İŞVEREN VE ARACILARLA/TAŞERONLARLA İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

Mustafa ESEN

Paylaşımcı Üye
TÜİSAG Üyesi
Katılım
31 Ocak 2012
Mesajlar
238
Tepki puanı
425
Meslek
Uzman (C)
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu 2010/21-739 E.N, 2011/5 K.N.
İlgili Kavramlar
İŞ KAZASI
TAZMİNAT SORUMLULUĞU
ÜST-ALT İŞVEREN
Özet
SÖZLEŞMENİN NİTELİĞİNE GÖRE, ANKARA TİCARET ODASI 'NIN DİĞER DAVALI TEMİZLİK FİRMASINA İŞİN TAMAMINI DEVRETMEDİĞİ, YAPILACAK HER TÜRLÜ TEMİZLİK, PERSONEL DURUMLARI VE BENZERİ İŞLERİN TAKİP VE KONTROLÜNÜN ATO İDARİ İŞLER MÜDÜRLÜĞÜ'NCE YERİNE GETİRİLECEĞİ VE DOLAYISI İLE ATO'NUN ÜST İŞVERENLİK SIFATININ DEVAM ETTİĞİ ANLAŞILDIĞINDAN; DAVALILARDAN ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI 'NIN ASIL İŞVEREN OLDUĞUNUN KABULÜ İLE DAVACI SİGORTALI İŞÇİNİN MANEVİ ZARARINDAN ALT İŞVEREN ŞİRKET İLE BİRLİKTE DAVALI ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI 'NIN DA MÜŞTEREK VE MÜTESELSİLEN SORUMLU TUTULMASI GEREKİR.
İçtihat Metni
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Ondördüncü İş Mahkemesi) nce maddi tazminat davasının reddine, manevi tazminat davasının kabulüne dair verilen
05.03.2008 gün ve 2003/109 E-2008/172 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi'nin 05.02.2009 gün ve 2008/8645 E-2009/1395 K. sayılı ilamı ile;
("1- Dosyadaki yazılara/ toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacı ile davalılardan A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic.ltd. Şti.'nin tüm temyiz itirazlarının reddine,
2- Davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı'nın temyizine gelince;
Dava, davalılardan A... Tem. Güv. Hiz. Tur, ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti/nin diğer davalı Ankara Ticaret Odası Başkanlığından aldığı temizlik işinde çalışan davacının, 04.09.2002 tarihinde, cam silme işini yapmaya başlaması, ancak camın dışına çıkması, çıktığı yerin kaygan olması ve emniyet kemeri kullanmaması nedeniyle üçüncü kattan aşağı düşmesi sonucu meydana gelen iş kazasında, %37,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğraması sonucu maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı taraflar arasındaki sözleşmenin bir eser sözleşmesi niteliğinde olmadığı, davalı Ankara Ticaret Odası Başkanlığının asıl işveren sıfatıyla iş kazasından diğer davalıyla birlikte sorumlu olduğu gerekçeleriyle davacının maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin kabulü İle 12.000,00 YTL manevi tazminatın 04.09.2002 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsiien tahsiliyle davacıya verilmesine karar verilmiş ise de, davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı hakkında kurulan hüküm doğru değildir.
Gerçekten, bir iş kazası sonucu zarara uğrayan işçinin veya hak sahiplerinin tazminat davası, İşveren veya kusurlu üçüncü kişilere karşı yöneltilir. Bundan başka, aracı olarak nitelendirilen kişilerce işe alınan İşçilerin uğrayacakları zarardan dolayı asıl işverenin aracı ile birlikte sorumlu olacağı, olay tarihinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasa'nın 1. maddesi gereğidir.
Somut olayda çözümlenmesi gerekli sorun, davalılardan A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti. ile davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı arasındaki hukuki ilişkinin işveren-aracı veya üst-alt işveren biçiminde olup olmadığıdır. Üst-alt işveren arasındaki ilişkinin bireysel iş hukukundaki sonuçlan, 1475 sayılı eski İş Kanunu'nun i. maddesinde, 4857 sayılı yeni İş Kanunu'nun 2. maddesinde; sigorta ilişkisi de 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 87. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanunu'nun l/son ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 87/2. maddesindeki açıklamalar ışığında aracıdan (taşerondan) söz edebilmek için öncelikle üst işveren ve bunun tarafından ortaya konulan bir iş olmalı ve görülmekte olan bu işin bölüm ve eklentilerinden bir iş alt işverene devredilmelidir. Buna karşın bir işin bütünüyle bir işverene devri durumunda veya anahtar teslimi denilen biçimde işin verilmesi durumunda artık üst-alt işveren ilişkisi söz konusu olamaz.
506 sayılı Yasa'nın 87/2. maddesinin "aracı" olarak nitelediği üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında, alt işveren, taşeron, tali İşveren, alt müteahhit, alt ısmarlanan vb. adlarla anılmaktadır.
Ekonomide yaşanan yoğun rekabet ortamı ve teknolojide ulaşılan seviye, tüm alanlarda uzmanlaşmaya giderek hızlı, kaliteli ve daha uygun maliyetli mal ve hizmet üretimini zorunlu kılmaktadır. Bu gereksinime paralel olarak yeni üretim ve çalışma ilişkileri ortaya çıkmıştır.
Bunlardan, asıl işverenin yanında "taşeron" olarak adlandırılan başka işverenlerin de işyerinden iş almaları ve kendi sigortalılarını çalıştırmaları ile uygulama kazanmış olan "asıl işveren-alt işveren" İlişkisini Sosyal Sigortalar Kanunu açısından ele alan, 506 sayılı Yasa'nın 87. maddesi hükmü, tıpkı 1475 sayılı İş Kanunu'nun l/son ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2/6. maddelerinde olduğu gibi aracının yanında asıl İşvereni de sorumlu tutan bir içerik taşımaktadır. Amaç, sigortalının sosyal güvenlik hakkının yanında, halefi konumundaki Sosyal Sigortalar Kurumu'nun prim tahsilatının, alt işverenin yanında asıl işverenin de sorumluluğunu öngören düzenlemelerle güvence altına alınmasını sağlamaktır.
Üçüncü kişinin aracılığı başlıklı, 506 sayılı Yasa 87. maddesi "sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir." hükmünü içermektedir. Bu hüküm ile asıl işverenin sorumluluğunun kapsamı belirlenmeye çalışılmıştır.
506 sayılı Yasa'ya göre, aracıdan söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından ötürü sorumlu tutabilmek için, maddenin tanımından ortaya çıkan birtakım zorunlu unsurlar bulunmaktadır. Aracı kavramı her şeyden önce, bir asıl işverenin varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmeyi ve nihayet asıl işverene ait işyerinde veya işyerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmayı gerektirir. Asıl işverenle, aracı arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin önemi yoktur. Önemli olan yön, asıl işverene ait işin aracı tarafından yapımının sağlanmasıdır.
Aracının asıl işverenden bir bölüm iş alması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırması, aracı kavramının belirleyici özelliğini oluşturmaktadır. Aracı her şeyden önce bir "asıl işveren"in varlığını zorunlu kılmaktadır. Maddede belirtilen koşullardan birisinin dahi yokluğu durumunda aracıdan söz edilemez.
İşveren, 506 sayılı Yasa'nın 4/1. maddesinde, "...bu Kanun'un 2. maddesinde belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek ya da tüzel kişi...", 1475 sayılı İş Kanunu'nun 1/1. maddesinde "bir hizmet akdine dayanarak ... işçi çalıştıran tüzel veya gerçek kişi...", 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinde ise "bir iş sözleşmesine dayanarak ... işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi, yahut tüzel kişiliği olmayan kurum veya kuruluşlar..." olarak tanımlanmakta olup, işveren niteliği işçi çalıştırmanın doğal sonucudur. Yasanın tanımından hareketle, "asıl işveren-alt işveren" ilişkisi için, işyerinde iş sahibinin de işçi çalıştırıyor olması koşulu aranır. Sigortalı çalıştırmayan "işveren" sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, 506 sayılı Yasa anlamında bir alt işverenlik, dolayısıyla dayanışmalı sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Benzer şekilde, işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek, ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasa'nın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır. Burada önemli olan yön, "devir" olgusunun somut olayda gerçekleşmesidir. Bu kapsamda, devirden amaçlanan, yapılmakta olan işin, bölüm ve eklentilerinden tamamen bağımsız bir sonuç elde etmeye yönelik, işi alana bağımsız bir işveren kimliği kazandıracak bir işin devridir. Ekonomik olarak birbirleriyle bağlantılı bulunsalar da, bu işyerleri bağımsız sonuç elde etmeye yöneliktirler. İşin devri söz konusu değilse, bu kişiler işveren vekili olarak kabul edilebilecek, bu durumda Yasa'nın öngördüğü ödevlerden, işi bölüp dağıtan iş sahibi, işveren niteliği ile sorumlu olacaktır.
Diğer işyerlerinde sigortalı çalıştırması nedeniyle "işveren" sıfatına sahip olan kimse de, işverenlik sıfatına (devredilen iş dolayısıyla) sahip olmadığı için, asıl işveren olarak sorumlu bulunmayacaktır.
Aynı şekilde, işi alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı çal işti rmayıp, tek başına ya da ortakları ile işi yürüten kişi alt işveren olarak nitelendir ilemeyecektir. Bu kişinin diğer birtakım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise bulunmamaktadır.
Yasa, alt işverenlik için, bir işte, bîr işin bölüm ya da eklentilerinde işverenden iş almayı aramaktadır. 87. madde anlamında aracıdan söz edebilmek için, aracının aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi ya da yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Bir diğer anlatımla, bir işverene ait işyerindeki üretim sürecine, başka bir işverenin dahil olması durumunda "aracıdan" söz edilebilecektir. Bu anlamda bir bağlantının varlığı için, işyerinde üretilen mal ya da hizmetin niteliğine bakılması gerekir.
Asıl işverenden alınan iş onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak işi alanın adına tescil edilmiş ise, işi alan kimse kural olarak alt işveren değil, işveren sayılır (A. Can TUNCAY: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, İstanbul, 2002, B. 10, s. 207). Bu noktada belirleyici yön, yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, 506 sayılı Yasa uygulaması yönünden aracıdan söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. Aracının aldığı iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşıyorsa, işveren üçüncü kişinin aracılığı nedeniyle doğan ödevlerden sorumlu tutulamaz (Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 14.10.1996 gün ve E: 3281, K: 5643 sayılı kararı). Nitekim, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesinin 13.09.2001 gün ve E: 4151, K: 5593 sayılı kararında da, sadece işyerinin temizlenmesi işini alan temizlik şirketinin aracı niteliği kazanmadığından, asıl İşverenin temizlik şirketinin borcundan ötürü Kuruma karşı teselsül hükümleri uyarınca sorumlu tutulamayacağı belirtilmiştir.
Somut olayda, davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı'nın temizlik hizmetlerinin davalılardan A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti. tarafından yapılmakta olduğu ve davacının da davalılardan A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tİc. Ltd. Şti.'nin işçisi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı'nın faaliyet alanı ile hizmet binasının temizlenmesi işinin birbirinden bağımsız ve ayrı işler olması ve temizlik İşinin bütünüyle diğer davalı A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti.'ye verilmesi nedeniyle davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı İle temizlik işini üstlenen A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti. arasında alt üst İşveren ilişkisinin bulunmadığı ortadadır. İşin tamamı devrolunduğunda devreden kişinin işverenlik sıfatı devam etmediğinden, 1475 sayılı İş Kanunu'nun l/son maddesi gereğince sorumluluğu bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.04.2001 gün ve 2001/10-309-332 sayılı ilamı, 02.06.2004 gün ve 2004/21-326-328 sayılı ilamı, 05.05.2004 gün ve 2004/10-233-262 sayılı ilamı ile 20.12.2006 gün ve 2006/21-796-812 sayılı ilamında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hükünrkurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı'nın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.")
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden; Davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası sonucu maluliyetten kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir,
Davalılardan A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti.'nin diğer davalı Ankara Ticaret Odası Başkanlığından aldığı temizlik işinde çalışan davacı, 04.09.2002 tarihinde, cam silme işini yaparken camın dışına çıkması, çıktığı yerin kaygan olması ve emniyet kemeri kullanmaması nedeniyle üçüncü kattan aşağı düşmesi sonucu meydana gelen iş kazasında, %37,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğramış; eldeki tazminat davasını açmıştır.
Mahkemece, davalı taraflar arasındaki sözleşmenin bir eser sözleşmesi niteliğinde olmadığı, davalı Ankara Ticaret Odası Başkan lığı'nın asıl İşveren sıfatıyla iş kazasından diğer davalıyla birlikte sorumlu olduğu gerekçeleriyle davacının maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin ise kabulü ile 12.000,00 YTL manevi tazminatın 04.09.2002 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hükmü taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Özel Daire'ce; davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkan lığı'nın faaliyet alanı ile hizmet binasının temizlenmesi işinin birbirinden bağımsız ve ayrı işler olması; temizlik işinin bütünüyle diğer davalı A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti.'ye verilmesi nedeniyle davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı ile temizlik işini üstlenen A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti. arasında alt üst işveren ilişkisinin bulunmadığı; işin tamamı dev-rolunduğunda devreden kişinin işverenlik sıfatı devam etmediğinden, 1475 sayılı İş Kanunu'nun l/son maddesi gereğince sorumluluğu bulunmadığı gerekçeleri ile davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı yönünden kurulan hüküm bozulmuş; davacı ile diğer davalının temyiz İtirazları ise reddedilmiştir.
Mahkeme, önceki kararında direnmiş; hükmü davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı Ankara Ticaret Odası Başkanlığı'nın sorumluluğunun tespitine yönelik olarak davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, iş kazasının meydana geldiği 04.09.2002 tarihinde yürürlükte bulunan halen mülga 1475 sayılı İş Kanunu'nun "Tarifler" başlıklı l/son maddesinde bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu Kanun'dan ve iş akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işverenin de sorumlu olacağı, düzenlemesi yer almaktadır. 1475 sayılı Kanun'da alt işverene verilen işin mutlaka işyerindeki üretim veya faaliyet süreci içerisinde bir iş olacağına ilişkin bir açıklık da bulunmamaktadır.
10.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin 6. fıkrasında ise asıl işveren-alt işveren ilişkisi; "Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği İle teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanun'dan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur." şeklinde tanımlanmış; aynı maddenin 7. fıkrasında: "Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt İşveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin İşçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez." hükmüne yer verilmiştir. Böylece, salt işyerinde üretilen mal ve hizmet üretimine ilişkin bir işin verilmesi halinde asıl işveren alt işveren ilişkisinin ortaya çıkacağı kabul edilmiş; ayrıca asıl işi tamamlayıcı nitelikteki yardımcı işler de işyerinde yürütülen mal ve hizmet üretiminin bir parçası sayılmıştır.
Diğer taraftan, mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Üçüncü Kişinin Aracılığı" başlıklı 87. maddesi "Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi İle birlikte asıl işveren de sorumludur. Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir." hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere, kanunda verilecek işin yapılan asıl işle ilgili olacağına ilişkin bir belirleme yapılmamıştır.
Davanın dayanağı olayın meydana geldiği 04.09.2002 tarihinde de yukarıda açıklanan 1475 ve 506 sayılı Kanun hükümleri yürürlüktedir.
İş ve Sosyal Sigortalar Kanunlarının temel amacı işçiyi korumaktır. Kanunda boşluk olan durumlarda yorumla kural getirilirken işçi menfaati gözetilme!idir. Zaman içinde gelişen durumlar da nazara alınarak maddi içerikleri tartışılmalıdır.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin doğabilmesi için, işyerinde işçi çalıştıran bir asıl işverenin bulunması, bu işverenin işyerine ait bir işin yine ona ait işyerinde görülüyor olması gerekir.
