bu durumda benzen, anilin, fenol gibi başka kimyasallar da deriden kan dolaşımına geçer. Ayrıca gözler de sıçrama veya buhar şeklinde bulunan maddeleri absorbe ederler.
• Sindirim yolu:
Solunan havada bulunan tozların yutulması, kimyasal bulaşmış ellerin temizlenmeden yemek yenilmesi, sigara içilmesi veya yanlışlıkla yutma yoluyla, gaz, toz, buhar, duman, sıvı veya katı maddeler vücuda sindirim yoluyla da girebilir.
Yukarıda belirtilen üç yolla vücuda giren kimyasallar dolaşım sistemine girerek bütün vücuda yayılır. Bu yolla sadece etkiye maruz kalan organ değil doğrudan bu etkiye hiç maruz kalmayan organları etkileyebilir ve plesenta yoluyla anne karnındaki bebeğe de geçebilir. Bütün bu yollarla vücuda giren kimyasallar çeşitli sağlık zararlarına neden olurlar.
C-HEDEF ORGANLAR
Kimyasallar vücuda girdikleri zaman lokal veya sistemik etkilere sebep olabilirler. Kimyasallar eğer kan dolaşımına geçer ve böylece vücudun tüm kısımlarına dağılırlarsa sistemik etkilere neden olurlar. Ancak kimyasalların toksik etkileri, tüm organlarda aynı değildir. Genellikle 1-2 organı etkilerler. Kimyasalların toksik etkilerini gösterdikleri bu organlar HEDEF ORGAN olarak tanımlanır. Deri, merkezi sinir sistemi, kan dolaşım sistemi, karaciğer, böbrek, akciğer, kas ve kemik iliği en fazla hedef alınan organlardır..
DERİ: Vücuttaki en geniş organdır. 1.5-2 m² alan kaplar ve vücuda koruyucu örtü sağlar. Bir çok kimyasal vücuda deriden girerek kan dolaşımına etki eder.
Egzama, tahriş, iltihaplanma işe bağlı en önemli deri hastalıklarıdır. Bu hastalıklar kimyasal ile temas etme sonucu oluşan allerjik veya allerjik olmayan reaksiyonlar ile olabilir. Çok çeşitli renklendirici boyalar, metaller, nikel, krom, kobalt ve tuzları, organik ve metalik civa bileşikleri, bir çok akrilik monomerleri ve lastik katkı maddeleri deride hasar meydana getiren maddelerdir. Ayrıca nem ve ısı da kimi deri hastalıklarının oluşmasını etkiler
AKCİĞER: Toz, metal dumanı, çözeltilerin buharı ve aşındırıcı gazların ilk etkiledikleri organ akciğerdir. Formaldehit, kükürtdioksit, azotdioksit ve asit mistlerinin solunması akciğerleri tahriş ederek yaralar oluşturur ve solunum kapasitesini düşürür. Pek çok madde akciğerlerde allerjik reaksiyonlara neden olur. Örneğin, poliuretan plastiklerin üretiminde kullanılan toluendiososiyanat (TDI) ve yine karbomatlı insektisitlerin üretiminde kullanılan metilisosiyanat (MIC) gibi bazı maddeler allerjik reaksiyonlara neden olabilir.
Akciğerlerde allerjik reaksiyonlar bakteri ve mantara solunum yolu ile temasla da oluşabilir. Örneğin çiftçi akciğeri denilen hastalık, kuru saman veya şeker kamışına temastan dolayı gelişen bir olaydır.
Ayrıca pek çok kimyasalın solunabilir parçacıkları, solunduğu zaman akciğerlerde birikir ve pnömokonyoz denilen hastalıklara sebep olur.
MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ: Merkezi sinir sistemi organik çözücülerin tehlikeli etkilerine duyarlıdır. Bu çözücülerin pek çoğu birçok etkisinin yanında narkotik etkiye sebep olur, örneğin toluen, triklor etilen bağımlılık yapabilir, hekzan merkezi sinir sistemi felçlerine neden olabilir. Ayrıca kurşun, civa, mangan gibi ağır metallerde sinir sistemine etki eder. Malation, Paration gibi organofosforlu insektisitler de sinir sistemini etkileyerek paraliz (felç) lere neden olur.
KAN DOLAŞIM SİSTEMİ: Çözücülerin zıt etkilerine hedeftir. Bilindiği gibi kan hücreleri kemik iliğinde oluşur. Benzen kemik iliğine etki ederek lenfosit hücrelerde mutasyona neden olur. Kurşun (Pb) ve bileşikleri de kan problemlerine neden olan kimyasallara klasik bir örnektir. Pb eğer kana geçerse, eritrositlerde bulunan enzim aktivitelerini inhibe ederek kronik Pb zehirlenmesine neden olur. Ancak bazı kimyasalların yoğunlaştığı organ ile toksik etkisini gösterdiği organ farklı olabilir. Örneğin klorlu hidrokarbon yapısındaki DDT, Aldrin, Dieldrin, Lindan gibi insektisitler lipitte çözünen maddeler olduğundan doğal olarak yağ dokusunda birikirler. Ancak toksik etkilerini kanda gösterirler. Bu nedenle vücuttaki yağ oranı fazla olan kişilerde daha yüksek konsantrasyonda biriken bu maddeler enerji ihtiyacı halinde yağın kullanılması sırasında kana geçerek şiddetli toksik etkileri ortaya çıkar.
KARACİĞER: Karaciğer kandaki istenmeyen maddeleri parçalayan ve arıtma görevi gören bir organdır. Karaciğer bozukluklarının belirtileri ancak çok ciddi hastalıklarda ortaya çıkar. Aflatoxin gibi doğal kaynaklı kimyasallar ile karbontetraklorür (CCI4), kloroform, vinilklorür vb. çözücüler, karbon sülfür, poliklorlubifeniller karaciğer için çok büyük tehlike oluşturan belli başlı kimyasallardır.
BÖBREK: Vücudun boşaltım sisteminin bir bölümüdür. Vücudun çeşitli organlarında dolaşmış olan kandaki atık maddelerin dışarı atılmasını sağlar. Ayrıca vücudun elektrolit dengesi ve kandaki asit seviyesini ayarlar. Karbontetraklorür (CCl4) böbreklerin fonksiyonunu bozan ve tahriş eden en zararlı kimyasallardan biridir. Ayrıca böbreğe zarar veren maddelerin başında Hg, Cd, Cr, Fe, Au gibi ağır metaller gelmektedir.
Bir kimyasalın zehir etkisi gösterebilmesi kendisinin veya metabolitinin “yeterli miktarda” etki yerine ulaşması ve belirli süre burada bulunmasına bağlıdır. Ayrıca toksik etki şiddeti yani toksisitesi bu etki yerindeki miktarı ve kalma süresi; absorbsiyon, dağılım, biyotransformasyon ve atılım hızlarına bağlıdır.
Toksikokinetik çalışmalar bu metabolitik olayları niceliksel olarak inceler. Matematik modellerin kullanılması ile yapılan araştırmalara dayanarak bir kimyasalın vücutta biriken miktarı, kalma süresi (biyolojik yarılanma ömrü) ve böylece zararlılık derecesi saptanabilir.
D-KİMYASAL ETKİLEŞİMLERİ
Aynı anda organizmaya giren iki kimyasal birbirinin fizyolojik etkisini 3 şekilde etkileyebilir.
1- Her iki madde birbirinden tamamen ayrı bağımsız fizyolojik etkide bulunabilir.
2- Aynı organda aynı yönde ve aynı şekilde etki ediyorlarsa “SİNERJİK ETKİ” ortaya çıkar. Sinerjik etki Additif etki veya potansiyalizasyon şeklinde görülür.
ADDİTİF ETKİ: de organizmaya giren ve aynı yönde etki gösteren 2 kimyasalın toplam etkisi bunların bir birlerinden ayrı iken gösterdikleri toksikolojik etkinin toplamına eşittir. (1+1=2). Örnek: Organafosforlu insektisitler dialipos, naled ve paration gibi maddeler temas edildiğinde görülen toplam etki her bir kimyasala tek tek maruz kalındığında görülen etkinin toplamıdır.
POTANSİYALİZASYON: da bir kimyasal, diğerinin etkisini arttırır. Böylece birinci madde potansiyatör olarak etki eder ve toplam etkide her iki kimyasalın kendi etkilerinin toplamından fazladır (1+1=4). Asbeste maruziyetle birlikte sigara içiminde görülen akciğer kanseri asbeste maruziyet sonrası içenlerde içmeyenlere göre 40 defa fazladır. Yine; Triklor etilen ile birlikte strene maruziyet sonucu görülen etki herbirinin tek tek etkisinden fazladır. Civa’ nın toksik etkisi bakır tarafından potansiyalize edilir.
Başka bir Örnek; Paration zehirlenmesinde tedavi olarak 2 PAM iyodur kullanıldığında paration letal dozu 2 kat artarken, 2PAM iyodur ile Atropin birlikte verildiğinde paration’ un Letal dozu 128 kat artar.
Bazı durumlarda bir madde tek başına zarara sebep olmaz, ama başka bir kimyasalın toksik etkisini artırabilir (0+1=3). Örnek: Yaygın kullanılan çözücülerden olan isopropanol’ un karaciğere hasarı yoktur. Ancak CCI4 ile birlikte olduğunda CCI4 ün karaciğere yaptığı hasarı arttırır.
3-ANTAGONİZMA: Bir kimyasalın etkisi başka bir kimyasal tarafından ortadan kaldırılabilir (1+1=0). Yani iki maddeden biri diğerine zıt etki edebilir. Bu etkiden zehirlenmelerde antidotunu bulmak için yararlanılır. Endüstride ise n-Hegzan ile Toluene birlikte maruziyette Toluen’ in etkisi karma fonksiyonlu oksidazları (KFD) inhibe ettiğinden ve n-Hegzan’ın biyotransformasyonu da karma fonksiyonlu oksidazlar tarafından gerçekleştirildiğinden n-Hegzan’ ın toksik etkisi görülmez.
E-SAĞLIK ZARARLARINA NEDEN OLAN KİMYASALLAR VE VERDİKLERİ ZARARLAR
Kimyasalların sağlığa verdikleri zararlar başlıca dokuz ana başlıkta toplanmıştır. Ancak genel olarak kimyasalların tek bir zararından söz edilemez, Bir kimyasalın birden çok sağlık zararı olduğu gibi aynı zamanda güvenlik yönünden de zararları söz konusu olmaktadır. Bu nedenle bir kimyasalın sağlık zararından söz ediliyorsa, sağlığa en olumsuz etkisine göre sınıflamalı ve önlemler de buna göre belirlenmelidir. Örneğin muhtemel kansorejen veya mutajen bir madde ile çalışma söz konusu olduğunda maddeyi kanseroje veya mutajenik kabul etmek doğru bir yaklaşım olacaktır.
 Zehirli veya çok zehirli,
 Zararlı,
 Aşındırıcı,
 Tahriş edici
 Duyarlılık yaratan veya alerjik tepkileri provake eden
 Kanserojen
 Üremeyi etkileyen
 Genetik olmayan doğum anormalliklerine sebep olan maddeler
 Mutajenik etkileri olanlar
1- Tahriş Ediciler ve Duyarlılaştırıcılar(Alerjenler)
A) Etkileri
Tahriş ediciler:
Bir deri tahriş edici, yeterli zaman ve konsantrasyonda uygulandığında hücre hasarı yapma yeteneğinde maddelerdir.