Burada önemli olan asıl işverene ait "iş" kavramının hangi iş olduğudur. Asıl işverene ait olan ve alt işverenin yapacağı iş, asıl işverenin ürettiği mal ve hizmet süreci içinde veya tamamlayıcı olmalıdır (Fevzi Şahlanan, Türk Hukukunda Alt İşveren, MESS Yayını, Temmuz 1995, s. 45). Örnek olarak; dokuma iş kolunda faaliyet gören bir işverenin ek bir bina yapımını bir başkasına vermesi o kişiyi alt işveren konumuna getirmez. Ancak, yine dokuma ile ilgili bir bölüm boyama vs. İşinin verilmesi halinde asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulmuş olur. Keza dokuma işinin temizlik, yemek taşıma ilişkisine asıl işin tamamlayıcısı özelliği nedeniyle anılan ilişki kapsamında değerlendirilmelidir (Fevzi Şahlanan, age., s. 45-46; Mustafa Kılıçoğlu, İş Kanunu Şerhi, Ankara 1999, s. 185-186).
Günümüzde pek çok işyerinde, teknolojik ve işin gereği uzmanlık gerektirici birçok iş alt işverene verilmektedir. Bu bağlamda akıllı binalarda, gökdelenlerde, iş yapan firmalar elbette ki temizlik işi gibi özen ve bilgi isteyen bir işi bir başka işverene yaptırması (alt işverene) madde kapsamında görülmelidir. Uygulamada, bilindiği gibi, çoğu zaman temizlik işlerini sözleşme ile alan firmalar değiştiği halde, temizlik işinde çalışan işçiler değişmemektedir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; asıl işverenin asıl işi veya yardımcı işi veya teknolojik nedenle veya işin gereği uzmanlık gerektiren işle hiç ilgisi olmayan, görülen işe tamamen yabancı bir eser, yapı inşası, çatı tamiri, işyerinin badana boyası gibi geçici işler yönünden elbette ki, alt işveren-üst işveren ilişkisinden bahsedilemez. Asıl işveren işi anahtar teslimi üstlenen işverenin kusurundan sorumlu tutulamaz. Yine bu bağlamda hizmet akdi ile çalışması kabul edilmeyen gündeliğe gelen temizlikçinin durumu da bundan farklıdır. Zira gündelikçi ile ev sahibi arasındaki işçi işveren ilişkisi yoktur ve bu hallerde genel hükümler uygulanır (506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 3/D maddesi).
Somut olaya gelince;
Davalılar arasındaki 05.12.2001 tarihli "Temizlik Hizmeti Sözleşmesi" İle Ankara Ticaret Odası Başkanlığı'nca Sögütözü Mevkii Ankara adresinde bulunan (ATO) binasının (içinde bulunduğu tüm boş alanlar, bahçe, otopark ve benzeri işyerlerinin bu sözleşme esaslarına göre) genel temizliğinin yaptırılması işi diğer davalı A... Tem. Güv. Hiz. Tur. ve İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti.'ye verilmiştir. Anılan sözleşmenin "Kapsam" başlıklı 3. maddesinin e bendinde; "İşbu sözleşme şartlarına ve esaslarına göre yapılacak her türlü temizlik, personel durumları ve benzeri işlerin takibi ve kontrolü (ATO) İdari İşler Müdürlüğü'nce yürütülecektir." ibaresi bulunmaktadır.
Sözleşmenin açıklanan niteliğine göre, davalı Ankara Ticaret Odası'nın diğer davalı temizlik firmasına işin tamamını devretmediği, yapılacak her türlü temizlik, personel durumları ve benzeri işlerin takip ve kontrolünün ATO İdari İşler Müdürlüğü'nce yerine getirileceği ve dolayısı ile ATO'nun üst işverenlik sıfatının devam ettiği anlaşılmakla; yerel mahkemece, davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlıgı'nın asıl işveren olduğunun kabulü ile davacı sigortalı işçinin manevi zararından alt işveren şirket ile birlikte davalı Ankara Ticaret Odası Başkanlıgı'nın da müştereken ve müteselsiien sorumlu tutulmuş olması yerinde olup, karar usul ve yasaya uygun olmakla onanması gerekir.
Sonuç: Davalılardan Ankara Ticaret Odası Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 02.02.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2004/11-254 E., 2004/295 K.
ASIL İŞVEREN-TAŞERON
RÜCUAN ALACAK DAVASI
ÖZET
1475 SAYILI İŞ KANUNU'NUN L/SON MADDESİNE GÖRE, "BİR İŞVERENDEN BELİRLİ BİR İŞİN BİR BÖLÜMÜNDE VEYA EKLENTİLERİNDE İŞ ALAN VE İŞÇİLERİNİ MÜNHASIRAN O İŞYERİNDE VE EKLENTİLERİNDE ÇALIŞTIRAN DİĞER BİR İŞVERENİN KENDİ İŞÇİLERİNE KARŞI O İŞYERİ İLE İLGİLİ VE BU KANUNDAN VEYA HİZMET AKDİNDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLERİNDEN ASIL İŞVEREN DE BİRLİKTE SORUMLUDUR" DENİLMEKTEDİR. BU DÜZENLEMEDE; ASIL İŞVERENİN SORUMLULUĞU, İŞÇİLERE KARŞIDAN BİR SORUMLULUK OLUP; TAŞERON İLE ASIL İŞVEREN ARASINDAKİ İLİŞKİYE YÖNELİK DEĞİLDİR. SOMUT OLAYDA; 1475 SAYILI İŞ KANUNU'NUN II SON MADDESİ DAVA KONUSU OLAYA UYGULANMASI MÜMKÜN OLMADIĞINDAN, DAVALI İLE DAVACI ARASINDAKİ SÖZLEŞME HÜKÜMLERİNE GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ GEREKİR.
İçtihat Metni
Taraflar arasındaki "Rücuan Alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Körfez Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.7.2002 gün ve 2002/115 E- 2003/372 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 3.3.2003 gün ve 2002/9465 E-2003/1714 K. sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, davalı ile müvekkili şirket arasında İGSAŞ'ın fabrika sahası ile diğer yazılı yerlerde her türlü hizmetin (temizlik, paketleme, dolum, ambar, büro ve bahçe hizmetleri) ifasına dair sözleşme imzalandığını, davalının çalıştırdığı işçileri tarafından izin ücreti, ihbar, kıdem ve deprem tazminatının tahsili amacıyla müvekkili aleyhinde açılan davaların kısmen kabulüne karar verildiğini ileri sürerek, şimdilik 149.504.221.412- liranın ödeme tarihlerinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı taraf yanıt vermemiştir.
Mahkemece dosya kapsamına göre, İş Mahkemesince, "işçilerin tamamının İGSAŞ'a ait olduğu, taşeron olarak çalışan kişilerin değişmesine rağmen işçilerin işini aynen ve aralıksız olarak sürdürdüğü, taşeron işçisi gibi gösterilmesi hususunun muvazaalı olduğu" gerekçesine dayanarak İGSAŞ aleyhinde hüküm kurulduğu ve bu kararın onanarak kesinleştiği, bu durumda davacının taşeron görünümündeki davalı şirkete ödemiş olduğu bedelleri rücu etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dava, asıl işveren tarafından işçilere ödenen ihbar, kıdem ve deprem tazminatının davalı taşerondan rücuan tazmini istemine ilişkindir. Davacı ile davalı arasında akdedilen ve 1.1.2000-31.12.2000 dönemini kapsayan Taşeron aracılığı ile Hizmet Teminine ait sözleşme bulunduğu tartışmasızdır. Davacı, sözleşme gereği çalıştırılan ve işçiler tarafından müvekkili aleyhine açılan dava sonunda müvekkilince işçilere ödediği ihbar, kıdem ve deprem tazminatını, işveren olan davalı taşerondan tahsilini istemiştir. 1475 sayılı iş Kanununun 1/son maddesine göre, "Bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu kanundan veya hizmet akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işveren de birlikte sorumludur." Anılan Yasa maddesinde yazılı asıl işveren sorumluluğu, işçilere karşı olan bir sorumluluktur. Taşeron ile asıl işveren arasındaki bir düzenlemeyi içermeyen 1475 sayılı Yasanın 1/son maddesinin dava konusu olaya uygulanması mümkün değildir. Uyuşmazlığın, davacı ile davalı arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerekmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmenin V. maddesinde davacı asıl işverenin davalı yükleniciye karşı nelerden sorumlu olduğu, VII maddesinde de, davacı tarafından yapılacak ödemeler açıkça belirtilmiştir. Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri dikkate alınarak, dava konusu ihbar, kıdem ve deprem tazminatından hangi tarafın, ne miktarda sorumlu olduğunun değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden : Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 12.5.2004 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava; taraflar arasında imzalanan "taşeronluk" sözleşmesi ve 1475 sayılı İş Ya-sası'nın 1/son maddesi hükmü uyarınca rücuen alacak istemine ilişkindir. Davacı I..... Gübre Sanayi Anonim Şirketi (İGSAŞ); davalı B.... İnşaat Gıda Sanayi Taahhüt ve Ticaret Limited Şirketi ile fabrika sahası, genel müdürlük binası ve sosyal tesislerde her tür hizmetin (temizlik, paketleme, dolum, ambar, büro ve bahçe hizmetleri) ifasına dair sözleşme imzalandığını, sözleşme kapsamında olmak üzere davalı B.... Limited Şirketi işçilerin, İGSAŞ'a karşı açtıkları ihbar, kıdem (vd.) tazminatı alacağına dair işçilik hakları istemli davalar nedeniyle ödemek zorunda kaldıkları tazminatların ve ferilerinin rücuen tahsilini, aralarında imzaladıkları sözleşme ve 1475 sayılı İş Yasasının 1/son maddesi hükmü uyarınca davalı şirketten istemektedir. Somut olayın çözümünde, taraflar arasında yapılmış olan sözleşmenin niteliğinin belirlenerek, sorumluluk koşullarının oluşup oluşmadığının saptanabilmesi için, konu ile bağlantılı bir kısım kavram ve olguların kısaca irdelenmesinde yarar bulunmaktadır. Ekonomide yaşanan yoğun rekabet ortamı ve teknolojide ulaşılan seviye, tüm alanlarda uzmanlaşmaya giderek hızlı, kaliteli ve daha uygun maliyetli mal ve hizmet üretimini zorunlu kılmaktadır. Bu gereksinime paralel olarak yeni üretim ve çalışma ilişkileri ortaya çıkmıştır. Bunlardan; asıl işverenin yanında "taşeron" olarak adlandırılan başka işverenlerinde işyerinden iş almaları ve kendi sigortalılarını çalıştırmaları ile uygulama kazanmış olan "asıl işveren-alt işveren" ilişkisini ele alan 1475 sayılı İş Yasasının 1/son ve 4857 sayılı İş Yasasının 2/6. maddeleri, alt işverenin yanında asıl işvereni de sorumlu tutan bir içerik taşımaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Türk iş hukukunda alt işveren kavramının yer aldığı 1475 sayılı İş Yasasının 1/son maddesinde aynen; "Bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu kanundan veya hizmet akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işverende birlikte sorumludur" denmektedir. Maddenin "diğer bir işveren" olarak adlandırdığı işveren, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, taşeron, tali işveren, aracı, alt müteahhit, alt ısmarlanan vb. adlarla anılmaktadır. İş Yasası'na göre, alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, alt işverenin anılan nitelikteki yükümlülüklerinden ötürü sorumlu tutabilmek için, maddenin tanımından ortaya çıkan bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır. Alt işveren kavramı her şeyden önce, bir asıl işverenin varlığım, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmeyi ve nihayet asıl işverene ait işyerinde veya işyerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmayı gerektirir. Asıl işverenle, alt işveren arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin önemi yoktur. Önemli olan yön, asıl işverene ait işin alt işveren tarafından Yasa'nın aradığı koşullarla yapılıyor olmasıdır. Belirtilen unsurların birinin dahi eksikliği, taraflar arasında bu nitelikte bir akdi ilişkinin kurulmasını engeller. Bu durumda; gerek İş Yasası, gerekse Sosyal Sigortalar Yasası'yla asıl işveren-alt işveren ilişkisine bağlanan hukuksal sonuçlar elde edilemez. Yasa hükmüyle amaçlanan, asıl işverenle alt işverenin işçileri arasında bir hizmet akdi bulunmamasına karşın, asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı alt işverenle birlikte sorumluluğunun sağlanması, alt işverenin işçilerinin iş akdinden veya İş Yasası'ndan doğan haklarını bu işverenlerden dilediğinden veya birlikte her ikisinden talep edebilmesine olanak sağlayarak güvence altına almaktır. İşçi bu hukuksal koruma ile, alt işverenin ödemekten kaçındığı işçilik haklarını asıl işverenden isteyebilecek, ödemeyi yapan asıl işverenin ise bu ödemeler nedeniyle alt işverene karşı rücu hakkı doğacaktır. Belirtilen nedenlerle ödenen işçilik haklarında rücuen sorumlu olabilmek için, taraflar arasında "taşeronluk sözleşmesi" olarak adlandırılacak akdi bir ilişkinin ötesinde, Yasa'nın cevaz verdiği anlamda geçerli bir asıl işveren-alt işveren hukuksal konumunun kurulmuş olması aranır. Alt işverenin asıl işverenden bir bölüm iş alması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırması, alt işverenin asıl işverenden aldığı iş nedeniyle işverenlik sıfatının doğmuş olması alt işveren kavramının belirleyici özelliğini oluşturmaktadır. Alt işveren her şeyden önce bir "asıl işveren"in varlığını zorunlu kılmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, maddede belirtilen koşullardan birisinin dahi yokluğu durumunda aracıdan söz edilemez. Asıl işveren; 1475 sayılı Yasa m. 1/1 gereğince, "işçi çalıştıran gerçek yada tüzel kişi" olup, işveren niteliği işçi çalıştırmanın doğal sonucudur. Diğer işyerlerinde işçi çalıştırması nedeniyle "işveren" sıfatına sahip olan kimse de, işverenlik sıfatına (devredilen iş dolayısıyla) sahip olmadığı için, asıl işveren olarak sorumlu bulunmayacaktır. Benzer şekilde, işi alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı çalıştırmayıp, tek başına yada ortakları ile işi yürüten kişi alt işveren olarak nitelendirilemeyecektir. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; tanımlanan maddi ve hukuksal olgular karşısında, işçilere yargı kararları uyarınca yapılan işçilik hakları ödemelerinden kimin sorumlu olacağının belirlenebilmesinde, taraflar arasında rücuen tahsilini olanaklı kılacak nitelikte bir asıl işveren alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki akdi ilişki, asıl işveren alt işveren ilişkisini doğrulamıyor, benzer şekilde işçiler ile, sözleşmede alt işveren olarak adlandırılan davalı arasında bir hizmet akdinin bulunmadığı anlaşılmış, yada bu sözleşmelerin muvazaaya dayandığı saptanmış ise, bunun doğal sonucu olarak, işçi işveren ilişkisinin hukuksal statüsünden kaynaklanan ve işçilik hakları olarak da adlandırılan; kıdem, ihbar tazminatı gibi alacaklardan, gerek doğrudan ve gerekse dolaylı olarak, işveren sıfatını taşımayan davalının sorumlu tutulması mümkün olmayacaktır. Davacı İGSAŞ ile davalı B.... Limited Şirketi arasında imzalanan, "taşeron aracılığı ile hizmet teminine dair sözleşme" ile; fabrika sahası, genel müdürlük binası, sosyal tesislerde, İGSAŞ tarafından tarif edilecek her türlü hizmetin "müteahhit" işçilerince yerine getirilmesi hükme bağlanmıştır. Bu sözleşmede müteahhit olarak adlandırılan davalı şirketin yükümlülükleri; "çalıştırdığı tüm personelin işvereni" sıfatıyla İş Kanunu, SSK. ve çalışma hayatı ile ilgili diğer mevzuattan doğan yasal görevleri yerine getirmek, olarak öngörülmüştür. Buna karşın, işçilerin aylık ve diğer ödemeleri davacı İGSAŞ tarafından yerine getirilecek, sigorta primi işveren hissesi İGSAŞ tarafından karşılanacak, müteahhit personelinin kıdem tazminatı, ihbar öneli, İş Yasasından kaynaklanan yükümlülükler İGSAŞ'ın teminatı altında bulunacağı, İGSAŞ tarafından müteahhide (kişi/gün) hesabı ile sözleşmede belirtilen komisyon ücretinin ödeneceği belirtilmiştir. Alt işveren işçilerinin genellikle asıl işveren işçilerinden daha az ücret ve sosyal haklarla çaiıştırılabilmeleri, kısa süreli ihalelerle işyerlerinde "taşeronlulaştırma" uygulamalarının yaygınlaşması gibi nedenler, bir kısım alt işverenlik sözleşmelerinin muvazaalı olduğu iddialarına ortam hazırlamıştır. Müteahhit işçileri olarak ifade edilen çalışanlar tarafından İGSAŞ hakkında, anılan sözleşmenin muvazaaya dayandığı, gerçekte kendilerinin davalı İGSAŞ işçileri oldukları iddiası ile Körfez İş Mahkemesi'nde açılan ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşen işçilik haklan istemli davaların yapılan yargılamaları sonucunda verilen kararlarda; "davacının çalıştığı işçilerin tamamı davalıya ait işlerdir. Davacı görünüşte taşerona ihale edilmiş bir işte çalışıyormuş gibi gösterilmiş ise de; davacının esasen davalının işçisi olduğu, kısa sürelerle taşeron olarak görünen kişi değiştiği halde davacının işini aynen ve aralıksız olarak sürdürdüğü, taşeron ile yapılan sözleşmelerde; işçilerin işe alınmaları, işçilere verilecek ücret, iş saatleri, çalışma koşulları, yılık izinler, işçilerin cezalandırılması ve iş akitlerinin feshinde tek yetkili merciinin davalı (İGSAŞ) olarak belirlendiği, taşeron işçisi gibi gösterilmesi hususunun muvazaalı olduğu, davacıların gerçekte davalı İGSAŞ'ın işçileri olduğunun anlaşıldığı ve davacı işçilerin İGSAŞ'ın taraf olduğu Toplu İş Sözleşmesinden yararlanmalarının engellemek amacı ile bu yolun seçildiği ve iş akdinin davalı (İGSAŞ) tarafından feshedildiği" gerekçeleri ile davaya konu ihbar ve kıdem tazminatı ve diğer alacakların davalı İGSAŞ'dan tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiştir. Saptanan bu maddi olgunun, anılan davada taraf konumunda bulunan İGSAŞ yönünden bağlayıcı olacağı açıktır. Davada; İGSAŞ; belirtilen yargı kararlan nedeniyle ödemek zorunda kaldığı kıdem, ihbar, vd. tazminatların, yukarıda belirtilen "taşeronluk sözleşmesi" nedeniyle, alt işveren olarak adlandırılan davalı B Limited Şirketinden rücuen tahsilini istemektedir. Borçlar Yasasının 1. maddesinde belirtildiği üzere, bir sözleşme karşılıklı ve birbirine uygun iradelerin birleşmesi ile oluşur. Kural olarak bir irade beyanında, irade ile bildirimin birbirine uyumlu olması aranır. Uyumsuzluk, istemeden oluşabileceği gibi, taraflar bilerek ve isteyerek de bu uygunsuz durumu yaratabilirler. Tarafların bilerek ve isteyerek iradeleri ve beyanları arasında böylesi bir uygunsuzluğu yaratmaları halinde muvazaa söz konusu olacaktır. Muvazaa hukuksal kavram olarak Borçlar Yasasının 18. maddesinde yer almış olmasına karşın anılan madde, daha çok sözleşmenin yorumu ile ilgili olup, bir çok yargısal kararın hukuksal temelini oluşturan bu kavramın tanımı yeterince yapamamaktadır. BK.nun 18. maddesine göre "bir akdin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akiddeki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır." Muvazaanın öğretide ve yargı kararlarında pek çok tanımı yapılmış ise de kabul gören tanım; iki tarafın iradesi ile beyanları arasında istenerek meydana getirilen bir uygunsuzluk hali, tarafların gerçekte istemedikleri bir sözleşmeyi üçüncü kişileri aldatmak maksadıyla yapmaları hususunda anlaşmaları şeklinde ifade edilebilmektedir. Federal Mahkemeye göre; "muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan bir muamele yapmaları, fakat görünüşte ki bu muamelenin kendi aralarında geçerli olmayacağı hususunda anlaşmalarıdır (JT 1929, 261).
Yargıtay'a göre muvazaa; "açıklanan beyanların gerçek maksatlarına uymadığını bildikleri halde, âkidlerin kastettikleri durumdan başka bir hukuki ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermiş olmaları hali"dir (YİBK, 7.10.1953 T. 8/7 K) Muvazaada taraflar bilerek iradelerine uymayan bir sözleşme yapmakta, bu sözleşme ile "amaçlanan irade" gizlenmekte, muvazaa anlaşması ile sözleşmeye hakim olan temel öğelerin hiçbir sonuç doğurmayacağı kararlaştırılmaktadır. Görünürdeki sözleşmenin ardında ikinci ve gizli bir sözleşmenin bulunmaması mutlak muvazaa, gizli bir sözleşme yapıp, görünürdeki sözleşme ile bu sözleşmenin gizlenmesi hali ise nispi muvazaa olarak adlandırılmaktadır. Yasanın 18. maddesinde düzenlenen muvazaa, nispi muvazaa olup, mutlak muvazaanın tanımı yasalarımızda düzenlenmemiş olmasına karşın, öğretide ve uygulamada yerini almıştır. Mutlak muvazaada taraflar bir sözleşme yapma amacı taşımamakta, sadece üçüncü kişileri aldatmak için aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan görünüşte bir sözleşme yapmaktadır. Nispi muvazaada, tarafların sözleşme yapma iradeleri birleşmekte, ancak sözleşmenin niteliği, unsurları ile başkalarını yanıltmak için amaçlarına uygun sözleşmenin yanında bir başka sözleşme daha yapılmaktadır. Muvazaanın çeşidi ne olursa olsun, tarafların, öncelikle muvazaalı işlemleri üçüncü kişileri aldatmak için yaptıkları ve bu anlaşmanın kendi aralarında hüküm ifade etmeyeceği yönünde anlaşmaları belirleyici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada var olan aldatma kastından amaç, tarafların harice karşı aldatıcı görünüm yaratma konusundaki niyetleridir. Muvazaalı işlemlerde aldatma niyeti, "muvazaa niyeti olarak da adlandırılmaktadır. Muvazaa anlaşması ile görünüşteki sözleşmenin hüküm ve sonuç doğurmayacağı kararlaştırılmakta veya görünüşteki sözleşmenin vasfı, tarafları veya bir kısım unsurları değiştirilmektedir. Muvazaa anlaşması görünürdeki sözleşmenin tamamı kapsamına alabileceği gibi, bir bölümünü de konu edinebilir, ilk halde tam muvazaadan, ikinci halde ise kısmi muvazaadan söz edilecektir. Taraflar akdin gerçek içeriğini gizlemek (yani üçüncü kişileri aldatmak) kastı ile iradelerine uymayan bir ifade tarzı kullanabilirler. Görünürdeki işlem, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yapmak istedikleri işlem değildir. Sözleşmelerde tarafların birbirine uygun irade beyanları sonuç doğurur. Muvazaalı işlemlerde ise tarafların sadece görünürdeki beyanları birbirine uygundur. Taraflar arasında işlem iradesi mevcut değildir. Aksine tarafların iradesi muvazaalı işlemin geçerli olmaması konusunda birbirine uyumludur. Bu nedenle görünürdeki, muvazaalı işlem taraflar arasında geçersiz olup, hüküm ve sonuç doğurmaz. Gerek Borçlar Yasası'nın 18. maddesine, gerekse 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre, akitte muvazaa halinin, akde taraf olanın gerçek irade ve amacının belirlenmesi ile saptanacağından kuşku yoktur. Borçlar Yasasının 18. maddesi hükmünden, bu alanda "irade teorisi" nin hakim olduğu anlamı çıkmaktadır. Bu nedenle de, sözleşmenin tarafların gerçek irade ve arzularına uygun bulunması gerekir. Muvazaalı sözleşme tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından başlangıçtan beri geçersiz sayılacaktır. Taraflar ister salt bir görünüş yaratmayı, ister görünüşteki sözleşmeden başka bir sözleşme yapmayı istemiş olsunlar, görünüşteki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uygun olmadığından geçersizdir. Taraflar görünüşteki sözleşmenin bazı koşullarını (unsurlarını) da değiştirmiş olabilirler. Körfez İş Mahkemesinin kesinleşen onlarca kararlarında, taraflar arasında yapılmış olan taşeronluk sözleşmesinin, alt üst işveren ilişkisi bakımından muvazaalı olduğu saptaması yapılarak, "geçersizliğinin tespiti" ile işçilik haklarının tahsili açısından gerçek ve tek işveren sıfatı ile İGSAŞ hakkında hüküm kurulmuştur.
Bu noktada tarafların aralarındaki sözleşmeyi "taşeronluk sözleşmesi" olarak isimlendirmelerine karşın, Yasa'nın tanımladığı anlamda bir alt işverenlik ilişkisi yaratmayı amaçlamadıkları, gerçekte, davacı İGSAŞ'ın işyerinde geçerli toplu iş sözleşmesi nedeniyle üretim maliyetini artırmakta olan işçilik (ücret-tazminat) kalemini bu yolla, mevzuatın belirlediği asgari düzeye indirmenin amaçladığı ortadadır. Taraflar tipik olarak bir taşeronluk sözleşmesi yapmak istememelerine karşın, üçüncü kişileri aldatmak ve yukarıda belirtilen sonucu elde etmek amacıyla, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan görünüşte bir sözleşme yapmışlardır. Geçersizliğin hukuki sonuçları anılan maddede tanımlanmamasına karşın, öğreti ve uygulamada muvazaalı işleme bağlanan hukuki sonuç, yani geçersizlik yaptırımının butlan yaptırımı olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle hakimin muvazaayı istek olmaksızın kendiliğinden gözönünde tutması gerekir. Bu nedenle; muvazaalı işlem başından itibaren geçersiz olup, taraflar arasında her hangi bir borç ve alacak doğurmayacaktır. Sözleşmenin geçersiz olması sebebiyle taraflar bir zarara uğramış olsalar bile bunu birbirlerinden talep edemezler. Muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya aradan bir zaman geçmesi ile görünüşteki işlem geçerli hale gelmeyecektir. Anılan sözleşmeye dayanılarak açılan rücu istemli davanın, sözleşme hükümlerinin de dikkate alınarak sonuçlandırılması mümkün değildir. Sonuç olarak; taraflar arasındaki sözleşmenin asıl işveren- alt işveren ilişkisine dair hükümlerinin muvazaalı olduğu, müteahhit işçileri olarak adlandırılan çalışanların ise gerçekte bu davanın davacısı İGSAŞ'ın kendi işçileri olduğunun kesinleşen Körfez İş Mahkemesi kararları ile tespit edilmiş olması ve bu kararlar nedeniyle işçilik haklarına ilişkin tazminatların İGSAŞ tarafından (kendi işçileri olduğu kesinleşmiş) anılan davanın davacıları olan işçilerine ödenmiş olması karşısında, ödenen bu tazminatların alt işveren olmadığı saptanmış olan davalı B.... Limited Şirketinden, bu işçilerin halen kendi işçileri olduğu iddia edilerek ve artık geçersizliği tespit edilen alt işverenlik sözleşmesi hükümleri dayanak alınarak rücuen tahsili mümkün olmadığı gibi, yerel Mahkemece de istemin sonuçlandırılmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
Sözleşmenin işverenlik ilişkisini belirleyen muvazaalı hükümleri dışında kalan hükümlerinin geçerli olduğunun kabulü halinde dahi; sözleşmenin bir tür işçi temini -iş aracılığı olarak nitelenebileceği, sözleşmenin bu niteliğinin de yukarıda yazılı nedenlerle davacı İGSAŞ'a, rücu olanağı yaratamayacağı hukuksal gerçeği karşısında, Yerel Mahkemenin direnme kararı anılan gerçeklerle yerinde olup, onanması gerekir. Aksi düşünce ile bozma yönünde oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2004/10-233 E., 2004/262 K.
RÜCUAN ALACAK DAVASINDA ASIL İŞVEREN - ALT İŞVEREN
ÖZET
YAPILMIŞ OLAN ESER SÖZLEŞMESİNDE İŞİN KALİTESİ VE İŞYERİ DİSİPLİNİ AMACIYLA BİR KISIM HÜKÜMLERİN YER ALMASI, İNŞAAT SAHİPLİĞİ DIŞINDA ASIL İŞVERENLİK SIFATINI DOĞURACAK, İŞİ ALANIN BAĞIMSIZ İŞVEREN KİMLİĞİNİ ORTADAN KALDIRACAK BİR ETMEN OLMAYIP, ANILAN SÖZLEŞMENİN, BORÇLAR KANUNU'NUN 356 VD. MADDELERİ DOĞRULTUSUNDA MÜTEAHHİDE YÜKLENEN SORUMLULUĞUN DOĞAL BİR SONUCU OLARAK, SÖZLEŞME HÜKÜMLERİNİN PROJE VE TEKNİK ŞARTNAMEYE UYGUNLUĞUNUN SAPTANABİLMESİ AMACINA YÖNELİK OLDUKLARININ KABULÜ ZORUNLUDUR.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "rucuan alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda (Bursa İkinci İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.12.2002 gün ve 2001/886-2002/978 sayılı kararın incelenmesi taraflar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesinin 31.3.2003 gün ve 2107-2726 sayılı ilamı ile),
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı Kurum ile davalı S... A.Ş. vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalı K San. Tic. A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Dosyadaki bilgi ve belgelerden, asıl işi Polyester iplik ve dokuma üretimi olan K A.Ş.'ye ait fabrikanın yanına ek fabrika, depo ve hizmet binası yaptırmak üzere adı geçen şirketin S…. A.Ş. ile sözleşme imzaladığı ve kaba inşaat işini anahtar teslimi bu şirkete verdiği iş kazasında yaralanan sigortalının S... A.Ş. nin işçisi olduğu anlaşılmaktadır. Davalı K... A.Ş.nin sorumluluğunu belirlerken 506 sayılı Kanunun 87. maddesinde yazılı şartların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmak gerekir.