Güçlü tahriş ediciler tek bir maruziyet sonunda görülebilir, deri hasarını, akut tahrişli temas egzamasını veya hatta kimyasal yanıkları bile provoke edebilir. Güçlü tahriş ediciler için kuvvetli asit ve bazlar ( H2SO4, HCl, NaOH vb) örnek olarak verilebilir.
Zayıf tahriş ediciler aylar hatta yıllar süren birden çok maruziyet gerektirir ki bu da kronik veya kümülatif tahrişli temas egzaması olarak sonuçlanır. Kronik temas egzaması genellikle zayıf tahriş edicilerin birlikte etkili olmasıyla, aynı anda veya sıra ile meydana gelebilir. Kronik tahriş ediciler geniş bir gruptur; yaygın mesleki örnekleri: zayıf asitler ve alkaliler, sabunlar, deterjanlar, organik çözücüler, su bazlı metal sıvılar (çözünebilir yağlar), seyreltici ve oksitleyici maddeler. Mekanik friksiyon da kronik bir tahriş edici olarak davranabilir.
Kimyasal Yanıklar:
Kimyasala bir kez, genellikle kısa süreli maruziyetten kaynaklanır. Kimyasal yanıklar, çoğunlukla organik ve inorganik asitler ve alkalilere kaza ile maruziyetten kaynaklanır.
Karbon disülfit, petrol damıtma ürünleri (benzin, kerosen), kömür katran çözücüleri (ksilol, toluol, benzen), turpentin, klorlu hidrokarbonlar (metilen klorit, trikloretilen, freon), Alkoller (metilalkol,etilalkol) vb gibi
Duyarlılaştırıcılar:
Bir deri duyarlılaştırıcı (allerjen) alerjik temas egzamasına neden olma yeteneğindeki bir maddedir. Deri duyarlılaştırıcılar öncelikle bariyer tabakayı delerek ve hücresel veya gecikmiş bağışıklık olaylar zincirini uyararak temas duyarlılaştırma olarak bilinen bir prosese neden olur.
Krom tuzları gibi bazı maddelerin hem tahriş edici hem de duyarlılaştırıcı olarak etkilerine rağmen bir deri duyarlılaştırıcısının aynı zamanda bir deri tahriş edicisi olması gerekmez. Birkaç bin temas duyarlılaştırıcısı bilinmektedir; Kromatlar, epoksi reçineler ve onların sertleştirici ajanları, akrilik reçineler, formaldehid, sert keresteler ve bitkiler (krizantem gibi) yaygın mesleki örneklerdir..
Renk değişimi ve lekeler: Ağır metallerden ( gümüş, cıva, arsenik gibi) kaynaklanan kronik zehirlenme deride renk değişimi oluşturabilir
B) Hasar mekanizmaları
Bir mesleki dermatozun oluşması için önce bir maddenin derinin üst yüzeyini delmesi ve sonra daha alttaki savunmasız deride bir tepki başlatması gerekmektedir.
Maddenin doğası ve maruziyetin derecesi, süresi ve sıklığı özellikle bir maddenin ne kadar deri hasarına yol açtığının diğer önemli belirleyicileridir. Bariyer tabakasının susuz kalması veya aşırı sıvı biriktirmesi gibi çalışma çevresindeki yüksek veya düşük neme bağlı olan diğer faktörlerle deri delinmesi ve dolayısıyla deri hasarına bireysel duyarlılık artacaktır.
C)Sanayide en fazla kullanılan Tahriş Ediciler ve Duyarlılaştırıcılar
Metal Çalışma Sıvıları: Hemen her sanayi sektöründe metalleri kesen, öğüten ya da işleyen kesme yağları veya kesme sıvılarının geniş kullanım alanı vardır. Kullanılan miktarlar ölçülebilecek değerin çok üzerindedir ve çoğu makinede tekrar kullanılır.
Asitler: İnorganik asitler
İnorganik asitler karbon hariç bir daha fazla elementle hidrojenin yaptığı bileşiklerdir. Suda veya diğer çözücülerde reaksiyona girdiklerinde hidrojen açığa çıkarırlar. Bazları nötrolize ederler, turnusol kağıdı ile kırmızı renk verirler. İnorganik asitlere mineral asitleri de denir. Su ihtiva eden biyolojik ortamlarda da hidrasyon oluştururlar.
İnorganik asitler kimyasal reaksiyonlarda kimyasal ara maddeler veya katalizörlerdir. Sanayide en yaygın kullanılanları hidroklorik asit, sülfirik asit, perklorik asit ve sülfamik asit olarak sayılabilir Sanayide metal, ağaç, tekstil, boya, petrol, fotoğrafçılık sanayi vb gibi çok geniş bir kullanım alanları vardır. Metal sanayinde genellikle kaynak, boya vb işlemelerden önce temizleme maddesi olarak, deri sanayinde, kağıt yapımında, petrolün arıtımında, bitkisel yağların ekstraksiyonunda , yüzme havuzlarındaki klorun stabilizasyonunda, gübre sanayinde organik sentezlerde vb işlemlerde sıkça kullanılırlar.
İnorganik asitler yüksek konsantrasyonlarda aşındırıcıdırlar, deri veya mukoza ile temas ettiklerinde vücuttaki hücrelerde tahribata ve yanıklara neden olurlar. Özellikle gözler için kaza riski oluştururlar. Buharları veya sisleri solunum sistemi için tahriş edicidir. Tahrişin derecesi konsantrasyonlarına bağlıdır. Dişlerde erozyona ve renk değişimine sebep olabilirler. Tekrarlanan deri temasında dermatitlere neden olabilirler. Yanlışlıkla yutulması veya içilmesi durumunda sindirim borusu ve midede ciddi derecede tahrişe neden olurlar ve iç organlarda tahribat yaparlar, hemen müdahale edilmediğinde ölüme sebebiyet verebilirler. Bazıları da sistemik zehir etkisi yaparlar.
Tıbbi gözetim: Çalışanlar işe başlamadan önce ve periyodik olarak sağlık kontrollerinden geçirilmeli, bu kontroller; kronik solunum yolları, sindirim ve sinir sistemi rahatsızlıkları ile göz ve deri hastalıklarını içermeli ayrıca dişlerin durumu kontrol edilmelidir.
Organik asitler ve anhidritleri
Kimyasalların büyük bir kısmını organik asitler ve türevleri oluşturur. Hemen hemen her türlü üretimde kullanımları vardır. Organik asitler plastikler, tekstil, kağıt, metal, ilaç, yiyecek, içecek, kozmetik sanayinde kullanılırlar. Aynı zamanda parfümlerde, otla mücadele ilaçları, boyalar, yağlama maddeleri, ve temizleyicilerde kullanılır.
Organik asitlerin kimyasal yapıları çok değişik olduğundan çok değişik tipte toksik etkileri vardır. Öncelikle tahriş edicidirler, bu tahriş etkileri sudaki ve asitlerde ki çözünürlüklerine göre değişir. Bazıları kuvvetli mineral (inorganik) asitler gibi hücre tahribatına da yol açarlar. Duyarlılık da oluştururlar ancak bu etki asitlerden çok anhidratlarda görülür.
Organik asitler değişik şekilde sınıflandırılabilirler, etkileri ve kullanım alanları da bu sınıflamaya göre değişir. Örneğin karboksilik asitler, halojenli asitler vb gibi.
Karboksilik asitler ayrıca önemlidir çünkü yiyecek, içecek, ilaç ve imalat sanayinde çok geniş olarak kullanılırlar. .
Molekül ağırlığı az olan monokarboksilik asitler tahriş edicidir ve hücrelere zarar verirler. Kullanım, taşıma ve depolamada önlemler alınması koruyucu ekipman kullanılması gerekir. En yaygın kullanılanları: asetik asit ve formik asittir.
Uzun zincirli doymuş mono karboksilik asitler yağ asitleridir, ve genellikle doğal kaynaklardan sağlanırlar, sentetik yağ asitleri de metal katalizörler kullanılarak parafinlerin (alifatik hidrokarbonlar) oksidasyonu ile elde edilirler, tahriş edici değillerdir ve toksik etkileri ihmal edilebilir.
Doymamış monokorboksilik çok reaktiftirler ve konsantre çözeltilerinde göz deri ve solunum sistemi için tahriş edicidirler. Özellikle yüksek konsantrosyonlarda ve toz halinde iken tahriş etkileri bulunabilir. Oda sıcaklığında katıdırlar ve tozlarına temas halinde duyarlık oluşabilir Kronik etkilerinden daha fazla akut etkileri görülür.
Halojenli asetik asitlerin reaktiflikleri çok fazladır, bunlar klorasetik asit, dikloroasetik asit, (DCA), trikloroasetikasit (TCA), bromoasetik asit, iyodoasetik asit, fluoroasetik asit ve trifloraasetik asit (TFA)’i içerir. Halojenli asetik asitler mukozalarda, deride ve enzim sistemi ile etkileşim yaparak vücutta zararlara yol açarlar. Kullanımda sıkı güvenlik önlemleri alınması, kapalı sistemlerde kullanılması gerekir. Kişisel koruyucu kullanmak gerekir.
Anhidritler:
Asit anhidritleri iki molekul asitten bir molekül su çıkarılması ile geriye kalan maddeye denir Asit anhidritleri de plastik, patlayıcılar, parfümler, poliester reçinelerin yapımı, pestisitler, boyalar, laklar,vb çok geniş alanda kullanılırlar.
Meydana geldikleri asitlerden daha yüksek kaynama noktasına sahiptirler, buharları göz için asitlerinden daha tehlikelidir ve kronik konjaktivitlere sebep olabilirler. Vücut hücreleri ile temas ettikleri zaman hidrolize olurlar ve genellikle duyarlık oluştururlar ancak hidrolize olma hızları yavaştır.
Pitalik asit ve anhidritinde konjuktivitler, burun mukozasında duyarlık kaybı, öksürük, bronşit ses kısıklığı görülebilir. Astım, alerjik dermatitler, vb şikayetler bilinmektedir.
Mukozaları ve solunum sistemini etkilemesini önleyecek tedbirler alınmalı, mesleki maruziyet sınır değerlerinin aşılmamasına özen gösterilmeli, hijyen kurallarına dikkat edilmelidir. Gözleri ve solunum yollarını koruyan koruyucular kullanılmalı ve iyi havalandırma sağlanmalıdır
Alkaliler
Bazlar olarak da bilinirler, asitleri nötrolize ederler, turnusol kağıdı ile mavi renk verirler ve sudaki çözeltilerinde pH’ı 7 den yüksek olan maddelerdir. Kostik maddelerdir. Amonyak, amonyum hidroksit,kalsiyum hidroksit, potasyum hidroksit, karbonat, sodyum karbonat, sodyumhidroksit, sbodyumperoksit, sodyum silikat, trisodyum fosfat alkali maddelerdir.
Genel olarak katı veya konsantre sıvı olarak dokulara pek çok asitten daha fazla zarar verebilirler. Serbest kostik tozları, gözler ve solunum yolları için tahriş edicidir, burun ve geniz bölgesinde lezyonlara neden olabilirler. Kuvvetli bazlar dokularla birleşerek albüminatları ve doğal yağlarla birleşerek sabunu oluştururlar. Böylece dokuyu yumuşatarak çözünebilir yapı oluştururlar ve derin ve acılı harabiyet meydana getirirler. Kuvvetli bazlar seyreltik çözeltilerinde bile derideki yağ tabakasını eriterek ve çözerek derinin koruyucu tabakasına zarar verirler. Ortamda bazlar varsa bunlarla ilk temasta tahriş etkisi hissedilir, ancak zamanla fark edilmez hale gelir. Çalışanlar böyle bir atmosferde herhangi bir rahatsızlık duymadan bir süre çalışabilirler, ancak daha sonra öksürük, ve boğaz ağrısı burunda tahrişler görülmeye başlar.
Bu grup içinde sodyum ve potasyum hidroksit en fazla reaktif olandır Sodyum ve potasyum hidroksit hem katı hem sıvı halde özellikle gözler için çok tehlikelidir, Bunlar kuvvetli bazlar olarak dokulara zarar verirler ve ciddi kimyasal yanıklara neden olurlar. Toz veya mistlerinin ( sis) solunması solunum sisteminde , yutulması ise sindirim sisteminde ciddi hasara neden olur.
Kolartalar ve perkloratlar
Kloratlar ve perkloratlar klorik asit (HClO3 ) ve perklorik asit (HClO4 ) ün tuzlarıdır. Tozları solunursa veya yutulursa öksürüğe, baş dönmesine, bayılmalara, anemiye neden olabilir. Perkloratlar solunum ve sindirim yoluyla vücuda girebilirler, deri, göz ve mukozalar için tahriş edicidirler, karaciğer ve böbreği etkileyebilirler, anemiye neden olabilirler
Karbonatlar ve bikarbonatlar
Karbonatlar; kalsiyum karbonat (CaCO3), magnezit (MgCO3), sodyum karbonat (NaCO3), sodyum bikarbonat (NaHCO3) ve potasyum karbonat (K2CO3). dır.
Karbonatlar (CO3) ve bikarbonatlar (HCO3) lar suda çözünürler ve bazik reaksiyon verirler. Asitlerle reaksiyonda CO2 açığa çıkarırlar. Alkali karbonatlar deri için tahriş edicidirler,
2)Kanserojenler-Mutajenikler- Üreme için toksik maddeler
Kanserojenik Etki : Kanser vücuttaki hücrelerin yeteri derecede farklılaşmaya uğramaksızın kontrolsüz ve hızlı bir şekilde bölünmesi ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Kanser oluşturabilen kimyasal bileşiklere Kanserojen denir. Genellikle kanserojen bir kimyasala maruz kaldıktan sonra kanser (tümör) oluşumu için bir süre geçmesi gerekir. Bu süreye Latent dönem denir. Örneğin; bu süre radyasyonun oluşturduğu lösemi için 4-6, asbestin oluşturduğu akciğer zarı kanseri için 30-40 yıldır.
Kansorejen Kimyasalların Gruplandırılması
İnsanda Kansorejen olan maddeler
• Kanserojen olduğuna dair yeterli kanıt olanlar: Etkenle maruziyete dayanan nedensel ilişki kurulması esas alınmıştır. Maruziyete bağlı kanser oluşumuna dayalı pozitif ilişki kurulan gözlemlere dayandırılmıştır. Biasları içermez.
• Kanserojen olduğuna dair sınırlı kanıt olanlar: Etkenle olan maruziyet sonucu pozitif ilişki olmasına rağmen biasları da içermektedir.
• Kanserojen olduğuna dair yetersiz kanıt olanlar: Maruziyete bağlı kanser gelişimi ile ilgili yetersiz kalitede veri olanlar ya da hakkında kanıt olmayanlar bu gruptadır
• Kanserojen olmadığına dair kanıt olanlar Üzerinde bir çok çalışma yapılmış olmasına rağmen maruziyete bağlı olarak insanda kanser gelişimine dair kanıt olmayanlar bu gruba alınmıştır. Çok çok az bir risk bile içermeyenleri barındırmaktadır
Genel Değerlendirme:
Sonuç olarak, maruziyet koşullarındaki etken ya da bileşik hakkında insanda kanserleşmeye yol açması hakkında bir karara varılmaktadır.
Değerlendirme kimyasal bileşiğin içinde bulunduğu tüm grubu kapsamaktadır. Ek olarak, kimyasalın içinde bulunduğu grup hakkında insanda ve hayvan deneylerinde kanser yaptığına dair kanıt olmaması durumunda, ek değerlendirmeler ile dar kimyasal grubu kapsamaktadır. Ancak geniş gruptaki bileşikler için güçlü kanıt garantisi aranmaktadır.
Kimyasal etken ya da bileşik, maruziyet koşullarında anlatılan koşullardan birine uyduğunda, aşağıda tanımlanan gruplardan birine konulmaktadır. Bu karar bilimsel bir karar olarak, güçlü kanıtlara dayalı, insan çalışmaları ve hayvan deneylerine ve diğer uygun verilere dayandırılmaktadır.
Grup 1:Etken (bileşik) insanda kansorejendir.
Maruziyet koşullarında yeterli süre karşılaşma sonucu insanda kanserojen etki ortaya çıkar. Bu grup, insanda kanserojen etki olması durumu hakkında yeterli kanıt bulunmasını içerir. İnsanda yeterince güçlü kanıtlar olmasa da, hayvan deneylerinde yeterli kanıt olması ve kanserojen mekanizmaları yönünden güçlü kanıt olması durumunu da içerir.
Grup 2:
Bu grup iki farklı durumu içerir. İnsanda kanserojenlik hakkında yeterli bilgi olması durumu ile insan hakkında veri olmamasına karşılık hayvan deneylerinde güçlü kanserojen kanıtlarının olması durumlarıdır. Buna göre; Grup 2A (İnsanda kanserojen etkisi olabilenler) ve Grup 2B (İnsanda kanser yapma olasılığı olanlar) olmak üzere iki gruba bölünmüştür.
Grup 2A: İnsanda kanserojen etkisi olabilenler.
Yeterli süre ve koşulda maruziyet halinde insanda kanser gelişimine neden olurlar. Bu grupta insanda kanser yapması hakkında sınırlı bilgi olan ancak hayvan deneylerinde yeterince güçlü kanserojen etki saptanan maddeler bulunur. Bazen, insanda kanserojen etkisi hakkında yeterli bilgi olmamasına rağmen hayvan deneylerinde ve mekanizmalar yönünden güçlü kanıtlar olması durumunda bu gruba alınır. İnsanda kanserojen etki yönünden sınırlı veri olması durumunda da bu grupta yer alır.
Grup 2B: İnsanda kanser yapma olasılığı olanlar.
Yeterli süre ve koşulda maruziyet halinde insanda kanser gelişimine neden olabilirler. İnsanda kanserojen olduğu hakkında sınırlı veri olmasına karşılık, hayvan deneylerinde yeterli olandan daha az kanıt var ise madde bu gruba konulmuştur. İnsanda yetersiz kanıt olması durumunda bile eğer hayvan deneylerinde yeterli kanıt varsa bu gruba alınır. Bazı durumlarda insanda yetersiz kanıt olması ve hayvan deneylerinde sınırlı kanıt olması olmasına rağmen diğer verilerin durumuna göre bu gruba alınabilir.
Grup 3: İnsanda kanserojen yönünden sınıflandırılamayanlar.
Bu gruba insanda kanserojen yönünden yetersiz ve hayvan deneylerinde sınırlı bilgi olması ile hayvan deneylerindeki mekanizmalar yönünden güçlü kanıt olması durumunda konulur. Diğer hiçbir gruba dahil edilemeyen maddeler de bu gruba konulur.
Grup 4: İnsanda muhtemelen kanserojen olmayanlar.
İnsanda ve deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda kanserojen yönünden bir kanıta rastlanılmayan maddeler bu gruba konulur. Bazı durumlarda insanda yetersi kanıt olmasına rağmen hayvan deneylerinde kanserojen olmadığına dair güçlü kanıtlar olan ve mekanizmalar yönünden de uygun olanlar bu gruba konulur.
Ancak kanserojen maddeler hakkında üzerinde tümüyle anlaşma sağlanmış bir liste bulunmamaktadır. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kanserojen maddeler listesinde 3 kimyasalın mesleki maruziyet sınır değerlerini belirlemiş, ayrıca;
Üreamin üretimi.
Kömür kurumu, kömür katranı ve ziftinde bulunan polisiklik hidrokarbonlara maruziyete neden olan işler.
Bakır-nikel cevherinin kavrulması ve elektro rafinasyonu işleminde açığa çıkan toz, duman ve mistlere maruziyete neden olan işler.
Kuvvetli asit prosesi ile isopropil alkol üretimi.
Sert odun tozuna maruziyete neden olan işler de belirtilen maddeler, işlemler ve bu işlemler sırasında ortaya çıkan maddeleri de kanserojen madde tanımına almıştır.
Kansorejen mutajen kimyasal maddelerle ilgili mesleki maruziyet sınır değerleri
Maddenin adı
EINECS(1)
CAS (2) Sınır Değerler
Açıklama
mg / m3 (3) ppm (4)
Benzen 200-753 -7 71-43-2 3.25 (5) 1 (5) Deri (6)
Vinilklorür monomeri 200-831 75-01-4 7.77 (5) 3 (5) —-
Sert ağaç tozları ——– ——– 5.0 (5) (7) —- —-
Mutajenik Etki : Bir kimyasal bileşiğin hücre çekirdeğindeki DNA üzerinde kalıcı yapı değişikliği oluşturması mutasyon olarak tanımlanır. Mutasyon gamet (üreme) hücrelerinde oluşmuş ise dölden döle geçer. Somatik hücrelerde oluşmuş ise oluşan hasar bireye özgüdür.
Örneğin allyl chloride ( C3H5Cl), allyl glycidyl ether (C6H10O2) ethyl mercury chloride (C2H5ClHg) acrylamide (CH2=CHCONH2) muhtemel mutajenik maddeler olarak kabul edilmektedir.
Teratojenik Etki : Kimyasal bileşiğin gebeler tarafından alındıklarında plasentadan fetal dolaşıma geçerek doğacak yavruda deformasyon oluşmasına denir. Bu etkiyi oluşturan kimyasallara teratojen denir. İnsan embiryosu özellikle ilk 3 ayda teratojenlere hassatır. Çünkü bu dönem embiryo hayatının en önemli en dinamik dönemidir. Dakikalara sığan morfolojik değişmeler söz konusudur. Bu dönemde teratojenik etkili ilaçlar veya kimyasallar gebe kadın tarafından alındıkları ve plasenta yolu ile embiryoya geçtiği anda en aktif durumda olan organ veya doku, teratojenik etki yönünden hedeftir.
Nickel carbonyl , benzo(a)pyrene , 1,3-butadiene muhtemel teratojenler olarak kabul edilirler.
Doğurganlık üzerine Etki : Kimyasal bileşiğin doğurganlık yeteneği üzerindeki etkisini ifade eder. : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde erkek ve dişilerin üreme fonksiyon ve kapasitelerini azaltan ve/veya doğacak çocuğu etkileyecek kalıtımsal olmayan olumsuz etkileri meydana getiren veya olumsuz etkilerin oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
İmmunotoksik Etki : Kimyasal bileşiğin immun (bağışıklık) sistemi üzerinde oluşturduğu etkidir. Bu etkiler ya bağışıklık sisteminin baskılanması ki buna immunosupresion da denir, veya tahrik edilmesi immuno potansiyalizasyon (allerji vb hastalıkları kapsar) olarak ikiye ayrılır.