Söz konusu maddenin 2. fıkrasında aracının (=alt işveren) tanımı yapılmıştır. Buna göre, "Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir" Davalı K….. A.Ş.'nin 87. maddedeki tanıma göre asıl işveren, diğer davalı S....A.Ş.nin ise aracı (=alt işveren) sıfatını kazanabilmesi için, S... A.Ş.nin K... A.Ş.nin gördüğü asıl iş olan polyester iplik ve dokuma üretim işinde veya bu işin bölüm veya eklentilerinde iş alması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırması gerekir. Oysa, davalı K....A.Ş.nin işi dokumacılık, S... A.Ş.nin işi ise bina inşaatıdır. İnşaat işinde K... A.Ş.nin işçisi çalışmadığı gibi, dokuma işinde de S…. A.Ş.nin işçi çalıştırmadığı anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile her iki davalı şirketin gördükleri işler birbirlerinden farklı ve bağımsız işlerdir. Bu sebeple inşaat işi yönünden K.....A.Ş. işveren değil, inşaat sahibidir. Dolayısıyla S... A.Ş. de K... A.Ş. ile olan ilişkide alt işveren değil, bağımsız işverendir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu 29.4.1998 tarih ve 1998/307-312 sayılı kararında, çimento fabrikasına ait makinaların ihale ile onarım işini yüklenen kişiyi çimento işvereninin alt işvereni saymamıştır. Dairemiz kararları da bu doğrultudadır. 22.2.1998 tarih ve 98/238-3542 sayılı bir kararda metal fabrikasında yaptırılmakta olan ek bina inşaat işinin metal üretim işinden ayrı ve bağımsız bir iş olduğu kabul edilmiştir. Hal böyle olunca K A.Ş.nin 87. maddeye göre sorumluluğundan söz edilemez. Mahkemenin, önceki bozma kararına yanlış anlam vererek ve bilirkişinin taraflar arasındaki hukuki ilişkiye uygun düşmeyen yanılgılı raporuna dayanarak davalı K... A.Ş.yi tazminattan sorumlu tutması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı K… A.Ş.nin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden : Davalı K... A.Ş. vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.
Dava, rücuan alacak istemine ilişkindir. Davacı Kurum vekili, iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağladığı peşin değerli gelirler ve diğer giderler nedeniyle oluşan kurum zararının davalılardan rücuen tahsilini istemektedir. Davalı K Anonim Şirket vekili; şirketin faaliyet konusunun iplik üretimi ve dokuma işi olup, ek fabrika, depo ve hizmet binası yapım işinin ihale ile diğer davalı inşaat firmasına verilmesi nedeniyle, anılan davalı inşaat firmasının taşeron olmayıp, asıl işveren durumunda bulunduğunu, bu nedenlede 506 sayılı Yasanın 87. maddesinde belirtilen müteselsil sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirtmektedir. Yerel Mahkemenin; davalılar arasındaki hukuki ilişkiyi anılan Yasanın 87. maddesi kapsamında irdeleyerek davanın kabulüne dair kararı, davalı K... A.Ş. vekilinin temyiz itirazları dikkate alınarak Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş, yerel Mahkeme, "davalı K… A.Ş. her nekadar polyester iplik ve dokuma üretimi alanında faaliyet göstermekte ise de, şirkete ait ek endüstriyel tesis inşaatının yapımının diğer davalı S... A.Ş.'e verildiği, bu ek endüstriyel tesis inşaatının makine ve elektrik montajı işlemlerinin de bulunduğu, bunlardan mekanik montaj ve elektrik montaj işlerinin S... AŞ. dışındaki başka taşeronlara verildiği, taraflar arasında imzalanan sözleşme içeriğine göre çalıştırılacak işçilerin vasıflarının belirlenmesi, işin sevk-idaresi ve denetiminde K… A.Ş.nin yetkili olduğunun belirtildiği, S A.Ş. nin ek fabrika inşaatının bir bölümünün yapımını üstlendiği işin anahtar teslimi sureti ile bütününü almadığı, bağımsız bir işyeri niteliğini taşımadığı, taşerona malzemelerin verilmesi işinde asıl işverene ait bir kısım işçilerin iş yerinde çalıştıkları, bu nedenle davalı iş verenler arasında alt-üst işveren ilişkisinin bulunduğu, S… A.Ş.nin taşeron durumunda olduğu, 506 sayılı Kanunun 87 maddesi kapsamında K… A.Ş.nin de asıl işveren olarak sorumlu tutulması gerektiği gerekçesi ile kararında direnmiştir.
Somut olaya geçmeden önce, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa m. 87 ve ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, maddenin "aracı" olarak nitelediği üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, taşeron, tali işveren, alt müteahhit, alt ısmarlanan vb. adlarla anılmaktadır. Ekonomide yaşanan yoğun rekabet ortamı ve teknolojide ulaşılan seviye, tüm alanlarda uzmanlaşmaya giderek hızlı, kaliteli ve daha uygun maliyetli mal ve hizmet üretimini zorunlu kılmaktadır. Bu gereksinime paralel olarak yeni üretim ve çalışma ilişkileri ortaya çıkmıştır. Bunlardan; asıl işverenin yanında "taşeron" olarak adlandırılan başka işverenlerinde işyerinden iş almaları ve kendi sigortalılarını çalıştırmaları ile uygulama kazanmış olan "asıl işveren-alt işveren" ilişkisini Sosyal Sigortalar Yasası açısından ele alan, 506 sayılı Yasa'nın 87. maddesi hükmü, tıpkı 1475 sayılı İş Yasasının 1/son ve 4857 sayılı İş Yasasının 2/6. maddelerinde olduğu gibi aracının yanında asıl işvereni de sorumlu tutan bir içerik taşımaktadır. Amaç, sigortalının sosyal güvenlik hakkının yanında, halefi konumundaki Sosyal Sigortalar Kurumu'nun prim tahsilatının, alt işverenin yanında asıl işverenin de sorumluluğunu öngören düzenlemelerle güvence altına alınmasını sağlamaktır. Üçüncü kişinin aracılığı başlıklı, 506 sayılı Yasa m. 87; "Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun iş verene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Bir işde veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştırılan üçüncü kişiye aracı denir." hükmünü içermektedir. Bu hüküm ile asıl işverenin sorumluluğunun kapsamı belirlenmeye çalışılmıştır.
Sosyal Sigortalar Yasasına göre, aracıdan söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından ötürü sorumlu tutabilmek için, maddenin tanımından ortaya çıkan bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır. Aracı kavramı her şeyden önce, bir asıl işverenin varlığını, bir başka işverenin asıl işvene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmeyi ve nihayet asıl işverene ait işyerinde veya işyerinin bir bölümünde iş alanının kendi adına sigortalı çalıştırmayı gerektirir. Asıl işverenle, aracı arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin önemi yoktur. Önemli olan yön, asıl işverene ait işin aracı tarafından yapımının sağlanmasıdır. Aracının asıl işverenden bir bölüm iş alması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırması, aracı kavramının belirleyici özelliğini oluşturmaktadır. Aracı her şeyden önce bir "asıl işveren"in varlığını zorunlu kılmaktadır. Maddede belirtilen koşullardan birisinin dahi yokluğu durumunda aracıdan söz edilemez. Asıl işveren; SSK. m. 4/1 gereğince, bu Yasanın 2. maddesinde belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek yada tüzel kişi olup, işveren niteliği sigortalı çalıştırmanın doğal sonucudur. Yasanın tanımından hareketle, asıl işveren-alt işveren ilişkisi için, işyerinde "iş sahibi"nin de işçi çalıştırıyor olması koşulu aranır. Sigortalı çalıştırmayan iş sahibi "işveren" sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlarda aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır. İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte ise, işi alan kimse aracı değil, bağımsız işverendir. İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, Sosyal Sigortalar Yasası anlamında bir alt işverenlik, dolayısıyla dayanışmalı sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Benzer şekilde, işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek, ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır. Burada önemli olan yön, "devir" olgusunun somut olayda gerçekleşmesidir. Bu kapsamda, devirden amaçlanan, yapılmakta olan işin, bölüm ve eklentilerinden tamamen bağımsız bir sonuç elde etmeye yönelik, işi alana bağımsız bir işveren kimliği kazandıracak bir işin devridir. Ekonomik olarak birbirleriyle bağlantılı bulunsalar da, bu işyerleri bağımsız sonuç elde etmeye yöneliktirler. İşin devri söz konusu değilse, bu kişiler işveren vekili olarak kabul edilebilecek, bu durumda Yasanın öngördüğü ödevlerden, işi bölüp dağıtan iş sahibi, işveren niteliği ile sorumlu olacaktır. Diğer işyerlerinde sigortalı çalıştırması nedeniyle "işveren" sıfatına sahip olan kimse de, işverenlik sıfatına (devredilen iş dolayısıyla) sahip olmadığı için, asıl işveren olarak sorumlu bulunmayacaktır.
Aynı şekilde, işi alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı çalıştırmayıp, tek başına yada ortakları ile işi yürüten kişi alt işveren olarak nitelendirilemeyecektir. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniye kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise bulunmamaktadır. Yasa, alt işverenlik için, bir işte, bir işin bölüm yada eklentilerinde işverenden iş almayı aramaktadır. 87. madde anlamında aracıdan söz edebilmek için, aracının aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Bir diğer anlatımla, bir işverene ait işyerindeki üretim sürecine, başka bir işverenin dahil olması durumunda "aracıdan" söz edilebilecektir. Bu anlamda bir bağlantının varlığı için, işyerinde üretilen mal yada hizmetin niteliğine bakılması gerekir. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan, ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, 506 sayılı Yasa uygulaması yönünden aracıdan söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır.
Davaya konu somut olaya gelince; asıl işi polyester iplik ve dokuma üretimi olan davalı K… Sanayi Anonim Şirketi, ek fabrika, hizmet binası ve depo yapım işini, diğer davalı S... Sanayi İnşaat Taahhüt ve Ticaret Anonim Şirketine, inşaat sözleşmesi ile vermiştir. Sözleşmede, kullanılan malzemenin cins, miktarı ve kalitesinin iş sahibi tarafından denetleneceği vb. hükümler bulunmaktadır. Zararlandırıcı sigorta olayının, belirtilen işin yapımı sırasında meydana geldiği ve sigortalının davalı S AŞ işçisi olduğu çekişmesizdir. İnşaat işinde davalı K.. AŞ, kendi sigortalılarını çalıştırmamıştır. Yaptırılmakta olan endüstriyel tesis nedeniyle mekanik ve elektrik montaj işlerinin farklı işverenlere verildiği belirtilmiştir. Uyuşmazlık; somut olayda taraflar arasındaki hukuki ilişkinin; asıl işveren-alt işveren mi, yoksa iş sahibi müteahhit ilişkisi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, yapılmış olan eser sözleşmesinde işin kalitesi ve işyeri disiplini amacıyla bir kısım hükümlerin yer alması, inşaat sahipliği dışında asıl işverenlik sıfatını doğuracak, işi alanın bağımsız işveren kimliğini ortadan kaldıracak bir etmen olmayıp, anılan sözleşmenin, Borçlar Yasası'nın 356 vd. maddeleri doğrultusunda müteahhide yüklenen sorumluluğun doğal bir sonucu olarak, sözleşme hükümlerinin proje ve teknik şartnameye uygunluğunun saptanabilmesi amacına yönelik olduklarının kabulü zorunludur. Tesisin tamamının bir tek işverene ihale edilmemesinin, bağımsız işveren niteliğinin oluşmasına engel olacağı düşüncesi ise, yaptırılmakta olan işin kapsam ve bir çok farklı alanda uzmanlığı ve istihdamı zorunlu kılan kompleks yapısı ve ihale edilen işin kendi niteliği içinde, tamamen bağımsız bir bütünsellik oluşturduğu dikkate alındığında kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.
Belirtilen bu maddi ve yasal olgular karşısında, işin niteliği ve yürütümü bakımından dokuma işinden tamamen farklı ve bağımsız nitelikteki, ihale ile verildiği anlaşılan ek inşaat işinde sigortalı çalıştırmayan dokuma işvereni davalı K… A.Ş.nin 87. madde kapsamında asıl işveren olarak nitelendirilerek, sorumluluğuna karar verilmesi mümkün değildir. Yerel Mahkemece aynı yöne işaret eden bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Sonuç: Davalı K… A.Ş. Vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının temyiz edene iadesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 5.5.2004 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Uyuşmazlık, SSK tarafından açılan rücu davasına ilişkindir. Somut olayda iş kazasının oluşmasına neden olan kuyunun fabrika alanında ve davalılardan müteahhitle yapılan sözleşme gereğince diğer davalı fabrika sahibi K... A.Ş. tarafından açıldığı anlaşılmasına göre, bu kuyunun güvenli bir şekilde üstünün kapatılmasından ve o şekilde muhafaza edilmesinden bu davalının da sorumlu olduğu, aksi halde oluşacak zarardan dolayı asıl işveren müteahhit şirket diğer davalı ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağı aşikardır. Bu durum karşısında davalı K… A.Ş.nin de SSK.nun 26/2. maddesi hükmü uyarınca davacı Kurum'a karşı zararı gidermekle sorumlu olduğu düşüncesiyle, olayı SSK.nun 87. maddesi çerçevesinde değerlendirerek davalı. K… A.Ş.nin zarardan sorumlu tutulmaması gerektiği yönündeki çoğunluk düşüncesine katılmıyoruz.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
İŞVERENLİK NİTELİĞİ
İçtihat Metni
Davacı 506 sayılı Yasanın 87. maddesinde tanımlanan işveren olmadığının tesbiti ile 011047557.33 sicil sayılı işyeri tescil işleminin terkinine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 506 sayılı Yasanın 87. maddesinde belirtilen şekilde işverenlik niteliğinin bulunmadığını ileri sürerek Kurumca İnşaat işyerinde gerçekleştirilen işyeri tescilinin iptalini istemiş, mahkeme istemin kabulüne karar vermiştir. Davalı A……… Usta'ya ait tescilsiz özel bina inşaatında meydana gelen kazada inşaatta çalışan R.... 'nin vefat ettiği, SSK müfettişince olayın soruşturması sonunda inşaat sahibi A........ ile ölen R.... arasında işveren-taşeron ilişkisinin bulunduğu, olayın iş kazası olmadığı ve taşeron tarafından işyerinde çalıştırılan işçilerden dolayı R....'nin alt işveren, bina sahibi A........ 'ın ise üst işveren olarak 506 sayılı Yasanın 87. maddesine göre birlikte sorumluluklarının bulunduğu sonucuna varılarak, işyerinde 21.1.2004 tarihinden itibaren en az bir işçi çalıştığının kabulü ile 506 sayılı Yasa kapsamına alınmasına karar verildiği görülmüş mahkemece kurum işleminin iptaline karar verilmiş ise de, Mersin İş Mahkemesine ait 2004/1130 Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde, bina inşaatında meydana gelen kazada vefat eden R....'nin mirasçıları tarafından A........ ve SSK'na karşı olayın iş kazası olduğunun tesbiti için dava açıldığı davanın işyeri tescilinin iptaline yönelik bu davanın sonucunu beklediği, dosyada farklı deliller bulunduğu iş müfettişi tarafından yapılan teftiş sonucunda olayın iş kazası olarak değerlendirildiği bu döneme göre her iki dava dosyası arasında irtibat bulunduğundan delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği ortadadır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak dava dosyaları birleştirilip deliller birlikte değerlendirilerek sonuca gitmek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına 2.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
10. Hukuk Dairesi 2006/9448 E., 2006/15892 K.
ASIL İŞVEREN TAŞERON İLİŞKİSİ
İŞ KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT
RÜCU DAVASI
ÖZET
DAVALI ASIL İŞVEREN İLE DAVACI TAŞERON ŞİRKET ARASINDAKİ SÖZLEŞMELER BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE; İŞYERİNDE ALINACAK İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ ÖNLEMLERİNE İLİŞKİN KURALLARIN SAPTANMASI, ÇALIŞTIRILACAK İŞÇİLERİN VASIFLARININ BELİRLENMESİ, İŞİN SEVK, İDARE VE DENETİMİ İLE ŞANTİYE YÖNETİMİNDE İŞVEREN ŞİRKETİN YETKİLİ OLDUĞUNUN ANLAŞILMASI KARŞISINDA ARTIK İŞİN BÜTÜNÜNÜN İŞTEN EL ÇEKMEK SURETİYLE BAŞKALARINA DEVREDİLDİĞİNDEN SÖZ EDİLEMEZ. BU NEDENLE ASIL İŞVEREN ŞİRKETİN TAŞERONUN KUSUR PAYINDAN SORUMLULUĞUNUN KABULÜ GEREKİR.