F- BİYOLOJİK İZLEME
İş sağlığının hedefi; çalışanların tehlikeli kimyasallara maruziyetinin herhangi bir olumsuz ya da toksik etkiye neden olmayacak sınırlarda tutmaktır. Bu nedenle işyeri ortamından numuneler alınarak maruziyetin değerlendirilmesi gerekir. Analitik kimyadaki gelişmelerle birlikte kişinin etkilenme derecesinin değerlendirilmesi için çevresel ölçümlerle birlikte kullanılacak biyolojik izleme ölçümlerinin geliştirilmesi önem kazanmıştır.
Biyolojik izleme, doku, salgı, dışkı, solunan hava ya da bunların kombinasyonundaki madde ya da metabolitlerinin uygun referanslarla karşılaştırmalı olarak maruziyet ve sağlık risklerinin değerlendirilmesi için ölçülmesi ve değerlendirilmesidir. Bu aktivite önleyici bir eylem olup tanı işlemlerinden farklıdır.
Biyolojik izleme, kişisel maruziyet değerlendirmesinin yöntemi olarak önerilmeden önce toksikokinetik ve toksik kimyasalların metabolizmaları ile ilgili yeterli bilgi edinilmelidir. Biyolojik izlemenin yanısıra maruziyetin tam olarak değerlendirilmesinin sağlanması için çevresel izleme de yapılmalıdır.
Ortam havasından yapılan ölçümler hijyenik standartlarla karşılaştırılabilir. Doz-etki ve doz-tepki ilişkileri ne kadar iyi biliniyorsa doğru değerlendirme olasılığı da o kadar yüksek olacaktır. Doz-etki ve doz-tepki ilişkileri ile ilgili bilgi, toksik etkilerin önlenmesinde biyolojik izleme sonuçlarının yorumlanması için önkoşul olmasına rağmen kanseri önleme konusunda durum farklıdır. Toksik etkiler genellikle belli eşik değerlerinin üzerinde görülürken çoğu kanserojen madde için bu geçerli değildir.
Çevresel ve Biyolojik İzleme
Çalışanların kimyasallara maruziyetinin hesaplanması ile ilgili geleneksel yaklaşım, ortam havasındaki kimyasalların ölçülmesi (endüstriyel hijyen) şeklinde olmuştur. Bu yöntem, maruziyet hesaplamalarında en yaygın kullanılan yöntemdir. Bunun birçok nedeni vardır; ortam ölçümü ile ilgili analitik metodlar gelişmiştir, analizler karşılaştırılabilecek şekilde kolaylaşmıştır. Ayrıca geleneksel olan ortam ölçümleri çoğu ülkede mevzuatın temelini oluşturmaktadır ve maruziyet kaynaklarının belirlenmesi için de kullanılabilmektedir.
Biyolojik izleme, bazı durumlarda ortam ölçümlerine göre belli avantajlara sahip olabilir çünkü; ölçülen, absorbe edilen kimyasalın miktarıdır. Oysa bir kimyasalın havadaki konsantrasyonları, emilen miktarlarla çok yakından ilişkili olmayabilir.
Kimyasalların Vücuda Alınmasını Etkileyen Faktörler
- Farklı yerlerde kimyasalların konsantrasyonundaki değişiklik
- Farklı zaman noktalarında kimyasalların konsantrasyonundaki değişiklik
- Partikül büyüklüğü ve partikül aerodinamik özellikleri
- Kimyasalın çözünebilirlik özellikleri
- Çeşitli emilim yolu seçenekleri (deri,sindirim vb)
- Koruyucu cihazlar ve etkinlikleri
- Solunum hacimleri (iş yük-iş enerji istemleri)
- Kişisel alışkanlıklar
- İşyeri dışındaki maruziyetler
- Kimyasalların vücuda toplanması
Havadaki konsantrasyonlar genellikle zaman ve yer ile değişkendir. İş yükü solunan hava hacmini önemli oranda değiştirir ve birçok kimyasal için emilen miktar doğrudan solunan miktar ile bağlantılıdır. Ayrıca birçok kimyasal deriden absorblanmaktadır ve bu maruziyet yolu genel olarak havadaki kimyasal konsantrasyonu ile bağlantılı değildir. Çeşitli tozların partikül büyüklükleri hava yollarındaki hareketleri dolayısıyla emilimi önemli oranda etkilemektedir. Kişisel çalışma alışkanlıkları farklılık gösterdiğinden benzer koşullarda farklı kimyasal miktarı absorblanmaktadır. Ayrıca kişisel koruyucular da vücuda alımını etkilemektedir.
Biyolojik izlemenin çok önemli özelliklerinden biri, kimyasalların vücuttaki olası birikmelerinin tek hesaplama yolu olmasıdır. Bu nedenle endüstriyel hijyen ölçümleri ve biyolojik izlemenin maruziyet ve kimyasalın vücuttaki miktarının hesaplanması için en iyi kombinasyonu oluşturacağı açıktır.
Maruziyet Durumunun İzlenmesi
Akut toksisite ile kimyasalların biyolojik izlenmesi anlamlı olmayabilir. Kimyasalın vücuttaki yükünün hesaplanması kimyasalın vücuttaki kinetik etkilerine bağlıdır.
Uzun yarı ömürlü kimyasallar (kurşun, kadmiyum, civa gibi) için kan ya da idrardaki konsantrasyon günlük alış ile atılma arasındaki dengeyi yansıtan bir sonuca ulaşır. Sabit bir etkilenme durumunda günlük konsantrasyon değişimi azdır. Kısa yarı ömürlü kimyasallar için durum farklıdır. İlk olarak konsantrasyonlar (özellikle kandaki) zamanla hızla değişir ve bulunan konsantrasyonlar sadece en son maruziyeti yansıtır. Anlamlı sonuçlar alınabilmesi için örnek alma tarihinin çok kesin standardizasyonuna gereksinim vardır. İkinci olarak ortam havasındaki kimyasal konsantrasyonları değişme eğilimi gösterdiğinden elde edilen değer ortamı temsil etmeyebilir. İş koşulları bilinse dahi sadece en son maruziyetle ilgili fikir verir. Dolayısıyla emilen miktarlara karşılık gelebilmesi için izlemenin sıklıkla yapılması gerekebilir. Kanda ve damar yönünden zengin olan organlarda çok kısa yarı ömre sahip yağda çözünebilen organik çözeltiler yağlı dokularda toplanır ve maruziyet bittikten sonra yavaşça serbest kalır. Dolayısıyla bir veya birkaç gün boyunca görülen maruziyet, maruziyet bitimini takiben 16-18 saat sonra alınan örneklerden hesaplanabilir. İdrardaki atılmada yarı ömürlerin genellikle kandakinden daha uzun olması nedeniyle biyolojik izlemede idrardaki metabolitin incelenmesi tercih edilen bir seçenektir.
Mesleki maruziyetlerin biyolojik izlenmesinde kan ve idrar örnekleri kullanılan ana maddelerdir. Hangi örneğin alınması gerektiği konusunda kimyasala özgü analitik ve kinetik faktörler belirleyicidir.
Sonuç İzleme
Sonuç izleme, maddenin kendisi ya da metaboliti yerine bazı spesifik veya yarı spesifik etkinin ölçülmesidir. Kimyasalın erken etkilerinin izlenmesi kimyasalın olumsuz sağlık etkilerinin önlenmesi bakımından önemlidir. Burada sadece alınan kimyasalın miktarı değil aynı zamanda bireysel farklılıklar da dikkate alınmalıdır. Bu arada izlemenin dayandığı etki olumsuz da olmayabilir( eritrositlerdeki çinko protoporfirin konsantrasyonunun yükselmesi gibi). Ayrıca izlenen birçok etki olaya özgü veya tipik değildir yoksundur; eritrositlerdeki çinko proroporfirin düzeyi demir eksikliği anemisinde de yükselmektedir. Etkilerin ölçümü genellikle biyolojik izleme olarak değerlendirilmemeli, daha çok sağlığı izlemenin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Uygulamada biyolojik izleme ve sağlığı izleme işçi sağlığını koruma sürecinde süreklilik oluşturmaktadır.
G-İŞÇİLERİN SAĞLIK GÖZETİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR :
1. Kanserojen veya mutajen maddelere maruz kalanların sağlık durumunu izlemekle görevli hekim ve diğer sağlık görevlileri, maruziyet koşullarını bilecektir.
2. İşçilerin sağlık durumunun izlenmesi, iş hekimliği prensip ve uygulamalarına göre yapılacaktır. Sağlık durumunun izlenmesi aşağıdaki hususları içerecektir.
a) İşçilerin mesleki ve tıbbi öz geçmişleri ile ilgili kayıtların tutulması.
b) İşçilerle kişisel görüşmeler yapılması.
c) Mümkün olduğu hallerde biyolojik kontroller yapılması, erken teşhis ve tedavinin sağlanması.
d) Sağlık gözetimi yapılan her bir işçide, iş hekimliğindeki en son tıbbi bilgilere göre gelişmiş testler uygulanması.
H -MEVZUATTA KİMYASALLARA AİT TANIMLAR
Mevzuatımızda kimyasallarla ilgili olarak verilen tanımlamalar aşağıda verilmiştir.
Çok toksik madde : Çok az miktarlarda solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deri yoluyla emildiğinde insan sağlığı üzerinde akut veya kronik hasarlara veya ölüme neden olan maddelerdir.
Toksik madde : Az miktarlarda solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deri yoluyla emildiğinde insan sağlığı üzerinde akut veya kronik hasarlara veya ölüme neden olan maddelerdir.
Zararlı madde : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deri yoluyla emildiğinde insan sağlığı üzerinde akut veya kronik hasarlara veya ölüme neden olan maddelerdir.
Aşındırıcı madde : Canlı doku ile temasında, dokunun tahribatına neden olabilen maddelerdir.
Tahriş edici madde : Mukoza veya cilt ile direkt olarak ani, uzun süreli veya tekrarlanan temasında lokal eritem, eskar veya ödem oluşumuna neden olabilen, aşındırıcı olarak sınıflandırılmayan maddelerdir.
Alerjik madde : Solunduğunda, cilde nüfuz ettiğinde aşırı derecede hassasiyet meydana getirme özelliği olan ve daha sonra maruz kalınması durumunda karakteristik olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden olan maddelerdir.
Kanserojen madde : 1-Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde kanser oluşumuna neden olan veya kanser oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
2. Üreamin üretimi.
Kömür kurumu, kömür katranı ve ziftinde bulunan polisiklik hidrokarbonlara maruziyete neden olan işler.
Bakır-nikel cevherinin kavrulması ve elektro rafinasyonu işleminde açığa çıkan toz, duman ve mistlere maruziyete neden olan işler.
Kuvvetli asit prosesi ile isopropil alkol üretimi.
Sert odun tozuna maruziyete neden olan işler de belirtilen maddeler, işlemler ve bu işlemler sırasında ortaya çıkan maddelerdir
Mutajen madde : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde kalıtımsal genetik hasarlara yol açabilen veya bu etkinin oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
Üreme için toksik madde : Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında, deriye nüfuz ettiğinde erkek ve dişilerin üreme fonksiyon ve kapasitelerini azaltan ve/veya doğacak çocuğu etkileyecek kalıtımsal olmayan olumsuz etkileri meydana getiren veya olumsuz etkilerin oluşumunu hızlandıran maddelerdir.