İçtihat Metni
Davacı, iş kazası sonucu geçici işgöremezlik durumuna giren sigortalıya yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı ve davalılardan A... Mekanik Müh. Danışmanlık ve Taah. A.Ş. avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, iş kazasında yaralanan sigortalıya Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının 506 sayılı Kanun uyarınca rücuan tahsiline ilişkin olup; mahkemece, davalı C... A.Ş.'nin asıl işveren değil, ihale makamı olduğu gerekçesi ile bu davalı yönünden reddine, diğer davalılardan A... Mühendislik A.Ş.'nin asıl işveren, G... İnşaat Ltd. Şti.'nin ise, taşeron olarak sorumluluğuna karar verilmiştir. Davada, öncelikle halledilmesi gereken sorun, zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalıyı çalıştıran davalı G... İnşaat Ltd. Şirketi ile diğer davalılar C... A.Ş. ile A... Mühendislik A.Ş. arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin, bir başka ifade ile, asıl işveren-taşeron ilişkisi olup olmadığının saptanmasıdır. 506 sayılı Kanun'un 87. maddesi hükmüne göre; aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.
Asıl işveren-taşeron ilişkisinin varlığı için, öncelikle işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir. İşin belirli bir bölümünün değil de tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise; bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Diğer taraftan; işverenle işyerindeki işleri gördürdüğü kişiler arasındaki ilişkinin vekillik sözleşmesine dayandığının ve kendilerinin vekil sıfatıyla hareket ettiklerinin anlaşılması halinde işin devrinden söz edilemeyeceği açıktır. Aracı sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise; asıl işverenden üstlenilen işin, asıl iş ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ile bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır. Bu yönde; asıl işverenin, o işyerinden elde etmeyi düşündüğü neticeye yönelik olan asıl faaliyet, bir başka ifade ile doğrudan doğruya o işyerinden beklenen hizmet ya da üretime yönelik olan işler, onun asıl işini teşkil edecektir.
Somut olayda; davalı C... Anonim Şirketi'ne ait asıl iş, "ticaret merkezi inşaatrdır. C... A.Ş. ile sigortalıyı çalıştıran G... Ldt. Şirketi ve A... Mühendislik A.Ş. arasındaki hukuki ilişkinin incelenmesinde; A... Mühendislik A.Ş., davalı C... A.Ş.'den, G... İnşaat Limited Şirketi ise davalı A...'dan, asıl işverene ait ticaret merkezi inşaatının belirli bir bölümünü teşkil eden "Mekanik Tesisat İşleri" işini üstlenmiştir. C... ve A... arasındaki sözleşme içeriklerinden ve özellikle sözleşmenin 13 ve 19. maddeleri ile A... ile G... arasındaki sözleşmenin l, 7, 11 ve 15. maddelerinin birlikte değerlendirilmesinden; işyerinde alınacak işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine ilişkin kuralların saptanması, işte çalıştırılacak işçilerin vasıflarının belirlenmesi, işin sevk, idaresi ve denetimi ile şantiye yönetiminde C... A.Ş.'nin yetkili olduğunun anlaşılması karşısında artık işin bütünüyle, işten el çekmek suretiyle başkalarına verildiğinden, bir başka ifade ile işin devrinden söz edilemez. Bu bağlamda C... A.Ş. ile A... Mühendislik A.Ş. arasında 506 sayılı Kanun'un 87. maddesi kapsamında asıl işveren-taşeron ilişkisi bulunduğunun ve bunun sonucu olarak da asıl işveren Anonim Şirketin taşeronun kusur payından sorumluluğunun kabulü zorunludur. Mahkemenin C... A.Ş.'nin ihale makamı olduğuna ilişkin kabulü, açıklanan nedenlerle yerinde değildir. Mahkemece; davalılardan C... Anonim Şirketinin asıl işveren, A... Mühendislik A.Ş. ve G.. Mühendislik Ltd. Şirketinin alt işveren sıfatı ile sorumlu olduğu gözetilerek sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir. Açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı gerekçelerle karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacı SSK vekili ile, davalılardan A... Mühendislik A.Ş. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde davalılardan A... Mekanik Mühendislik Danışmanlık ve Taah. A.Ş.'ye iadesine, 04.12.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
2006/9285 E., 2006/9234 K.
İŞVERENLİK NİTELİĞİ
İçtihat Metni
Davacı 506 sayılı Yasanın 87. maddesinde tanımlanan işveren olmadığının tesbiti ile 011047557.33 sicil sayılı işyeri tescil işleminin terkinine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 506 sayılı Yasanın 87. maddesinde belirtilen şekilde işverenlik niteliğinin bulunmadığını ileri sürerek Kurumca İnşaat işyerinde gerçekleştirilen işyeri tescilinin iptalini istemiş, mahkeme istemin kabulüne karar vermiştir. Davalı A……… Usta'ya ait tescilsiz özel bina inşaatında meydana gelen kazada inşaatta çalışan R.... 'nin vefat ettiği, SSK müfettişince olayın soruşturması sonunda inşaat sahibi A........ ile ölen R.... arasında işveren-taşeron ilişkisinin bulunduğu, olayın iş kazası olmadığı ve taşeron tarafından işyerinde çalıştırılan işçilerden dolayı R....'nin alt işveren, bina sahibi A........ 'ın ise üst işveren olarak 506 sayılı Yasanın 87. maddesine göre birlikte sorumluluklarının bulunduğu sonucuna varılarak, işyerinde 21.1.2004 tarihinden itibaren en az bir işçi çalıştığının kabulü ile 506 sayılı Yasa kapsamına alınmasına karar verildiği görülmüş mahkemece kurum işleminin iptaline karar verilmiş ise de, Mersin İş Mahkemesine ait 2004/1130 Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde, bina inşaatında meydana gelen kazada vefat eden R....'nin mirasçıları tarafından A........ ve SSK'na karşı olayın iş kazası olduğunun tesbiti için dava açıldığı davanın işyeri tescilinin iptaline yönelik bu davanın sonucunu beklediği, dosyada farklı deliller bulunduğu iş müfettişi tarafından yapılan teftiş sonucunda olayın iş kazası olarak değerlendirildiği bu döneme göre her iki dava dosyası arasında irtibat bulunduğundan delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği ortadadır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak dava dosyaları birleştirilip deliller birlikte değerlendirilerek sonuca gitmek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına 2.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
2005/1619 E., 2005/3299 K.
ASIL İŞVEREN VE ARACININ SORUMLULUĞU
SSK PRİM BORCU
ÖZET
SİGORTALILAR ÜÇÜNCÜ BİR KİŞİ ARACILIĞIYLA İŞE GİRMİŞ OLSALAR DA, ARACI ÜÇÜNCÜ KİŞİ İLE BİRLİKTE ASIL İŞVEREN DE SORUMLUDUR. ÖDEME EMRİNE İTİRAZIN REDDEDİLEN KESİMİ ÜZERİNDEN SOSYAL SİGORTALARLAR KURUMU LEHİNE %10 HAKSIZ ÇIKMA TAZMİNATINA HÜKMEDİLMELİDİR.
İçtihat Metni
Ödeme emrinin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi ve davacılar Avukatınca da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1- Takibe konu borç, Muğla Devlet Hastanesi'nin temizlik işlerini yüklenen şirketin, bu işyerinde çalıştırdığı işçilerden kaynaklanan prim ve eklerinden ibaret olup, Maliye Bakanlığı tarafından temsil edilen birim hakkında düzenlenmiş ödeme emri bulunmadığı için bu davalı yönünden verilen red kararının da sonuç itibariyle yasaya uygunluğu ve ihale edilen temizlik işinin, iş yerinde yürütülen hizmet kapsamında değerlendirilmesi gereken yardımcı işlerden olduğu ve 506 sayılı Yasanın 87. maddesindeki "Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun iş verene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir." Düzenlemesi uyarınca davacının sorumluluk koşullarının gerçekleştiğine ilişkin yaklaşım usul ve yasaya uygun bulunduğu gözetilerek, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine.
2- Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazına gelince; 6183 sayılı Kanunun 58. maddesi hükmü uyarınca, ödeme emrine itirazın reddedilen kesimi üzerinden Sosyal Sigortalar Kurumu lehine % 10 haksız çıkma tazminatına hükmedilmesi gereğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki bu.aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden karar bozulmamalı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
Sonuç: Hüküm fıkrasının (1) numaralı bendine "Ödeme emrine konu borcun % 10 zamlı olarak tahsiline", ibaresinin eklenmesine ve kararın düzeltilmiş bu şekliyle (ONANMASINA) Davalı Avukatı yararına takdir edilen 400.00 YTL duruşma avukatlık parasının davacılara yükletîlmesine, 29.3.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
E. 1992/11117 K. 1993/3693 T. 13.4.1993
PRİM BORCU-GECİKME ZAMMI -BORÇLU OLMADIĞININ TESBİTİ
ESKİ VE YENİ İŞVERENLER
MÜTESELSİL SORUMLULUK-HİLE VE MUVAZAA
ÖZET
506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının 82. maddesine göre, bir işyerinin devir veya intikal etmesi durumunda; yeni işveren, eski işverenin Kurum'a olan prim borçları ile eklentilerinden müteselsilen sorumludur. Bu sorumluluğun alanını, daha önceki veya daha sonraki işverenlere yüklemek, kısaca sorumluluk haklarını uzatmak mümkün değildir. Ne var ki,hile veya muvazaa halleri, bu kuralın dışındadır. Salt prim borçlarından kurtulma veya üçüncü kişileri yanıltma amacına yönelik arada yeni şirketler kurulması veya işyerinin bunlara devir veya satış gösterilmesi yasanın amacına uygun düşmez ve kanuna karşı hile yapan yeni işverenleri sorumluluktan kurtarmaz.
Kısaca, işyerinin, 1.4.1986-19.3.1990 dönemi tüm faaliyetleri ve çalışan sigortalıların prim borçlarından dolayı asıl borçlu işletme ruhsatı sahibi K.... Limited Şirketi olduğu yolunda ciddi ve tereddüt uyandıracak bilgi ve belgeler bulunması karşısında bu konunun yeterince araştırılıp incelenmesi gerekir.
Biçimsel olarak şirketler arasındaki, mali ve hukuksal ilişkiyi belirlemek, şirketlerin sermayelerinin kimler tarafından oluşturulduğunu saptamak, delilleri toplayarak birlikte sonuca gitmek gerekir. (506 s. SSK. m. 82)
Davacılar, davalı Kurum'a 655.952.538 TL. prim borcu ve gecikme zammından dolayı borçlu olmadıklarının tesbiti davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; S....... Madencilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi ile E..... Madencilik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketleri'ne ait toplam 655.342.636 TL. prim borcu ve gecikme zammından bu şirketlerin işyerlerini sırasıyla devir ve satın alan davacılar K......... Madencilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi ile Ş...... Madencilik Ticaret ve Sanayi A.Ş.'nin birlikte sorumlu tutulup tutulamıyacaklarına ilişkindir. Mahkeme, istek doğrultusunda, kısa adları S..... ve E..... borçlarının K........ Limited Şirketi'ne devir edilmediğini dolayısıyla gerek bu şirket, gerekse en son şirket olan Ş....... A.Ş.' nin sözü edilen prim borçları ile eklentilerinden sorumlu olamayacaklarına karar vermiştir.
Gerçekten, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 82. maddesine göre, bir işyerinin devir veya intikal etmesi durumunda, yeni işveren eski işverenin Kurum'a olan prim borçları ile eklentilerinden müteselsilen sorumludur. Bu sorumluluk, yasanın belirlediği veçhile, işyerini devreden veya intikaline neden olan işverenle burasını devralan veya işyerinin kendisine intikal ettiği yeni işveren arasında söz konusudur. Bu sorumluluğun alanını, daha önceki veya daha sonraki işverenlere yüklemek, kısaca sorumluluk halkalarını uzatmak mümkün değildir. Yasa, işyerinin ve sigortalılarının durumunu bilebilecek yeni işvereni sorumlu tutmuş ve eski işverenin prim borçlarının da devam edeceğini öngörmüştür. Yasal tabirle, eski ve yeni işverenler için müteselsil bir sorumluluk söz konusudur. Ne var ki, hile veya muvazaa halleri, bu kuralın dışındadır. Salt, prim borçlarından kurtulma veya üçüncü kişileri yanıltma amacına yönelik arada yeni şirketler kurulması veya işyerinin bunlara devir veya satış gösterilmesi yasanın amacına uygun düşmez ve kanuna karşı hile yapan yeni işverenleri sorumluluktan kurtarmaz. Aksine düşünce, çalışanların bir bölümü yönünden sosyal güvenliklerini sağlama görevini üstlenen Sosyal Sigortalar Kurumu'nun ana gelir kaynağını oluşturan primlerin tehlikeye atılması sonucunu doğurur ve Kurum'u mali yönden güç durumda bırakır.
Dava konusu olaya gelince; prim borçları ve eklentilerinin ilişkin olduğu işyeri, linyit kömürü üretimi yapan bir maden sahasıyla ilgili olup, sahanın işletme ruhsatı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın 3253 sicil nolu ruhsat ile davacı K...... Madencilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi'ne verilmiştir. Davacı K..... Madencilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi, bu işyerini ilk defa, 1.4.1986 tarihli işyeri bildirgesine göre işletmeye açmış ve 50088.43 sicil numarası ile sigorta yasası kapsamına alınmıştır. Kurum'a verilen dilekçelere göre, 30.10.1986 tarihinde işletmeye ara veren şirket, 1.10.1987 tarihinde yeniden faaliyete geçmiş ve 19.3.1990 tarihine kadar belirtilen işyeri numarası üzerinden faaliyetini sürdürmüştür. Ne var ki, bu arada, 21.6.1986 tarihli işyeri bildirgesine göre S...... Madencilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi aynı maden sahası içerisinde faaliyete geçmiş ve işyerini olduğu gibi K.......... Şirketi'nden devir almıştır. K........ Şirketi ile aralarında yaptıkları rödovans anlaşmasına göre, işyeri yeni işveren S..... Şirketi üzerine 51331.43 sicil numarasına göre tescil edilmiştir. K...... Şirketi 1.7.1986 günlü dilekçesi ile durumu doğrulamıştır. Bu şirkette iki yıl kadar faaliyet göstermiş ve 20.6.1988 tarihinde çalışmasına son vermiştir. 21.6.1988 tarihinde, devreye E.... Madencilik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi girmiş ve bu tarih itibariyle, S...... Şirketi'nin işlettiği işyerini aynı tesis ve işçilerle devir alarak işletmeye devam etmiştir. E..... Şirketi yeni bir işyeri sicil numarası da almamıştır. 1.7.1989 tarihine kadar üretim yapan bu şirket, belirtilen tarihten itibaren işyerini ilk işveren olan aynı zamanda işletme ruhsatı sahibi K....... Şirketi'ne devir etmiştir. Davacı K......... Şirketi işçilerin yeniden girişlerini yapmış ve 18.3.1990 tarihine kadar işçilerini çalıştırmıştır. Aynı tarihte Ş..... Madencilik Ticaret ve Sanayi A.Ş. ile yapılan satış anlaşmasına göre, işyeri yeni işverene el değiştirmiş ve 19.3.1990 tarihinden itibaren bu işverence aynı işçilerle çalışmaya devam edilmiştir. Uyuşmazlık konusu borç, 1.8.1986-30.6.1989 dönemi, S...... ve E..... Şirketleri'ne ilişkin olarak ortaya çıkmış ve diğer şirketlerin bu prim borç ve eklentileriyle ilgili olmadıkları, aralarında borç devrini gerektirecek hukuksal neden bulunmadığı mahkemece hüküm altına alınmışsa da, dosyadaki bilgi ve belgeler bu konu hakkında ciddi kuşkular uyandırmakta, 506 sayılı Yasanın 82. maddesinde öngörülen ve müteselsil sorumluluğu gerektirebilecek bir durum ortaya çıkarmaktadır. Gerçekten, dosya içerisinde örneği bulunan 18.10.1988 günlü Kurum müfettişleri tutanakları ile, 21.11.1989 günlü Sosyal Sigortalar Kurumu müfettişi tarafından düzenlenen tutanak ve rapordan anlaşıldığı ve ayrıca, rapor örneği dosya içerisinde olmamakla birlikte aynı durumu doğrulayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müfettişinin 18.8.1989 günlü raporla doğrulandığı biçimde; "kısa adları, K....., S...... ve E..... Limited Şirketleri birbirlerinden ayrı, bağımsız kuruluşlar değillerdir. Biçimsel olarak ayrı tüzel kişilik ünvanı almış ve ayrı şirketler gibi gösterilmelerine rağmen bu üç şirket iç içe girmiş, kardeş kuruluşlardır. K...... Şirketi, her iki şirketinde ortağı ve en büyük pay sahibidir. Şirketlerin sahibi kişiler yönünden de, aralarında ilişki mevcuttur. S..... ve E.... Şirketleri aslında paravan kuruluşlardır. Nitekim, E..... Şirketi yeni bir işyeri sicil numarası alma gereğini dahi duymamış, aynı işyeri sicil numarasında çalışmasına devam etmiştir. Bu iki şirketin ayrıca mal varlıkları da bulunmamaktadır. Bunun üzerinedir ki, Kurum 12.12.1989 tarihli yazısıyla sözü edilen S...., E.... Şirketleri'ne bildirimde bulunarak, kendi faaliyet dönemlerine ilişkin tüm bildirimlerin, ilk işveren olan ve işyerinin ilk tescil edildiği 50088.43 sicil numarası üzerinden verilmesini istemiştir". Kısaca, işyerinin, 1.4.1986-19.3.1990 dönemi tüm faaliyetleri ve çalışan sigortalıların prim borçlarından dolayı asıl borçlu, işletme ruhsatı sahibi K....... Limited Şirketi olduğu yolunda ciddi kuşku ve tereddüt uyandıracak bilgi ve belgeler bulunması karşısında bu konunun yeterince araştırılıp incelenmesi gerekir. Biçimsel olarak ayrı tüzel kişiler olarak ortaya çıkmalarına karşın, gerçekte yukarıda ad ve ünvanları verilen şirketler arasındaki, mali ve hukuksal ilişkiyi belirlemek, şirketlerin sermayelerinin kimler tarafından oluşturulduğunu saptamak, K....... Şirketi'nin bu şirketlerin kuruluş, devam ve ortadan kalkışlarındaki rolünü açıklamak tüm delilleri toplayarak birlikte değerlendirmek ve böylece sonuca gitmek gerekirken, belirtilen maddi ve hukuksal olguların göz ardı edilerek eksik inceleme ve değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S o n u ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), davalı avukatı yararına takdir edilen 250.000 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, Üye Erdoğan Aktekin'in muhalefetine karşı Başkan Teoman Ozanoğlu, Üye Orhan Yalçınkaya, Yılmaz Darendelioğlu ve Utkan Araslı'nın oylarıyla ve oyçokluğuyla 13.4.1993 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dairemizin sayın çoğunluğu, bir işyerinin peşpeşe bir dizi devir görmesi durumunda, 506 sayılı Kanunun 82. maddesinde öngörülen zincirleme (müteselsil) sorumluluğu, ancak ikili halkalar halinde sınırlı bir sorumluluk olarak kabul etmiştir. Anılan maddenin özünden ve sözünden ve giderek zincirleme sorumluğa ilişkin genel hükümlerden böyle bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. Tersine, 82. maddenin, işyerini babadan oğula, oğuldan anaya vs. devretmek suretiyle prim tahsilini engelleyecek halleri ortadan kaldıracak biçimde düzenlendiği yasama belgelerinde yazılıdır. Yine "yasama belgelerinden anlaşıldığı gibi, prim borcu, aslında işyerinin borcu sayılmakta, işyerine bağlanmaktadır. O işyerinden, sahibi kim olursa olsun tahsili gerekmektedir" (İ. Teoman Ozanoğlu, Sosyal Sigortalar Mevzuatı, 2. Cilt, Ank. 1974, S. 1378). "Sosyal Sigorta hak ve yükümlülükleri, işveren değişikliğinden etkilenmeksizin işyeri ile birlikte ve onunla bağlantılı olarak sürüp gitmektedir" (Mustafa Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Ank. 1985, S. 553). Sorumluluğu ikili halkalara indirgemenin, prim borcundan kurtulmak için paravan şirketlerin devreye sokulmasına yol açacağında kuşku edilmemelidir. Dava konusu olay ve giderek bozma kararının içeriği bunun güzel bir örneğidir. Bu bakımdan mahkeme kararının yukarıda yazılı gerekçelerle b o z u l m a s ı oyundayım.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
2003/3861 E., 2003/4393 K.
ASIL İŞVERENİN ARACI (TAŞERON) İLE BİRLİKTE SORUMLULUĞU
İŞ KAZASI SONUCU MALULİYET
MADDİ MANEVİ TAZMİNAT
SORUMLULUK ORANLARININ BELİRLENMESİ
ÖZET
İŞ KAZASI SONUCU ZARARA UĞRAYAN İŞÇİNİN TAZMİNAT DAVASI, ASIL İŞVEREN VEYA KUSURLU OLDUĞU KABUL EDİLEN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERE YÖNELTİLİR. ARACI OLARAK NİTELENDİRİLEN KİŞİLERCE İŞE ALINAN İŞÇİLERİN UĞRAYACAKTAN ZARARDAN DOLAYI ASIL İŞVEREN, ARACI (TAŞERON) İLE BİRLİKTE SORUMLU OLUR. KAZANIN MEYDANA GELMESİNDEKİ SORUMLULARIN VE SORUMLULUK ORANLARININ BELİRLENMESİ İÇİN MAHKEMECE, KONUSUNDA UZMAN BİLİRKİŞİ HEYETİNDEN RAPOR ALINMALIDIR.
İçtihat Metni
Davacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiş ise de varılan sonuç usul ve Yasa'ya uygun görülmemiştir. Dava E... (E... Holding A.Ş.) bağlı U... Volfram işletmesindeki yükleme platformunun kesimi işinde çalışan davacının 3.7.1996 günü bir bağlantıyı kaynakla kestiği platformun düşmesi üzerine aşağıdaki köşebentlerden bir tanesinin gözüne isabet etmesi sonucu %50 maluliyetine neden olacak şekilde sağ gözünü kaybetmesi sonucu uğranılan maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Gerçekten bir iş kazası sonucu zarara uğrayan işçinin tazminat davası asıl işveren veya kusurlu olduğu kabul edilen 3. kişilere karşı yöneltilir. Kaldı ki, aracı olarak nitelendirilen kişilerce işe alınan işçilerin uğrayacakları zarardan dolayı asıl işverenin aracı (taşeron) ile birlikte sorumlu olacağı da 506 sayılı Kanun'un 87. maddesi gereğidir. Somut olaydan kazanın meydana geldiği mahallin davalı E.... bağlı U.... Volfram Tesisleri Genel Müdürlüğü'ne ait hurda malzemesinin bulunduğu işyeri olduğu hususunda taraflar arasında çekişme yoktur. Bahsi geçen çelik hurdalar E... Yönetim Kurulunun 22.6.1995 gün 4506/20 ve 4.6.1996 gün ve 4544/29 sayılı kararları ile Makine ve Kimya Endüstrisi Hurdasan Hurda işletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğüne satılmış ve bu müdürlükte "hurda malzemeyi taşınabilir hale getirme işini" 15.8.1995 tarihli sözleşme ile M... Nakliyat Uluslararası A.Ş.'ye ihale etmiştir. Davacı işçi işi ihale ile alan taşeron M... Nakliyat işçisi olup kazada bahsi geçen işin yapımı sırasında meydana gelmiştir. Davada çözümlenmesi gereken asıl sorun davalı Genel Müdürlük ile dava ihbar olunanların kazanın meydana gelmesindeki sorumluluk oranlarının belirlenmesinde yatmaktadır, işin yapıldığı yer E.... ait olup iş ve işyeri güvenliklerinin sağlanmasındaki sorumluluğun bu bağlamda kesilip kesilmediği hususu tereddütsüz ortaya konulmak gerekir. Diğer yandan işin yapımını devir alan MKE'nin davacının işvereni olan taşeron M... Nakliyata işi devir etmesinde 1475 sayılı Kanun'un 1/son maddesindeki işveren aracı veya üst alt işveren biçimindeki ilişkinin sağlıklı bir şekilde ortaya konmasındaki zaruret de yatsınamaz. iş ve Sosyal güvenlik hukuku ve ilgili düzenlemeleri kural olarak kamu düzeniyle ilgili olduğu gerçeğini de dikkate alacak olursak, mahkemenin hükme esas aldığı 27.1.1999 tarihli kusur bilirkişi raporunun yukarıda açıklanan ilkelere uygun düşmediği ve son derece sağlıksız olduğu, bilimsel ve teknik verilere dayalı olmadığı sonucuna varmak gerekir. Mahkemece yapılacak iş, kazanın oluşuna göre konusunda uzman iş güvenliği bilirkişi heyetine konuyu yeniden yukarıda açıklandığı biçimde inceletmek, sorumluları ve sorumluluk oranlarını ayrıntılı biçimde ve tereddüte yer vermeyecek şekilde ortaya koyacak rapor almak, alınan rapor dosyadaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve özellikle inandırıcı güç ve nitelikte olmayan 1475 sayılı Kanun'un 1/son ve 73. maddelerinin öngördüğü koşulları içermeyen kusur raporunun hükme dayanak almak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve Yasa'ya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. Bozma gerekçesine göre başkaca bir hususun incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 8.5.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
21.Hukuk Dairesi
Başkanlığı
Esas Karar
2003/10077 2003/9350
ÖZET
Asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı bu kanundan doğan yükümlülüklerden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Y A R G I T A Y İ L A M I
Davacı 14.8.1997 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1- Mahkemece iş kazasının tesbitine karar verilmiş ise de davalı TMO'nin husumet itirazı konusunda yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan sonuca gidilmiştir. 4857 sayılı İş Yasasının 2/6 maddesine göre bir işverenden işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde iş alan işveren alt işverendir.Asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı bu kanundan doğan yükümlülüklerden alt işveren ile birlikte sorumludur. Buna karşın bir işin bütünüyle devri durumunda veya anahtar teslimi ile ve ihale ile bütünüyle verilmesi durumunda işi devreden kişinin işverenlik sıfatı kalkacağından iş kazasının tesbitine ilişkin davada ve buna bağlı tazminat davasında sorumluluğu cihetine gidilemeyeceği ve dolayısıyle husumet yöneltilemeyeceği ortadadır.
Davalı TMO'nin işi anahtar teslimi ve ihale yolu ile davalı B Ltd. Şti.'ne verdiği ihale belgeleri ve sözleşme içeriğinden anlaşıldığından davalı TMO aleyhine hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Davacı tarafından açılan tazminat davasında davacının işvereni olduğu anlaşılan alt-taşeron K .Ltd.Şti.'nin hak alanını da ilgilendiren davada davaya katılımının sağlanması gerekirken yazılı şekilde sadece üst-işverene husumet yöneltilerek sonuca gidilmesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 17.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E.1991/10-277 K.1991/359 T.12/06/1991
ÖZET
506 sayılı kanun 87. maddesinde, tali işverenin ödevine uymamasının sonuçlarından asıl işverenin de sorumlu olacağı kuralını koymuştur. Bu düzenleme gereğince, Kurum'un hak ve alacaklarından, ihale makamından iş alan asıl işverenler de sorumludur.
Taraflar arasındaki "idari para cezasının Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan istirdadı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Altıncı İş Hakimliği)nce, davanın reddine dair verilen 11/10/1989 gün ve 1126-637 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi'nin 15/5/1990 gün ve 8112-4602 sayılı ilamiyle; (... Davacı işveren şirket almış olduğu P...... İnşaat ve Kazı Makinaları Fabrikası yapım işinin bazı bölümlerini aracı (taşeron) Osman, Adnan, Agah ve Yusuf'a vermiş, Kurumca araç (taşeron) işverenlere yapılan kayıt ibraz tebligatına rağmen kayıtların ibraz edilmemesi nedeniyle tahakkuk ettirilen idari para cezaları asıl işveren davacı E..... İnşaat ve İşletme A.Ş.nden istenmiştir. İdari para cezalarının ödenmesi halinde teminatın serbest bırakılacağı aksi halde icraen tahsili cihetine gidileceği 24/7/1987 tarihli ve 74665 sayılı yazı ile ihtar edilmesi üzerine, davacı şirket aracı (taşeron) işverenler adına tahakkuk ettirilen idari para cezalarını yatırmış, yatırılan bu paranın geri verilmesi hakkındaki 31/8/1989 tarihli yazılı istemin Kurum'ca kabul edilmemesi üzerine açılan bu davada, haksız olarak kendilerinden alınan 2.140.000.- TL. para cezasının Kurum'dan istirdadına karar verilmesi talep ve dava olunmuştur.
Osman, Adnan, Agah ve Yusuf'un aracı (taşeron) olduğu, bu aracılara yapılan kayıt ibraz tebligatına rağmen kayıt ibraz etmemeleri nedeniyle kendilerine cem'an 2.140.000.- lira idari para cezası tayin edildiği konularında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle çözümlenmesi gereken hukuksal sorun aracı (taşeron) işverenlere kayıtları ihtara rağmen ibraz etmemeleri nedeniyle tayin edilen idari para cezalarından asıl işverenin sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İdari para cezalarının kimlerden ve ne şekilde tahsil edileceği 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 8 ve 140. maddelerinde gösterilmiştir.
Anılan maddede yazılı işverenin idari para cezası tayin edilen işveren, yani olayımızdaki aracı (taşeron) işveren olduğu açıktır. Aracı (taşeron) işverenin cezai yönden idari para cezasından sorumluluğu kişisel olup bu cezadan asıl işverenin sorumlu tutulamayacağı ortadadır. Bu konuda açık bir yasa hükmü bulunmadıkça aracı (taşeron) işverenin suç teşkil eden fiili sonucu tayin edilen idari para cezasından onunla birlikte bir başkasının, örneğin, asıl işverenin sorumlu tutulması mümkün değildir. Böyle bir durumun ceza hukuku ilkeleri ile bağdaşmazlığı açık-seçiktir.
Aynı Kanunun 87. maddesine dayanılarak idari para cezasının asıl işverenden istenip istenemeyeceği "ödev" sözcüğünün yorumu ile ilgilidir. 87. maddeyi sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, (Hangi ödevlerden dolayı? Bu konunun alınan sigortalı yönünden işverene yüklediği ödevlerden dolayı) aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur, şeklinde anlamak gerekir. Sigorta haklarının aracı ve vasıtasıyla işe girilmesi halinde kaybolması ihtimalini önlemek maksadı ile anılan maddenin getirdiği hükümet gerekçesinde belirgin biçimde vurgulanmış olması da bu sonucu doğrulamaktadır. 506 sayılı Yasanın 140. maddesinde yazılı suçlar hakkında mahkemelerce hükmolunan para cezaları savcılık kanalı ile tahsil edilip Kurum'a verilmekte ve bu para cezaları kamu para cezası sayılmakta iken ve 87. madde kapsamına girmediği tartışmasızken 81. ve 140. maddelerin 3395 sayılı Kanunla değiştirilip cezaların idari para cezasına dönüştürülmesi ve tahsil şeklinin değiştirilmesi üzerine para cezalarının da 87. madde kapsamına girdiği ve yorum şeklinin Yasa koyucunun bidayetteki amacına uygun olduğu söylenemez. Asıl işverenin yerine getirmesi olanaksız bulunan ve aracıya ait olan bir ödevden dolayı asıl işveren sorumlu tutulamaz. Yasa koyucunun, bir kimseye kendi gücü dışında kalan ve istese de yapması olanaksız bulunan hususlardan ötürü sorumlu tutulması da düşünülemez. Yasaya aykırı yönetmelik hükmünün ise hukuki sonuç doğuracağı söylenemez.