Mesleki maruziyet sınır değeri : Başka şekilde belirtilmedikçe, 8 saatlik sürede, çalışanların solunum bölgesindeki havada bulunan kimyasal madde konsantrasyonunun zaman ağırlıklı ortalamasının üst sınırıdır.
Solunum bölgesi : Merkezi, kişinin kulaklarını birleştiren çizginin orta noktası olan 30 cm yarıçaplı kürenin, başın ön kısmında kalan yarısıdır.
Biyolojik sınır değeri : Kimyasal maddenin, metabolitinin veya etkilenmeyi belirleyecek bir maddenin uygun biyolojik ortamdaki konsantrasyonunun üst sınırıdır.
Sağlık gözetimi : Çalışanların belirli bir kimyasal maddeye maruziyetleri ile ilgili olarak sağlık durumlarının belirlenmesi amacıyla yapılan değerlendirmelerdir.
Tehlike: Bir kimyasal maddenin yapısal özelliği nedeni ile zarar verme potansiyelidir.
Risk : Kimyasal maddenin zarar verme potansiyelinin çalışma ve/veya maruziyet koşullarında ortaya çıkması olasılığıdır.
II- GÜVENLİK RİSKLERİ
Kimyasalların sağlık riskleri olduğu kadar yangın, parlama patlama vb zararlı etkileri de bulunmaktadır. Kimyasallar güvenlik açısından yarattıkları risklere göre gruplanabilirler.
A)Yangın
B)Parlama-patlama
Bu zararlara neden olan kimyasalları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür
• Yanıcı
• Parlayıcı
• Patlayıcı
• Oksitleyici (Oksidan)
• Suya duyarlı olanlar
• Birbirleriyle reaksiyona girenler
A) YANGIN
Yanıcı bir maddenin yakıcı bir maddeyle birleşmesi sonucunda dışarıya ısı vermesine neden olaya yanma, istenmeden başlayarak tehlike doğuran, söndürülmesi zor neticesinde maddi manevi zarar veren ateşe de yangın denir. Yangın ve yanma pek çok şekilde tarif edilir.
Yanma
Kimyasal ve fiziksel değişimleri içeren bir oksitlenme reaksiyonun sürecini tarif eder. Yanma için maddenin bir oksijen kaynağı ile reaksiyona girmesi ve yanmanın başlaması için ateşleme gerekir. Genellikle ortamın ısıtılması yanma reaksiyonun başlaması için gerekli ateşlemeyi sağlar. Meydana gelen reaksiyon genellikle eksotermik (ısı veren) bir reaksiyondur, bu da yanmanın devamı için gerekli ısının sağlanması anlamına gelir. Bu reaksiyon genellikle görünebilir alevle birlikte devam eder.
Pek çok katı madde yanma enerjisini, dış ateşleme kaynağından konveksiyon konduksiyon veya radyasyon yoluyla veya doğrudan ısıtılarak sağlar. Bu ısıtma sonucu yüzeyinde buharlaşma başlar ve böylece bu buharlar yanmaya başlarlar.
Sıvıların alev alabilmesi için de üzerlerinde yanabilen buharların oluşması gerekir. Sıvı ve katıların yüzeyin oluşan buharlar ve gazlar havanın oksijeni ile karışarak yangının iki önemli bileşenini oluştururlar.
Yanabilen katı ve sıvıların buharları, oksijen ile reaksiyona girerler bu reaksiyon genellikle ısı açığa çıkardığından kendiliğinden devam eder ve yanma olayı başlar.
Yanabilen gazlarda ise doğal olarak gaz halindeki madde oksijenle birleşir. Her üç durumda da yanma için yanabilen buhar ve gazlarla oksijenin belirli oranlarda bulunması gerekir.
Yanma olayının meydana gelebilmesi için, yanıcı madde, yakıcı madde (oksijen) ve ateşleme kaynağı (ısı) olmak üzere üç ana unsurun bir araya gelmesi gerekir. Bunlardan birinin olmaması veya tükenmesi halinde yanma olayı biter.
Isı Oksijen
Yakıt(Yanıcı madde)
I-Yanıcı Madde:
Yanıcı maddeler doğada katı, sıvı ve gaz halinde bulunurlar.
a) Katı Maddeler: Belirli bir hacim ve biçime sahip maddelerdir. Molekülleri arasında büyük bir çekim kuvveti vardır.
b) Sıvı Maddeler: Belli bir hacimleri olduğu halde, bulundukları kabın şeklini alan maddelerdir. Molekülleri arasındaki bağ güçlü değildir. Parlayıcı sıvıları üç sınıfta incelemek mümkündür.
Parlayıcı Sıvılar: Tutuşma noktası 550 C ‘nin altında olan parlayıcı sıvılar bu sınıfa girer.
Yanıcı Sıvılar: Tutuşma noktaları 550C ile 940C arasında olan sıvılar, yanıcı sıvılar olarak sınıflandırılır. Yanıcı sıvılar tutuşma noktasına kadar veya daha yüksek bir ısıya kadar ısıtılınca uçuculuk özellikleri artar, parlayıcı sıvıların özelliklerine ulaşabilirler.
c) Gaz Maddeler: Belli bir hacimleri ve şekilleri olmayan maddelerdir.
Bulundukları kabın şeklini ve hacmini alırlar. Molekülleri arasındaki bağlar çok zayıftır. Diğer maddelere göre daha kolay ve hızlı yanarlar. Basınç altında sıvılaştırılabilirler.
İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı parlayıcı maddeleri üç ana başlıkta toplamaktadır. Mevzuatta ayrıca yanıcı madde tanımı bulunmamaktadır.
Çok kolay alevlenir madde : 0 oC’den düşük parlama noktası ve 35 oC’den düşük kaynama noktasına sahip sıvı haldeki maddeler ile oda sıcaklığında ve basıncı altında hava ile temasında yanabilen, gaz haldeki maddelerdir.
Kolay alevlenir madde :
a) Enerji uygulaması olmadan, ortam sıcaklığında hava ile temasında ısınabilen ve sonuç olarak alevlenen,
b) Ateş kaynağı ile kısa süreli temasta kendiliğinden yanabilen ve ateş kaynağının uzaklaştırılmasından sonra da yanmaya devam eden katı haldeki,
c) Parlama noktası 21 oC ‘nin altında olan sıvı haldeki,
d) Su veya nemli hava ile temasında,tehlikeli miktarda, çok kolay alevlenir gaz yayan maddelerdir.
Alevlenir madde : Parlama noktası 21 oC-55 oC arasında olan sıvı haldeki maddelerdir.
II-Yakıcı Madde( Oksijen ) :
Yakıcı madde olan oksijen yanma olayını sağlayan temel öğelerden biridir. Normal havada %21 oranında bulunan oksijen renksiz, kokusuz ve tatsız bir gazdır. Yanmanın sürmesi için en az %16 oranında oksijene ihtiyaç vardır. Oksijenin bu oranın altına düştüğü yerlerde yanma zayıf olur ve durur.
III-Isı :
Bir cismin sıcaklığının artmasına neden olan fiziksel bir etkidir. Bir cisimden başka bir cisme sıcaklık farkı nedeniyle aktarılan enerjidir. Farklı sıcaklıklardaki iki cisim yan yana getirildiğinde ısı, daha sıcak cisimden daha soğuk olana doğru akar. Bu enerji aktarımı sonucunda, her zaman olmasa da genellikle daha soğuk olan cismin sıcaklığı artar. Daha sıcak olanınki ise düşer. Isı ve sıcaklık arasındaki önemli ayrım; ısı bir enerji birimi, sıcaklık
ise bir cisimde bulunan ısı enerjisi miktarının ölçüsüdür. Bu enerji miktarı joule ile gösterilir.
2.Yanma Çeşitleri:
Tepkime özelliklerine göre yanma olayı beş grupta toplanır.
Yavaş Yanma :Yeterli ısı ve oksijenin olmadığı durumlarda meydana gelen yanmadır. Yavaş yanmada yanıcı buhar-gaz oluşmaz. Demirin paslanması yavaş yanmaya iyi bir örnektir.
Kendi Kendine Yanma:Yavaş yanmanın zamanla hızlı yanmaya dönüşmesidir. Bazı bitkisel kökenli yağlı maddelerde gözlenmektedir. Örneğin, bezir yağına batırılmış bir bez parçası havanın ısısı ve oksijeniyle oksitlenir. Bu süreç devam ettiğinde artan ısı sebebiyle yanma, alevli yanmaya dönüşür.
İçin için Yanma :Sıcaklığı yükseldiği halde cisimden ışık yayılmaz ise buna için için yanma denir. 350 -400 C aşmayan sıcaklıklarda yanan katı cisimler için için yanma evresindedir. Sıcaklı 500 C civarına geldiğinde cisim ışık çıkarabilmektedir.
Örneğin, kömür depolama sahasındaki kömür yığınlarının zaman, zaman kendi kendine tutuşması sonucu meydana gelen yanma olayı.
Hızlı Yanma :Yanmanın tüm belirtileri olan alev, ısı, ışık ve korlaşmanın görüldüğü yanmadır.
3.Cisimlerin konumuna göre yanma hızı
Yanıcı maddelerin yanma hızları konumlarına göre değişiklik gösterir.
Yatay Konumdaki Cisimler : Yatay konumdaki cisimlerde yangının yüzeysel yayılması daha yavaştır.
Düşey Konumdaki Cisimler: Düşey konumdaki cisimlerde yangının yüzeysel yayılması daha hızlıdır.
4. Yanma ürünleri
Her yanma olayında bazı yan ürünler oluşur. Yan ürünlerin cinsi ve miktarı, yanan maddelerin özelliklerine, hava hareketlerine ve yanma yerinin özelliklerine göre değişir. Duman olarak görülenin dışındaki yanma ürünleri pek fark etmez. Ancak, duman dışında insanları etkileyen çeşitli gaz, is vb. birçok yanma ürünü vardır.
Duman :Duman; yanma sonucu açığa çıkan gaz, su buharı ve çeşitli katı maddeler ile sıvı haldeki aerosol parçacıklardan oluşan bir karışımdır. Duman içindeki gazlar, yanıcı maddeye göre değişiklik gösterir.
Alev :Genellikle hızlı tepkimeye giren yanan maddelerde ısı, çoğu zaman da ışık yayan gaz kütlelerine alev denilmektedir. Kızıl renktedir. Oksijen azaldıkça alev sarımtırak renge dönüşür. Yanma sonucu oluşan gazların türleri ve miktarları da alev renginin oluşumunu etkiler.
Özellikle akaryakıt yangınlarında renk değişimi önem kazanır. Dolu tank, siyah duman ve kızıl alevle yanar. Tank boşaldıkça (yakıt seviyesi düştükçe) duman rengi, kahverengiye, alev rengi ise sarıya dönüşür. Tankın doluluk seviyesi daha da düştükçe patlayıcı gazlar artar; duman sarı- mor karışımında, alev ise maviye dönüşür. Mavi alev yanmakta olan tankın infilak etmekte olduğunun işaretidir.
Yanma Gazları Yanıcı madde ne olursa olsun her yanma olayında ; karbon dioksit ( CO2) , Karbon monoksit ( CO ) gazları oluşur. Yanma sırasında oluşan diğer gazlar, yanıcı maddenin cinsine göre değişiklik göstermektedir. Bazı maddelerin yanması sonucunda meydana gelen gazlar tablo:1 de gösterilmiştir.