Mahkemece, "bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden istemin kabulü yerine reddi yolunda hüküm kurulmuş olması usule ve yasaya aykırıdır" gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden:Davacı Vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, işveren E..... İnşaat ve İşletme A.Ş. Genel Müdürlüğünün P.... İnşaat ve Kazı Makinaları Fabrikası yapımı işini üstlendiği, işin bazı bölüm ve eklentilerinde Osman, Adnan, Ağah, Yusuf isimli üçüncü kişilere (taşeronlara) iş verdiği, bu kişilerin, asıl işverenden aldıkları bu işleri yapabilmek için işçi çalıştırdıkları Sosyal Sigortalar Kurumu'nun bu tali işverenlere kayıt ve belge ibrazı için tebligat yaptığı bunların kayıt ve belge ibraz etmedikleri ve bu nedenle 506 sayılı Kanunun 79/3. maddesi uyarınca Kurum tarafından idari para cezasına çarptırıldıkları idari para cezası yükümlülüklerinin kesinleştiği, Kurumun bu para cezalarını, anılan Kanunun 87. maddesine dayanarak asıl işverenden istediği, ihale makamından iş alan asıl işveren durumundaki E....... İnşaat ve İşletme A.Ş. Genel Müdürlüğü'nün bu cezaları Sosyal Sigortalar Kurumu'na ödediği, sonradan söz konusu paraların yanlış ve haksız alındığını ileri sürerek faiziyle birlikte Kurum'dan geri alınması için işbu davayı açtığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Öte yandan, Kurumun 24/7/1989 tarihli yazısı ile, para cezalarını ödemedikçe teminatları serbest bırakmayacağını bildirmesi üzerine, 28/8/1989 tarih 1039-1042 nolu makbuzlarla hiç bir kaydı ihtirazı dahi dermeyan edilmeden ve taşeronların yatırdığı şeklinde düzenlenen makbuzlarla paraların ödendiği 31/8/1989 tarihinde davacı işverenin Kurum'a dilekçe ile başvurup, paraları geri istediği görülmektedir.
Kurum'un 24/7/1989 tarihli yazısını, manevi cebir olarak yorumlamak olanaksızdır. Çünkü, 506 sayılı Kanun m. 83 hükmünce, Kurum teminat ve hakedişleri idari para cezasına karşılık tutamaz. Sadece prim borcu için karşılık tutabilir. Bu nedenle Kurum yazısı geçersizdir. Kurum bu yola gittiğinde, ihale makamından iş alan asıl işverenin, teminat ve hakedişlerin serbest bırakılmasını 83. maddeye dayanarak sağlamasına yasal olanak bulunduğundan, ödemelerin cebri olduğu düşünülemez. Söz konusu paraların hiç bir kaydı ihtirazı dahi dermeyan edilmeden ve rızaen ödendiği ortadadır.
Çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, söz konusu paraları, asıl işverenin, Kurum'dan geri istemek hakkına sahip olup olmadığı, Kurum'un tali işverenlerin kayıt ve belge ibraz etme yükümlülüklerine aykırı davranmalarından dolayı kendilerine uygulanan idari para cezalarının ödenmesinden, 506 sayılı Kanunun m. 87 çevresinde ihale makamından iş alan asıl işverenlerin de müteselsilen sorumlu olup olmadıkları ve müteselsil sorumluluk çevresinde ödeme vaki olmuşsa, geri alma hakkının kime karşı kullanılabileceği konularını açıklığa kavuşturmaktan ibarettir.
3395 sayılı Yasa ile 506 sayılı Kanunun m. 79 değiştirilmiştir. 79/1. maddeye göre işveren bir ay içerisinde çalıştırdığı sigortalının, sigorta primleri hesabına esas tutulan kazançlar toplamı ve prim ödeme gün ve sayıları ile sigorta primlerini gösteren ve örneği yönetmelikte belirtilen prim belgelerini, ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar Kurum'a vermekle ve bu belgelerin muhteviyatını doğrulayacak muteber iş yeri kayıtlarının Kurum'ca istenilmesi halinde ibraz etmekle veya sigortalı çalıştırmadığı takdirde bu hususu yazılı olarak önceden Kurum'a bildirmekle yükümlüdür. Buradaki işveren deyiminin bu olayda olduğu gibi, ihale makamından iş yükümlenen asıl işverenlerden işin bir bölümü ve eklentisinde iş kabul eden taşeronlar-tali işverenleri de kapsadığı, bunların kendi adlarına çalıştırdıkları sigortalılar için 79/1. maddedeki yükümlülükleri yerine getirmek zorunda oldukları kuşkusuzdur.
506 sayılı Kanunun ortak hükümleri bölümünde yer alan ve 79/1. maddedeki yükümlülüklere de şamil olan, 87. maddesi, "sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığıyla işe girmiş, ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı aracı olan ücüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Bir işte veya işin bölüm ve eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir" kurallarını içermektedir.
Yukarıda açıklandığı gibi bu aracılar nitelikçe, tali işveren taşerondurlar. Zira kendi adlarına, işin bir bölümü ve eklentisinde işin ikmali için, 506 sayılı Kanun m.4/1'deki tanıma uygun biçimde sigortalı çalışmaktadırlar. Bu nedenle de 79/1'deki yükümlülüklere muhataptırlar. 79/1. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı ise, 79/3 ve 79/5'de gösterilmiştir. 79/5. maddeye göre Kurum re'sen belge düzenleme ve prim tespiti yapabildiği gibi bunlara etkileyici bir yaptırım olarak 79/3. fıkradaki "Bu yükümlülükleri yerine getirmeyen işverenler hakkında 140. madde hükümleri uygulanır" kuralı gereğince idari para cezası uygulayabilir.
Böylece 3395 sayılı Kanundan önceki ölçümleme sistemi kaldırılıp, resen düzenleme ve tespit ve idari para cezası sistemleri getirilerek yaptırım belirlenmiş ve sistem güçlendirilmiştir. Aynı şekilde, mahkemelerce ilamla uygulanan ve Ceza Mahkemeleri Usulü Kanununa göre Cumhuriyet Savcılıklarınca tahsil edilen ve ceza hukuku alanına giren ağır para cezaları yerine, Kurum'ca verilen, idari para cezası vasfında ve 81. maddede yaptırımlar getirilmiştir. Geri alınması istenilen idari para cezalarının yasal biçimde oluşturduğu ve kesinleştiği tartışmasızdır.
Bu paraların yasal alacaklı Kurum veznesine yatırıldığı ve Kurum'un idari para cezası alacağını böylece tahsil ettiği de ortadadır. Bu idari para cezalarının, asıl borçluların ihale makamından iş alan asıl işveren davacıdan, işin kimi bölüm ve eklentilerinde iş yükümlenen tali işverenler olduğu ve 79/1. maddedeki yükümlülüklerine aykırı davranmaları nedeniyle sadece tali işverenler hakkında uygulandığı da meydandadır.
O halde, bu idari para cezalarının "Bu Kanunun işverene yüklediği ödevler"e uyulmamasının sonucu ve yaptırımı olduğu belirgindir.
506 sayılı Kanun 87. maddesinde, tali işverenin ödevine uymamasının sonuçlarından asıl işverenin de sorumlu olacağı kuralını koymuştur. Zira, tali işverenler hayat deneyimleriyle ortadadır ki ekonomik bakımdan asıl işverenlere göre güçsüz kişilerdir. Bunların kişisel olarak sorumlu tutulmaları, gerek sigortalıların, gerek sigortalılara verilecek sosyal güvenlik haklarını uygulayan Sosyal Sigortalar Kurumu'nun hak ve alacaklarını güvenceye almakta yetersiz olabilir. Bu nedenle, yasa koyucu ortak yükümlerde madde 86 ile tali işverenlerin ödevlerine uymamalarının yaptırımlarından güçlü asıl işverenleri de müteselsil sorumlu tutan, sosyal güvenlik hukukunun isteklerine uygun düşen, bir düzenleme yapmıştır.
Bu düzenleme gereğince, Kurumun parasal hak ve alacaklarından, ihale makamından iş alan asıl işverenler de sorumludur. İşte, asıl işveren bu müteselsil sorumluluk gereğince tali işverenin idari para cezasından sorumludur. Bunu kuruma ödemiş ise Kurumdan geri isteyemez. Ödemekle yükümlü olduğu bir borcu ödemiştir. Fakat asıl yükümlü tali işverenlere rücu edebilir.
Ne var ki, tali işverenler hakkında yöntemince açılmış bir dava bulunmadığından yasal alacaklı Kurum aleyhine açılan davanın reddi gerekir. Bu itibarla mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi suretiyle davanın reddedilmesi doğrudur.
O halde usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA) ve (2700) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 12/6/1991 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı işveren şirket almış olduğu P..... İnşaat ve Kazı Makinaları Fabrikası Yapım işinin bazım bölümlerini aracı (taşaron) Osman, Adnan, Agah, ve Yusuf'a vermiş, Kurum'ca aracı (taşeron) işvrenlere yapılan kayıt ibraz tebligatına rağmen kayıtların ibraz edilmemesi nedeniyle tahakkuk ettirilen idari para cezaları asıl işveren davacı E...... İnşaat ve İşletme A.Ş.'nden istenmiştir. İdari para cezalarının ödenmesi halinde teminatın serbest bırakılacağı, aksi halde icraen tahsili cihetine gidileceği 24.7.1987 tarihli ve 74665 sayılı yazı ile ihtar edilmesi üzerine, davacı şirket aracı (taşeron) işverenler adına tahakkuk ettirilen idari para cezalarını yatırmış, yatırılan bu paranın geri verilmesi hakkındaki 31.8.1989 tarihli yazılı istemin kurumca kabul edilmemesi üzerine açılan bu davada, haksız olarak kendilerinden alınan 2.140.000 TL. para cezasının Kurum'dan istirdadına karar verilmesi talep ve dava olunmuştur.
Osman, Adnan, Agah ve Yusuf'un aracı (taşeron) işveren olduğu, bu aracılara yapılan kayıt ibraz tebligatına rağmen kayıt ibraz etmemeleri nedeniyle kendilerine cem'an 2.140.000.- TL. idari para cezası tayin edildiği konularında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle çözümlenmesi gereken hukuksal sorun aracı (taşeron) işverenlere, kayıtları ihtara rağmen ibraz etmemeleri nedeniyle tayin edilen idari para cezalarından asıl işverenin sorumlu olup olmadığı bu para cezasının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 87. maddesine dayanılarak işverenden istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Anılan Kanunun 87. maddesine dayanılarak idari para cezasının asıl işverenden istenip istenemeyceği maddedeki "ödev" sözcüğünün yorumu ile ilgilidir. 87. maddeyi "sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığıyla işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile bu Kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, (hangi ödevlerden dolayı? Alınan sigortalı yönünden bu Kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı) aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur" şeklinde anlamak gerekir. Sigorta haklarının, aracı vasıtasıyla işe girilmesi halinde kaybolması ihtimalini önlemek maksadı ile anılan maddenin getirildiği hükümet gerekçesinde belirgin biçimde vurgulanmış olması da bu sonucu doğrulamaktadır. 3395 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önce 506 sayılı Kanunun 140. maddesinde yazılı suçlar hakkında mahkemelerce hükmolunan para cezalarının savcılık kanalı ile tahsil edilir, Kurum'a verildiği ve bu para cezalarının Kamu para cezası sayıldığı, 87. madde kapsamına alınmak istenmesi giderek aracı işverene (taşeron) tayin edilen para cezalarından asıl işverenin de müteselsilen sorumlu tutulmasının amaçlanması halinde, 87. maddenin bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi gerektiği ortadadır. 87. madde para cezalarını da kapsayacak biçimde yeniden düzenlenmedikçe, yasa koyucunun bidayette hükümet gerekçesinde yazılı olan amacının, 3395 sayılı Kanunla 140. maddede yapılan değişiklik üzerine değiştiği, para cezalarını da kapsar hale geldiği söylenemez. Başka bir anlatımla, 3395 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce 87. madde, 140. maddede yazılı para cezalarını kapsamadığına göre, 3395 sayılı Kanunla 87. maddede değişiklik yapılıp para cezaları da kapsama alınacak biçimde kapsamı genişletilmedikçe, 140. maddede yazılı amme para cezalarının idari para cezası olarak değiştirilmiş olması nedenine dayanılarak 87. maddenin idari para cezalarını da kapsadığı iddia olunamaz. Aksinin kabulü yasama belgelerinde vurgulanan yasa koyucunun amacına, yorum kurallarına açıkça aykırı olacağı gibi, yasal hukuksal ve mantıksal bir dayanakta gösterilemez. Asıl işverenin yerine getirmesi olanaksız bulunan ve aracıya ait olan bir ödevden dolayı asıl işveren sorumlu tutulamaz. Yasa koyucunun bir kimseyi kendi gücü dışında kalan ve istese de yapması olanaksız bulunan hususlardan ötürü sorumlu tutması da düşünülemez. Yasaya aykırı yönetmelik hükmünün ise hukuki sonuç doğuracağı söylenemez.
İdari para cezalarının kimlerden ve ne şekilde tahsil edileceği 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 81 ve 140. maddelerinde gösterilmiştir. Anılan maddeler de yazılı işverenin idari para cezası tayin edilen işveren, yani olayımızdaki aracı (taşeron) işveren olduğu açıktır. Aracı (taşeron) işverenin cezai yönden idari para cezasından sorumluluğu kişisel olup, bu cezadan asıl işverenin sorumlu tutulamayacağı ortadadır. Bu konuda açık bir yasa hükmü bulunmadıkça aracı (taşeron) işyerinin suç teşkil eden fiili sonucu tayin edilen idari para cezasından onunla birlikte bir başkasının, örneğin asıl işveren sorumlu tutulması mümkün değildir. Böyle bir durumun ceza hukuku ilkeleri ile de bağdaşmazlığı açık-seçiktir.
Doktrinde suçun çeşitli tanımları yapılmıştır. Yeni akıma göre suç, "bir insanın kusurlu ve hukuka aykırı fiili" şeklinde tanımlanmakta, "fiil" "Hukuka aykırılık" ve "kusurluluk" olmak üzere 3 unsur aranmaktadır. Geleneksel doktrinde ise 2 unsur yeterli bulunmaktadır. Bunlar objektif (maddi) unsur, subjektif (manevi) unsurdur. Hukuka aykırılık suçun dışındadır. Böyle olunca da "fiil" ve "kusurluluk" olarak suçta sadece 2 unsur kabulü daha doğrudur (Erem T.C. Hukuku/1985, S:22). Suçta geleneksel doktrinde kabul edildiği gibi 2, yeni akımda kabul edildiği gibi 3 unsur aransa da 506 sayılı Kanunun 3395 sayılı Kanunla değiştirilen 140. maddesinde yazılı fiillerin suç teşkil ettikleri "fiil", "hukuka aykırılık" ve "kusurluluk" unsurlarının bulunduğu tartışılamayacak kadar açıktır. Kaldı ki 3395 sayılı Kanunun 17. maddesiyle 506 sayılı Kanuna eklenen geçici 1. maddesinde "... mahkemelerin görev alanı dışına çıkarılan suçlarla ilgili olanlar hakkında görevsizlik kararı verilerek dosyalarındaki tutanak ve belgeler para cezası vermeye yetkili Sosyal Sigortalar Kurumu ilgili ünitelerine gönderilir. Kurum, gönderilen tutanakların ilgilileri hakkında tutanaklarında yazılı suçun Kanun değişikliğinde önceki para cezasının asgari haddini uygulamak suretiyle para cezası tutanağı düzenler" hükmü ile yasa koyucunun, bu fiillerin suç olduğunu açık şekilde vurgulaması ve ceza hukukunun temel ilkelerini uygulaması da madde de yazılı fiillerin suç teşkil eden fiiller olduğunu açık biçimde ortaya koymaktadır. Maddede yazılı 3.000.- liradan 75.000.- liraya kadar ağır para cezası 3395 sayılı Kanunla 10.000. liradan 500.000.- liraya kadar para cezası olarak değiştirilmiş, cezanın asgari ve azami haddi arttırılmıştır. Ağır para cezası olarak değiştirilmesi, hükmedilecek idari para cezasını ceza olmaktan çıkarmış değildir.