Tablo:1
Yanıcı Maddeler Yanma Sonucu Oluşan Gazlar
Ağaç, Kağıt, Pamuk Formaldehit, Metil alkol, Formik asit, Asetik asit
Plastik Hidroklorik asit, Siyanit, Azot oksitler
Kauçuk Kükürtlü hidrojen, Kükürt dioksit
İpek Amonyak, Siyanit
Yün Kükürt dioksit, Siyanit, Kükürtlü hidrojen
5. Isının yayılması:
Isı, direkt temas yoluyla, hava yoluyla ve ışıma yoluyla etrafa yayılır.
Direkt Temas Yoluyla (Conduction) Isının Yayılması:Direkt temas, bir nesnenin direkt ısı kaynağı ile temas sonucu oluşur. Bir metal çubuk bir ucundan ısıtıldığı zaman ısı çubuk boyunca sıcaktan soğuğa doğru ilerler. Bu tip ısı yayılımındaki esas, ısının direkt olarak maddenin atomları arasında transferidir. Yanıcı bir maddenin atomları ısıya maruz kaldıklarında, normalden daha hızlı hareket etmeye başlarlar.
Isının Hava Yoluyla (Convection) Yayılması:Yangın büyümeye başladığında, etrafındaki hava da transfer ile ısınır. Isınan hava yükselmeye başlar. Convection, ısının ısınan hava veya gazlar sonucu transferidir.
Işıma Yoluyla (Radiation) Isının Yayılması:Radiation ısı transferi; ısının elektromanyetik dalgalar sonucu yayılmasıdır. Isı yayılımı elektro manyetik dalgalar sonucu oluştuğu için transfer ışık hızında ve direkt süzme şeklinde olur. (örnek güneş ışığı)
6.Yangının sınıflandırılması
Yangınlar Türk Standartlar Enstitüsü Tarafından TS 862 ile sınıflandırılmıştır.Her yangının oluşumu ve gelişimi farklıdır. Bu nedenle yangın yanıcı maddelerin fiziksel özelliklerine göre dört sınıfta incelenmektedir.
A Sınıfı Yangınlar :Artık olarak karbon tabakası bırakan ve genelde korlu olarak yanan katı yanıcı maddelerin tutuşması ile oluşan yangınlardır. Metallerin dışındaki yanıcı katı madde yangınları bu gruba girer. Odun, kömür, kağıt, tekstil maddeleri, kauçuk vb. A sınıfı yanıcı maddelerdir. Bu yanıcılar, için için yanma özelliğine sahiptirler. Yani yanma yüzeyde sınırlı olmayıp maddenin iç hücrelerine doğru devam etmektedir. Ancak naftalin, zift gibi yanarken eriyen ve A sınıfı içinde değerlendirilen yanıcılar da vardır. Bu tip yanıcılarda, yanma derinliklere nüfus etmeden yüzeyde başlar ve devam eder.
B Sınıfı Yangınlar Yanıcı sıvıların oluşturduğu yangınlar bu sınıfa girerler. Genellikle petrol ürünleri ve bitkisel yağların tutuşması sonucu oluşan yangınlardır. Ancak B sınıfı yangınlar, yanıcı madde özelliklerine göre kendi içinde de üç kategoride düşünülebilir.
Birinci kategoride su ile karışmayan ham petrol, benzin, gaz yağı, makine yağları, laklar vb. sıvıların oluşturduğu yangınlar yer alır.
İkinci kategoride su ile hemen karışan (suda çözülen) alkol vb. sıvıların oluşturduğu yangınlar yer alır.
Üçüncü kategoride ise katran, asfalt, gres vb. ağır yağların oluşturduğu yangınlar yer alır. B sınıfı yangınlarda yanma yüzeydedir. Yani yanan, ısınan sıvıdan çıkan buharlardır.
C Sınıfı Yangınlar Yanabilen gazların oluşturduğu yangınlar bu gruba girer. Bütan, eter, aseton, likit petrol gazı (LPG veya SPG ) hava gazı, doğal gaz vb. gaz yanıcılar bu sınıfa giren yanıcı maddelerdir. C sınıfı yangınlarda yanma gazın sızdığı yüzeydedir. Gaz basıncının atmosfer basıncından fazla olduğu yerlerde yanma bu şekilde devam eder. Gaz ve atmosfer basıncının eşit olduğu yerlerde yanma bütün bölgelerde devam eder. Gaz, depo vb. kapalı yerlerde ise bu durumda yanma bölgesindeki hızlı yanma basıncını yenecek açıklık (havalandırma) yoksa, patlama kaçınılmaz olur.
Elektrik ve elektronik yangınlarını da bu sınıfa dahil edebiliriz. Gerilim altındaki elektrikli cihazları, daha çok kablolar, şarteller, motorlar, elektrik arkları, tevzi tabloları, transformatörler ve trafolar bu tür yangınları meydana getirirler. Bu tür yangınlara müdahale edilmeden önce ilk yapılacak iş elektriğin kesilmesidir.
D Sınıfı Yangınlar :Özel yangınlar olarak da nitelendirilen D sınıfı yangınlar, gelişen teknoloji ile endüstriyel çevrede görülmektedir. Bu yangınlar magnezyum, alüminyum, sodyum, zirkonyum vb. hafif metallerin yanması ile oluşur. Madenlerin kızışması olarak da isimlendirilir.
7.Yangını söndürme
Yangını söndürmek, yangının oluşmasını ve devam etmesini sağlayan etkenlerden en az birinin ortadan kaldırılması ile mümkün olabilir. Şimdi bu etkenleri sırayla inceleyelim.
Yanıcı Maddeyi Yok Etmek Yanan maddenin, yani yangının yakıt kaynağının kesilmesi yok edilmesi gerekir. Örneğin orman yangınlarında, yangının önünü kesmek için bir takım ağaçları keserek alevin daha ötelere gitmesini engellemek. Bir başka örnek de yangın çıkan akaryakıt tankı içindeki yanıcı sıvıyı, önceden planlandığı gibi pompa ve motopomplar vasıtasıyla, emniyet tankına nakil etmektir. Bunun için, bu tür tesislerin kuruluş aşamasında yangın güvenliği de dikkate alınarak projelendirme ve tesisin yapımı ona göre olmalıdır.
Oksijenini Kesme (Boğma)
Yanmanın olabilmesi için ortamdaki oksijenin %16’nın üstünde olması gerekir. Yangını söndürmede de en etkili yollardan bir ortamdaki oksijen miktarını %16’nın altına düşürmektir. Genellikle kapalı mekanlarda çıkan yangınlarda bu yöntem etkilidir. Yangın başlangıcında ve küçük yangınlarda yanan cismin üzeri halı, kilim, toprak gibi maddelerle kaplanarak yanan kısmın hava ile irtibatı kesilmiş ve boğularak yangın söndürülmüş olur. Yangını boğma için çeşitli yöntemlerle kullanılır.
a) Stim (su buharı) : Stim olarak bilinen basınçlı su buharı, özellikle akaryakıt tankları ve deniz vasıtalarında yakıt tankları ve makine daireleri vb. yerlerde yangın meydana gelmesi halinde komple imha etmek için kullanılan bir söndürücüdür. Tabiki, bu yerlerde başka amaçlar için stim üretilmekte olup mevcut stimden yangın durumunda yararlanılır.
b) Pulvarize Su (Siprey-Fıskiye): Su pulvarize tabir edilen fıskiye şeklinde sıkılır. Su damlacıkları ile ortaya çıkan büyük yüzey alanları ısı alma kapasitesini artırır. Bir de yoğun bir sprey bulutu oluşturup, yanma bölgesi sınırlandırılabilirse, sızması muhtemel oksijeni azaltarak yanmayı yavaşlatacak veya tamamen söndürecektir. Pulvarize suyun diğer fonksiyonu, yanan yüzeyleri buhar bulutu oluşturarak kaplama, soğutma, boğma özelliğini göstermesidir.
c) Köpük : Köpük; foam denilen sıvının, özel cihazlar yardımı ile nitrojen (azot) veya su ile karıştırılmak suretiyle elde edilir ve istenilen bölgeye basınçla sıkılarak kullanılır. Esas olarak parlayıcı ve yanıcı sıvı yangınlarda kullanılır. Sıvı yüzeyini kaplayan köpük tabakası, hava ile irtibatı keser ve kararlılığına bağlı olarak buhar çıkmasını önler. Kazalar veya çeşitli arızalar sununda meydana gelen yakıt sızıntısı da hemen köpük püskürtmek suretiyle emniyet sağlanabilir.
Isıyı Düşürme (soğutma) :Yanmanın olması için üçüncü unsur ısıdır. Bir yangının yanıcı maddesi tutuşma sıcaklığının altına kadar soğutulabilirse yangın söner. Yangın söndürmede soğutucu olarak kullanılan birçok madde vardır. Bunlardan bazılarını açıklayalım.
a) Su : Su, mükemmel yangın söndürme özelliklerine sahip ve en ucuz söndürme maddesidir. Yangın söndürme açısından en yararlı özelliği, yanıcı maddeyi, yanması için gerekli olan sıcaklığın altına kadar soğutması, yani yangın üçgeni dediğimiz, üçgenin bir kenarı olan ısıyı yok etmesidir. Yangına uygulandığı zaman, yangının yüzeyini soğutur., alevlerle birleşen su damlacıkları, buhar haline dönüşüp, yangın bölgesine dağılarak oksijenin yerini alır ve kaplama hareketi yapar. Ancak söndürücü olarak kullanılan su, beraberinde bazı problemleri de getirir. Bu problemler: elektriği iletmesi, yangın çevresinde
bulunan yanmayan malzemelerin ıslanarak zarar görmesi.
b)Karbondioksit (CO2) : Karbonun tamamen yanması, kireç taşının asitle reaksiyona girmesi sonucu elde edildiği gibi, doğada serbest olarak bulunan bir gazdır. Karbondioksit yanmayan, birçok maddeyle reaksiyona girmeyen, havadan 1,5 kat daha ağır olan bir gazdır. Bu özellikler nedeniyle boğma ve soğutma özelliğine sahip bir yangın söndürücüdür.
8.Yangın söndürme cihazları:
Bir yangını kontrol altına almak veya söndürmek maksadıyla kullanılan değişik yangın söndürme cihazları vardır. Bunlardan bazıları, kuru kimyasal tozlu yangın söndürme cihazı, karbondioksitli yangın söndürme cihazı, halojenli yangın söndürme cihazları
B-PARLAMA-PATLAMA
Parlama:
Kolay alev alabilen maddelerin (parlayıcı maddeler) belli oranda hava ile homojen karışımları, çok kolay alev alarak yanmasına sebep olurlar (benzin buharı) . Bu tür yanma olayına parlama denir.
Normal şartlar altında buharlaşabilen veya gaz halinde bulunan ve tutuşma noktası (alev alma sıcaklığı) düşük olan sıvı ve gazlara parlayıcı madde denir. Parlayıcı sıvılar kolayca tutuşur, güç söndürülür ve büyük hızla yanarlar
Parlama noktası:
1)Parlayıcı sıvıların hemen sıvı yüzeyinde veya kaplarının içinde hava ile tutuşabilir yeterli buhar çıkardıkları en düşük sıcaklıktır.
2)Parlama noktası : Havadaki uçucu yanabilen madde buharlarının bir alevle teması sırasında tutuşabildiği en düşük sıcaklıktır
Parlama noktası düştükçe maddenin tutuşması kolaylaşır. Örneğin parlama noktası -400 C olan benzin parlama noktası 1110C olan etilen glikol (antifriz) den çok daha fazla parlayıcıdır.
Patlama:
Çok hızlı bir gaz genişlemesi ile ve genellikle ısı açığa çıkmasıyla meydana gelen bir kimyasal reaksiyon veya değişimdir. Patlama çevresindeki ortamda bir şok dalgası oluşturur.
Genel olarak patlamalar kapalı yerlerde meydana gelir. Kapalı bir yerde bir tank içerisinde veya bir bina içerisinde yanabilecek bir gaz veya parlayıcı sıvı buharı olduğu zaman, çok küçük bir kıvılcım ile tutuşur. Alev tutuşma noktasından başlayarak süratle kapalı hacım içinde yayılır. İçeride bulunan gazın sıcaklığı artar ve gaz genleşir. Genleşen gaz ileriye doğru basınç dalgaları şeklinde hareket ederek alevin önündeki gazı sıkıştırır ve gaz sıkışma sonucu daha fazla ısınır. Alev bu sıkışan bölüme ulaştığı zaman burada da büyük bir hızla yanmaya devam eder. Yanmanın olduğu yer kısmen veya tamamen kapalı olduğu için, yanmanın en yüksek hıza eriştiği zaman patlama olur
Toz ve halindeki katı parçacıkların da havayla (oksijenle belirli oranları patlayıcıdır. Eğer ateşleyici bir kaynak varsa bu parçacıklar patlama ile yanmaya başlarlar ve civardaki toz ve hava karışımlarını da ateşleyerek seri patlamalar haline dönüşebilirler.
Bir tozun patlaması için yanabilir olması gerekir ancak her yanıcı toz patlar anlamına gelmez. Patlama içinde parlamada olduğu gibi belirli konsantrasyon limitleri vardır ki buna patlama aralıkları denir. Bu aralıkların altındaki ve üstündeki konsantrasyonlarda patlama olmaz.
Tanımlardan da anlaşıldığı gibi maddelerin yanma ve patlama özellikleri onların alev alma noktalarına yani parlama noktalarına bağlıdır. Parlama noktaları önemlidir çünkü sıvının kendisi değil buharı yangın tehlikesini yaratır.
Parlama noktası düştükçe yangın tehlikesi artar. Atmosfer sıcaklığından daha düşük parlama noktasına sahip sıvılar ısının etkisi ile büyük miktarlarda buhar oluştururlar.
Parlama (Patlama) limitleri
Yanıcı veya parlayıcı sıvıların buharları hava ile uygun oranlarda biriktiğinde ve ortamda bir tutuşturma kaynağı varsa hızlı bir yanma veya patlama olur. Bu uygun orana parlama aralığı veya patlama aralığı denir.
Parlama Alt limiti (LFL) (Bazen alt patlama limiti olarak da ifade edilir. LEL) : Havadaki buhar yüzdesinin bir yangın veya patlama oluşturması için gerekli olan en alt seviyesidir. Bunun altındaki konsantrasyonlarda yakıt (madde) yeterli olmadığından yangın olmaz ve karışım bu anlamda fakir karışım olarak nitelendirilir
Parlama Üst limiti (UFL) (Bazen üst patlama limiti olarak da ifade edilir. UEL) Havadaki buhar yüzdesinin bir yangın veya patlama oluşturması için gerekli olan en üst seviyesidir. Bunun üstündeki konsantrasyonlarda hava (oksijen) yeterli olmadığından yangın olmaz ve karışım bu anlamda zengin karışım olarak nitelendirilir.
Parlayıcı sıvılar
Oda sıcaklığında parlayabilen buhar veren sıvılara parlayıcı sıvılar denir. Benzen, gazyağı, toluen, propanal ve pestisitlerde kullanılan çok değişik organik çözücüler buna örnektir.
Parlayıcı gazlar
Sanayide yaygın olarak kullanılan gazların pek çoğu (asetilen, hidrojen, metan gibi) oksijenle yeterli oranda karışmışlarsa ve bir ateşleme kaynağı varsa patlamaya neden olurlar.
Basınç altında sıkıştırılmış gazlar (Sıkıştırılmış petrol gazları, C3H8, C4H10 ve O2, C2H2, H2 gibi)da ayrıca dikkat edilmesi gereken kimyasallardır. Eğer sıkıştırıldıkları kaplar içerisinde ısıtılırlarsa kabı parçalayacak hacme ulaşabilirler. Bu gazlar parlayıcı ve patlayıcı olduklarından yangın ve patlamalara neden olabilirler.
Parlayıcı katılar
Kendiliğinden reaksiyona giren veya sürtünme ile yanabilen katı haldeki kimyasallar vardır. Kükürt ve kırmızı fosfor bunlar arasında en yaygın olarak bilinenlerdir. Azocarbamides, benzene sulphohydrazine ve diazonium tuzları kendiliğinden reaksiyona giren kimyasallardır.
Parlayabilen katıların pek çoğu yanma sonucu ortama zararlı gazlar yayarlar. Örneğin yanan kükürt ve kırmızı fosforun buharları toksik ve aşındırıcıdır.
Isı, asitler, bazlar ağır metal birleşikleri gibi katalitik kirliliklerle temas etme, sürtünme veya çarpma gibi etkenler kendiliğinden reaksiyona giren katı kimyasalların kimyasal ayrışmasına (Decomposition) sebep olabilirler ve bu kimyasal ayrışma sonucu toksik gaz ve buharlar yayabilirler.
Bazı katı kimyasallar bir kere ateşlenince hızla yanarlar Örneğin magnezyum ateşlenirse yanmaya başlar ve söndürmesi de son derece zordur.
Patlayıcı maddeler:
Isı, çarpma, sürtünme vb etkiler sonucunda çok hızlı kimyasal reaksiyona girerek ısı ve gaz meydana getirerek kimyasal değişime uğrayan veya yanan maddelerdir. Patlama sonucu tamamen daha kararlı madde veya büyük ölçüde başlangıçtaki maddeden hacim olarak çok daha büyük gaz meydana gelir.
Kimyasal karışımlar
Bazı kimyasalların karışımlarının ortaya çıkardıkları risk bu iki kimyasalın tek tek etkilerinden daha fazla olabilir. Reaksiyon sonucu meydana gelen kimyasalın parlama noktası ve kaynama noktası her bir kimyasaldan düşük olabilir ve daha kolay parlayıcı buharlar çıkarıp daha düşük sicaklıkta parlama ve patlamaya neden olabilirler. Ayrıca bu reaksiyon sonucu meydana gelen ısı ortamda bulunan diğer kimyasalların da parlama noktasına ulaşmasına neden olabilir.
Bu nedenle bazı kimyasalların bir arada bulundurulmaması ve birbiriyle temas ettirilmemesi gerekmektedir. Örneğin Potasyum ile Su, karbon tetraklorür, halojenli alkanlar, karbon dioksit, halojenler gibi. Bu kimyasallar için örnekler aşağıda verilmiştir.
Madde Adı Birbiri ile temas etmemesi gereken kimyasal maddeler
Asetilen Klor, brom, flor, bakır, gümüş, civa.
Amonyak Civa (Mesela manometredeki civa), klor, kalsiyum hipoklorür, iyot, brom, hidrojen florür
Potasyum – Su, karbon tetraklorür, halojenli alkanlar, karbon dioksit,
halojenler.
Suyla temas ettiklerinde parlayıcı gaz yayan maddeler
Bazı maddeler parlayıcı olmadıkları halde suyla temas ederlerse kolaylıkla parlayabilen gazlar açığa çıkarabilirler. Potasyum sodyum ve alaşımları, alkali metal alaşımları, çinko tozları, alüminyum, magnezyum parçacıkları (powders) ve bazı metal hidritleri bu tür maddelere örnektir. Örneğin kalsiyum karpit suyla temas ederse çok parlayıcı olan asetilen açığa çıkar. Sodyum suyla temas ederse hidrojen açığa çıkar reaksiyon çok şiddetlidir ve hidrojenin ateşlenmesi için yeterli ısıyı açığa çıkarır. Hidrojen patlayarak yanar ve diğer metallerin de yanmasına neden olabilir. Bu sınıfa giren maddeler insan vücudunun nemi ile de reaksiyona girip yanıklara neden olabilirler.
Suya duyarlı maddeler
• Lityum,
• Sodyum,
• Potasyum,
• Kalsiyum,
• Rubidyum,
• Sezyum vb.leridir.
Oksidan kimyasallar
Kloratlar, kloritler, nitratlar, nitritler kromik asit, Oksidan maddeler yapılarında oksijen bağı bulundururlar ve ısı veya sürtünme ile bu oksijeni açığa çıkarırlar. Açığa çıkan bu oksijen diğer kimyasallarla birleşebilir veya başlamış bir yangını genişletebilir. Bu tür kimyasallar en ufak bir kirlilik karşısında da bozunmaya uğrayabilirler. Başlangıçta yavaş olan bu reaksiyon zamanla hızlanır. Bu maddeler bozunma sonucu toksik ve aşındırıcı gazlar da açığa çıkarabilirler. Örneğin azot oksit gibi. Organik peroksitler bu sınıf içinde en riskli grubu oluştururlar kesinlikle yanıcı maddelerle bir arada bulundurulmamaları gerekir. Çarpma ve sürtünme ile de kimyasal bozunmaya uğrarlar. Ayrıca toksiktirler, alerjik reaksiyonları hızlandırırlar ve gözlere zarar verirler.
Oksidan maddeler aşağıda verilmiştir.
• Peroksitler,
• Oksitler,
• Permanganatlar,
• Kloratlar,
• Perkloratlar,
• Persülfatlar,
• Organik ve inorganik nitritler,
• İyodatlar,
• Bromatlar.
C-KİMYASALLARIN GÜVENLİK RİSKLERİNİ KONTROL ALTINA ALMAK
Kimyasalların neden oldukları yanma, parlama patlamanın kontrol altına alınmasında belirli etmenler vardır, bu etmenlerin bilinmesi zarar veya hasarın kontrol altına alınmasında da önemlidir. Bu kaynakların kontrol altına alınması için, yeterli havalandırma sağlanması, depolama ve kullanımda kimyasalların özelliklerine göre işlem yapılması gerekmektedir.
1. Etmen; Parlama (alevlenme) sıcaklığı
Kimyasallar için karakteristik olan alev alma veya parlama noktasıdır. Aşağıda bazı kimyasalların parlama noktaları verilmiştir.
Benzin -430 C
Aseton -190
Gazyağı 430C
2. Etmen: Fiziksel koşullar; Bu kimyasalın depolama koşulları, kullanım koşulları, fiziksel hali (katı, sıvı, gaz, ortama dağılmış, toz, duman, buhar buğu halinde olup olmadığı, basınç altında, büyük yüzeyler halinde bulunup bulunmadığı gibi) Kimyasalın parlama noktasına ulaşabileceği koşullardır.
Örneğin gazyağı eğer atomize halde bulunursa alevlenme noktasından daha düşük sıcaklıkta da parlayabilen buharlar üretir.
Diğer bir etken kimyasalların birbirini etkileme riskidir. Ortam bir kimyasalın alevlenme noktasına kadar ısınması için yeterli olmayabilir ama bu kimyasalın yakınında bulunan ve alevlenme noktası düşük başka bir kimyasal için uygun olabilir. Bu durumda ikinci kimyasal yanarak ortama ısı yayabilir ve bu suretle diğer kimyasalın da alevlenme noktasına ulaşmasına neden olabilir. Bu nedenle zararlı kimyasalların depolanması çok önemlidir.
Diğer önemli bir nokta pek çok kimyasalın buharlarının havadan ağır olmasıdır. Örneğin gazyağı, asetilen ve karbon monoksitin buharları havadan ağırdır ve bu nedenle çok geniş bir mesafeye yayılarak çalışma yerinin çok uzağında, bodrum niteliğindeki yerlerde parlayacak konsantrasyona ulaşabilirler. Yangın ve parlama ile mücadelede bu hususlarda dikkate alınmalıdır.
3. Etmen :Tutuşturucu kaynakları
1-Elektrik akımı
a) Direnç: eğer bir telin üzerinden geçen akım geçmesine engel olacak bir dirençle karşılaşırsa teli ısıtarak veya kısa devre yaparak ısı kaynağı yaratabilir
b) Elektrik arkı: elektrik akımının bir noktadan başka noktaya atlaması ile ark oluşur. Anahtarlarda oluşan ark gibi bu ark da parlayıcı sıvıları ateşlemeye yeter.
c) Elektrik kıvılcımı da parlayıcı buharların ateşlenmesi için yeterli bir kaynaktır.
d) Statik Elektrik: İki farklı yüzeyin birbirine sürtünmesi, sıvıların bir kaptan diğerine boşaltılması statik elektrik kaynakları arasındadır. Parlayıcı sıvıların boşaltımı sırasında kaplar topraklanmazsa veya birbiriyle bir iletken vasıtasıyla bağlanmazlarsa parlayıcı sıvılar için ateşleme kaynakları haline gelirler.
e) Kendiliğinden yanma:Bazı kimyasallar açıkta bırakılınca havanın oksijeni ile oksitlenirler ve bu reaksiyon sonucu ısı açığa çıkarırlar ve buya yangına sebep olabilir.
f)Sürtünme:İki yüzey birbirine sürtündüğünde ısı açığa çıkabilir. Bu ısı da parlayabilen buharların kolaylıkla parlayıp yanması için zemin hazırlar. Örneğin iki metal sürtünürse böyle bir ısı meydana gelebilir bu nedenle bu metal yüzeylerin yağlanması gerekebilir. Sürtünme sonucu sadece ısı yükselmesi değil kıvılcımda çıkabilir.
g) Radyant ısı:Isınan yüzeylerden yayılan ısı, direk güneş ışığı, veya plastik veya camdan yansıtılan güneş ışığı kimyasalların parlayabilen buharlarının ortaya çıktığı ısıya ulaşmasına ve bu buharların parlamasına ve yanmasına uygun zemini hazırlayabilir.
h) Açık alev:Sigara, kibrit, kaynak içten yanmalı motorlar gibi açık alev üreten kaynaklar da parlama ve yanmaya neden olabilirler.
4. Etmen Oksijen kaynakları.
Yanmanın üçüncü elementi oksijendir. pek çok yakıt için % 15 lik oksijen yanma için yeterlidir. Havadaki oksijenin % 21 olması yanma ve parlama için yeterli ortamı oluşturur. Bunun dışında kaynakçılıkta kullanılan oksijen üreteçleri, ısınınca oksijen veren kimyasallar da yarı kaynaklardır.
D-TANIMLAR
Kendiliğinden yanma: İlave bir ısı veya alev kaynağı olmadan yanmaya denir.
Yanma noktası: Alevin sürekliliğini kendi kendine sağladığı sıcaklığa yanma noktası denir. Böylece alev sıvı buharının sürekli yanmasını sağlar. Parlama noktasında alevin kalıcı olması gerekmez, Yanma noktası genellikle parlama noktasının birkaç derece üzerinde bir sıcaklıktır.
Yürürlükteki yönetmeliğimizde parlama noktası 550C‘e kadar olanlar parlayıcı (alevlenebilir) sıvı olarak kabul edilmiştir
Buhar yoğunluğu: Parlayabilen buharın havaya göre ağırlığıdır. Yüksek yoğunluktaki buharlar daha tehlikelidir çünkü tabanda ve tabandaki boşluklarda birikirler.
Buhar basıncı uçucu sıvının birim alana yaptığı basınçtır. Buhar basıncı sıvının buharlaşma eğiliminin ölçümüdür . Buhar basıncı arttıkça uçucu sıvı miktarı artar ve sıvı daha fazla buharlaşır.
Kaynama noktası: Maddenin kaynadığı veya sıvıdan buhara veya gaz fazına geçtiği ve yüzeyde buhar kabarcıkları oluşturduğu sıcaklıktır. Başka bir değişle meydana gelen buhar basıncının atmosfer basıncına eşit olduğu sıcaklıktır. Atmosferik basıncı azaltıp çoğaltarak sıvının kaynama noktasını değiştirmek mümkündür. Kaynama noktasında ki 1 gram maddenin sıvı halinden gaz haline geçmesi için gerekli olan ısı miktarı o maddenin potansiyel buharlaşma ısısıdır.
Kritik Sıcaklık: Basınç altındaki gazın, sıvılaştırılabildiği sıcaklık derecesidir. Bunun üzerindeki sıcaklıkta sadece basınç uygulayarak gazı sıvı hale getirmek mümkün değildir.
Kritik Basınç: Kritik sıcaklıktaki gazla sıvının denge halinde olduğu basınçtır
EINECS : Kimyasal maddelerin Avrupa envanteri.
CAS : Kimyasal maddelerin servis kayıt numarası. .
TWA : : 8 saatlik belirlenen referans süre için ölçülen veya hesaplanan zaman ağırlıklı ortalama.
STEL :Başka bir süre belirtilmedikçe, 15 dakikalık bir süre için aşılmaması gereken maruziyet üst sınır değeri.
mg/m3 :20 OC sıcaklıkta ve 101,3 KPa. (760 mm cıva basıncı) basınçtaki 1 m3 havada bulunan maddenin miligram cinsinden miktarı.
ppm :1 m3 havada bulunan maddenin mililitre cinsinden miktarı (ml/m3).
Patlayıcı ortam: Yanıcı maddelerin gaz, buhar, sis ve tozlarının atmosferik şartlar altında hava ile oluşturduğu ve herhangi bir tutuşturucu kaynakla temasında tümüyle yanabilen karışımıdır
Sinonimler: Bir kimyasalı tanımlamak için kullanılan kimyasal ve ticari isimlerdir.
Gaz: Normal sıcaklık ve basınç altında (25 °C sıcaklık ve 760 mm Hg basıncında) sabit bir şekli ve belirli bir hacmi olmayıp sınırsız olarak yayılabilen ve basınç artması veya sıcaklık azalmasının etkisi ile sıvı veya katı hale getirilebilen maddelerdir.
Buhar: Normal olarak sıvı veya katı halde olup, basınç artmasıyla veya sıcaklığın azalmasıyla tekrar sıvı veya katı hale gelebilen maddelerin gaz halleridir,
Toz: Kömür, hububat, ağaçlar, mineraller, metaller, cevherler ve maden ocaklarından çıkarılan taşlar gibi organik veya inorganik maddelerin doldurulma ve boşaltılmaları, taşınmaları, delinmeleri, taşa tutulmaları, çarpılmaları, püskürtülmeleri, öğütülmeleri, patlamaları ve dağıtılmaları ile meydana gelen ve kendisinden hasıl oldukları maddelerle aynı bileşimde olan veya olmayan ve hava içerisinde dağılma veya yayılma özelliği gösteren 0,5-150 mikron büyüklükte olan katı parçacıklardır.
Lif: İnorganik (mineral) ve organik (bitkisel, hayvansal) menşeli tabii ve suni iplik şeklindeki katı ve dayanıklı maddelerdir.
Duman: Genel olarak erimiş haldeki metallerin gaz haline dönüşmesi yahut yakıtların veya diğer organik maddelerin tam yanması sonucu hasıl olan gazların yoğunlaşmasından meydana gelen ve asıl maddeden kimyasal bakımdan farklı bulunan süspansiyon halindeki katı parçacıklardır
Sis: Maddenin gaz halden sıvı hale geçmesi veya suda çözülmesi veya pülverizasyon, köpürme ve sıçrama gibi nedenlerle mekaniksel olarak dağıtılması sırasında havada meydana gelen damlacıklardır,
Sıvılaştırılmış petrol gazları ile ilgili tanımlarda geçen;
Gaz: petrol menşeli fiziksel hali gaz olan hidrokarbonlardan propan, propilen, normal bütan ve izo-bütan,bütilen bileşiklerini veya bu bileşiklerin karışımlarını,
Sıvı: petrol ve maden kömürü menşeli parlayıcı sıvıları ve bunların karışımlarını,
Sıvılaştırılmış petrol gazları (S.P.G.); sıvılaştırılmış propan, propilen, normal-bütan, izo-bütan ve bütilen bileşiklerini veya bu bileşiklerin karışımlarını ifade eder.
hüseyin bey merhaba su bazlı imalat yapan bir boya sanayinin risk analizi raporu hazırlayacağım kullanılan kimyasallar hakkında herhangi bir msds bulamadım hangi tür kimyasal kullandıklarını da sorduğumda kalsit, natrosol, texsanol, b.glikol,mono etilen köpük kesici, calgon, ıslatıcı, pwa , titanium kullandıklarını söylediler bunlar hakkında güvenli bir bilgiye nereden ulaşabilirim bulduklarımın çoğu ingilizce bende çevirmeye çalışıyorum bir kısmını bulamadım yardımcı olursanız sevinirim teşekkürler
saygılar.......
 

Hüseyin KORKMAZ

Deneyimli Üye
TÜİSAG Üyesi
Katılım
28 Ara 2011
Mesajlar
508
Tepki puanı
1,476
Medeni hal
Belirtilmedi
Meslek
Uzman (B)
hüseyin bey merhaba su bazlı imalat yapan bir boya sanayinin risk analizi raporu hazırlayacağım kullanılan kimyasallar hakkında herhangi bir msds bulamadım hangi tür kimyasal kullandıklarını da sorduğumda kalsit, natrosol, texsanol, b.glikol,mono etilen köpük kesici, calgon, ıslatıcı, pwa , titanium kullandıklarını söylediler bunlar hakkında güvenli bir bilgiye nereden ulaşabilirim bulduklarımın çoğu ingilizce bende çevirmeye çalışıyorum bir kısmını bulamadım yardımcı olursanız sevinirim teşekkürler
saygılar.......

Merhaba

Üreticilerinden yani tedarikçinizden bunların türkçe olanlarını temin edebilirsiniz. Eğer ithal bir ürünse bu dökümanın türkçe versiyonunu size vermek zorundalar.
 
Üst
!!! Reklam Engelleyici Tespit Edildi !!!

Reklam Engelleyici Kulladığınız Tespit Edildi !

Sitemiz geçimini reklam gelirlerinden kazanmaktadır. Bundan dolayı Ad Block gibi reklam engelleyicilerin kullanılmasına izin verilmemektedir. Anlayış göstererek bu site için reklam engelleyicinizi devredışı bıraktığınız için şimdiden teşekkür ederiz.

Devredışı bıraktım, siteyi gezmeye devam edebilirim.