Suçların çoğalması ve hakimlerin hepsine yetişememesi gibi pratik zorunluluklar bir kısım hafif suçların cezalarını, ilgilinin kabulü şartına bağlı olarak, idarenin (Maliye, Gümrük İdaresi, Belediye gibi) tayin etmesini gerektirmiş ve "İdarenin ceza kararnamesi" adlı Kurumu doğurmuştur. Bu suç ve cezalara çok defa "idari suç" ve "idari para cezası" adı verilmiş, hatta bunların klasik anlamda ceza değil, "idari müeyyide", klasik anlamda suç değil "idari müeyyideyi gerektiren fiil" oldukları söylenmişse de idari suç denilen de suçtur. İdari ceza denilen de cezadır. Mesele, hepsine hakim yetiştirememekten doğmuştur. Şu veya bu makamın karar vermesi onların niteliğine tesir etmez. Hepsi de suçtur ama kimisini hakim şu usulle, kimisini idare bu usulle cezalandırır (Kunter, Muhakeme Hukuk Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 1985, S.750-751).
140. madde de aracı (taşeron) işverenin fiilinden dolayı asıl işveren sorumlu tutulmadığına, asıl işveren açısından ceza tayin edilmediğine göre, aracı (taşeron) işverenin kesinleşen para cezasından asıl işverenin sorumlu tutulması, ceza hukukunun cezaların şahsiliği, kusursuz suç ve ceza olmayacağı temil ilkelerine de aykırıdır.
Bu gerekçelerle yerel mahkeme kararının bozulması oyundayız.
ÜYE ÜYE
Cahit KADILAR Adnan HAMZAOĞULLARI
KARŞI OY YAZISI
S.S.K. K. 87. maddesi bu kanunda gösterilen para cezasına uygulanmaz. Ancak davacı vekaletsiz tasarruf hükümleri çerçevesinde taşeronun para cezasını davalı SSK.ya ödemiştir. Bu ödemeyi istirdat edemez. Ancak asıl borçlu taşaron rücu edebilir. Davanın reddi sonucu itibariyle doğrudur.
ÜYE
TAHİR ALP

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
21. Hukuk Dairesi Başkanlığı
Esas Karar :1996/3281 1996/5643
Y A R G I T A Y İ L A M I
Davacı, Kurumun 28.12.1993 tarih ve 273229 sayılı yazısı ile tebliğ edilen borçtan sorumlu olmadığının ve müteahhit firmanın taşeron sıfatını taşımadığının tesbitiyle, Kurumun mezkur kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı ve davalı vekilleri tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ve Tetkik Hakimi Sultan Karagün tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı, dava dışı Ceren İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile yaptığı sözleşmeye dayalı olarak adı geçen şirkette çalışan sigortalıların toplam 241.433.884 TL. tutarındaki prim borcu ve gecikme zammının davalı Kurumca istenilmesi üzerine borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 87. maddesinde, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir. Maddeye göre, aracıdan sözedilmek için, aracının aldığı işin, işverenin asıl işinin veya bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi olmalıdır. Her halde asıl işverene ait belirli işte onun bir bölümünü meydana getirecek biçimde bağlantılı olmayan işte sigortalı çalıştıran kimse aracı olarak kabul edilemez. Başka bir anlatımla, işverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa özellikle alınan işin görüldüğü yer ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilecek nitelikte ise, işi alan kimse aracı değil işverendir.
Somut olayda davacı ile Ceren Ltd. Şti arasında yapılan sözleşme (Tüpraş Eğitim ve Dinlenme Tesisleri Hizmet İşlerine) ilişkindir.
Asıl işverenden alınan Eğitim ve Dinlenme Kampı Tesisi Hizmet işlerinin yapıldığı yerin, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız nitelikte işyeri olduğu bu bakımdan asıl işverenin yürüttüğü bir işin bir kesimi, giderek bir bölümü veya eklentilerinin bir kesimi olmadığı, bağımsız bir nitelikte olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 87. maddesinin öngördüğü koşulların somut olayda oluşmadığı ortadadır. Öyleyse davacının isteminin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.10.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
E. 1995/6459 K. 1995/7216 T. 21.9.1995
RÜCUAN TAZMİNAT (Koşulları)
ÖZET
506 sayılı Yasanın 87. maddesinde de düzenlenen sorumluluğa dayalı rücuan tazminat davasında, söz konusu sorumluluğun belirgin olarak tespiti için işveren firma ile yüklenici taşeron firma arasındaki sözleşmenin niteliğinin ve iş kazasının oluş biçiminin açıklığa kavuşturulması gerekir. (506 s. SSK. m. 87)
Davacı, işkazasında yaralanan sigortalı işçiler için yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davalılardan B....... Yağ ve Sabun A.Ş. avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Dava; 1.10.1991 tarihinde meydana gelen işkazasında yaralanan sigortalı işçiler Kadir ve Selahattin için yapılan harcamalar üzerine uğranılan 11.615.156 lira Kurum zararının rücuan ödetilmesi istemine ilişkin olup, davalı B........ Yağ ve Sabun Sanayi A.Ş.'nin sorumluluğu, 506 sayılı Kanunun 87. maddesine dayandırılmıştır. Bu sorumluluğun belirgin olarak tesbiti için, diğer davalılarla ve özellikle aracı kabul edilen davalı Kenan ile B........ A.Ş. arasındaki sözleşmelerin niteliklerinin ve işkazasının oluş biçiminin açıklığa kavuşturulması gerekir.
Edremit'te kurulu bulunan P...... Yağ Fabrikası, davalı İbrahim tarafından satın alındıktan sonra, tesisin rafine ünitesi 18.9.1991 tarihli sözleşme ile İbrahim tarafından "sökülmüş ve kamyon üzerinde teslim" kaydıyla B....... A.Ş.'ne satılmıştır.
B......... A.Ş. ile İzmir'de buhar kazanları ve montaj işi yapan davalı Kenan arasında da, İzmir'e nakledilecek bu ünitenin B............ A.Ş.'ne ait Zeytinyağı Fabrikasına montajını içeren bir sözleşme yapılmıştır.
Davalı Kenan, montajın kolaylıkla yapılabilmesi için yanında çalışan işçilerden Kadir ve Selahattin'i sözkonusu ünitenin P...... Fabrikası'ndaki kurulu halini görmeleri için Edremit'teki bu fabrikaya göndermiştir.
Davalı İbrahim ve işçileri, rafine ünitesini sökmekte iken, bir pompanın sökümünde zorlukla karşılaşmışlar ve bunun üzerine fabrikada incelemede bulunan Kenan'ın işçilerinden yardım istemişlerdir. Pompanın oksijen kaynağı ile kesilmesi sırasında, çalışma mahallinde toplanan parlayıcı-yanıcı gazın alev alması sonucu bu işçiler yaralanmışlardır.
Burada gözönünde tutulması gereken husus; Kenan'ın, rafine ünitesinin sökülmesi işiyle hiçbir ilgisinin bulunmamasıdır. Kazalı işçiler Kenan tarafından görevlendirilmişler ise de, bu işçilerin görevleri, ünitenin kurulu halinin tesbitinden ibaret olup, kendi işverenlerinin direktifi dışında, İbrahim ve işçilerinin yardım talebi üzerine söküm işine girişmişlerdir. Ancak, söküm işi tamamen İbrahim'in yüklenimindedir. Bu nedenle iş kazasının oluşumundan davalı Kenan ve buna bağlı olarak B........ A.Ş.'nin sorumlu tutulması mümkün değildir. Zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinden davalı İbrahim ile kazalı işçiler birlikte sorumludurlar.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; işçi sağlığı ve işgüvenliği konularında uzman bilirkişiler kurulundan davalı İbrahim ve kazalı işçilerin kusur oranlarını gösterir rapor alarak, sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı B....... A.Ş.'nin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S o n u ç : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.9.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi


--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
21.04.1982
1784/421
ÖZET
Davacı kendi imzasını taşıyan işe giriş bildirgesiyle aylık prim bildirgesi ve prim bordroları ile çalıştırılan dört sigortalı işçinin işveren olduğunu açıkça kabul etmiş olmasına rağmen davanın kabul edilmesi isabetsizdir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
03.06.1977
1725/578
ÖZET
İnkarı durumunda o kimsenin işveren niteliğini taşıdığını ispat yükümü o yolda iddiada bulunan Kuruma düşer.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
20.01.1977
4974/130
ÖZET
İşyeri bildirgesi işverenlik sıfatını gösteren belgelerdendir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
06.07.1976
24/5334
ÖZET
Kurumca bir işyerinin belirli bir kimse adına kapsama alınma işlemi, işveren sayılma konusunda bağlayıcı güçte ve nitelikte değildir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
16.11.1973
1181/1175
ÖZET
Bir kimsenin kendi beyanı ,yalnız başına, işveren sayılamayacığının delili olamaz.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
08.12.1983
6115/6278
ÖZET
Apartman kapıcılığının işyeri işvereni kat maliklerinin tümüdür. Bunlardan sadece bir tanesi veya birkaçı işveren sıfatına haiz değildir. Kat Mülkiyeti Kanununa göre de sorumlulukları tapu kaydındaki payları oranındadır. Hal böyleyken, mahkemece hüküm altına alınan tüm miktarın davalılardan müştereken ve müteselsilen tapudaki hisseleri oranında tahsiline karar verilmesi isabetsizdir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Dokuzuncu Hukuk Dairesi
01.10.1980
8870/10042
ÖZET
Dava, yönetici olduklarına işaret edilmek sureti ile davalılar hakkında açılmıştır.2184 sayılı yasa uyarınca yönetici, işveren temsilcisi ve işveren vekilidir. Asıl işveren kat malikleri olması gerekir. Karar yerinde mali sorumlu olan işveren kat malikleri belirtilip yönetim planında aksi kararlaştırılmamış ise bunların hisseleri oranında sorumlu tutulmaları gerekir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
09.11.1982
4086/4882
ÖZET
S.S.K.’nun 4.maddesi hükmüne göre, bu kanunun uygulanmasında 2. Maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek kişiler işverendir. E.’nin anası ile birlikte oturdukları zamanda dahi, davacıyı ücretini bizzat verip çalıştırmış bulunduğuna göre bu maddenin tanımladığı anlamda işveren saymak gereği ortadadır. İşveren niteliği bakımından özellikle önemli olan yön aile reisi olmak değil sigortalıyı çalıştırmak olgusudur.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
23.11.1981
3888/6097
ÖZET
Buradaki işveren İş Kanunu hükümlerine göre değil, 506 sayılı yasa açısından belirlenmek ve sigortalı çalıştırıp çalıştırmadığı aranmak gerektir. Bu bakımdan, bir işyerinin 506 sayılı yasa açısından işyeri sayılabilmesi için amacın mutlaka ekonomik olması gerekmez. Çünkü kültürel,sosyal ve dinsel hizmetlerle de ilgili olabilir. Bu ölçüler içinde soruna yaklaşıldıkta (Tire Alabey camii) ile ilgili işyeri ile davalı Vakıflar Genel Müdürlüğünün ilgisi bulunmadığı diğer bir anlatımla ölçümleme yapılan işyerinin işvereninin davalı idare olmadığı açıklıkla anlaşılmaktadır. Çünkü ölçümlemeye muhatap olan işyeri (Alabey camii) mülhak bir vakıftır. Bu yönde bir uyuşmazlık esasen söz konusu değildir. Mülhak vakfın ise tüzel kişiliği bulunduğu kuşkusuzdur. Şu duruma göre mülhak vakıflarda kural olarak işveren vakıflar idaresi olmayıp mütevelli kuruludur. Mevzuat gereğince mülhak vakıf din görevlilerine yardım yapmış olması vakıflar idaresine işverenlik sıfatını kazandırmaz. O halde davalı idarenin işveren durumunda olmamasına rağmen işverenmiş gibi ölçümleme işlemine muhatap olması yasa hükümlerine aykırı düşer. Bu nedenle özel daire bozma ilamında öngörülen gerekçelerle davalı vakıflar idaresinin kendileri aleyhine yapılan ölçümlemeye itiraz hakları ve davada husumete ehliyetleri bulunduğu kabul edilerek aleyhlerine açılan davanın yukarıda da değinildiği gibi (ölçümlemenin ancak işveren aleyhine yapılabileceği davalı Vakıflar Genel Müdürlüğünün ise işveren olmadığı) gerekçesi ile reddine karar vermek gerekir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
20.12.1978
2996/10237
ÖZET
Bir işverenin sigortalısının bir başka işverene ait işyerinde işin gereği olarak çalışması, işverenin o işyerinin dahi işvereni bulunduğu sonucunu doğurmaz.
v
Onuncu Hukuk Dairesi
01.12.1980
6254/6967
ÖZET
Sigortalının nezdinde eski hizmetlerinin geçtiğine ileri sürdüğü davalı şirket iflas etmiş olup tasfiyesi devam etmekte ise husumet müflise değil iflas dairesine düşer.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
11.09.1973
244/169
ÖZET
Y.S.E Genel Müdürlüğü ve şubelerinin tüzel kişiliği bulunmadığı için dava bunların bağlı oldukları Köy İşleri Bakanlığına yöneltilmelidir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
10.10.1983
4290/4278
ÖZET
Ceza dosyasında davalı N’nin işveren niteliği vurgulanmış ve zararlandırıcı sigorta olayının oluşumundan %20 kusurunun varlığı saptanmış olarak verilen hüküm,şekli anlamında dahi kesinleşmiş bulunmaktadır.Ceza Mahkemesi hükmünün N’nin işveren olduğu yolundaki saptamasının kesin hüküm durumunu oluşturacağı ve bu davada bağlayıcı bir nitelik taşıyacağı yönü açıktır. Kesin hükmün bulunduğu konularda ise yeniden araştırma yapılıp hüküm verilemeyeceği, özellikle de bu kesin hüküm durumuna aykırı bir sonucun benimsenemeyeceği söz götürmez.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
03.06.1977
1725/578
ÖZET
İnkarı durumunda o kimsenin işveren niteliğini taşıdığını ispat yükümü, o yolda iddia da bulunmuş kuruma düşer.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
07.07.1983
3250/3373
ÖZET
İşveren niteliğini oluşturan temel unsur, sigortalı çalıştırmaktır.yoksa sigortalı çalıştırmayan kimsenin-işyerindeki durumu ne olursa olsun- SSK açısından işveren sayılmasına olanak yoktur.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi Y A R G I T A Y
Onuncu Hukuk Dairesi
20.04.1984
2111/2209
ÖZET
Yapı anahtar teslimi koşuluyla davalı M tarafından yaptırıldığına ve sigortalılar onun tarafından çalıştırıldığına göre işveren mal sahibi H olmayıp davalı M dir.
Anahtar teslimi suretiyle yapılmış sözleşmelerde işveren kural olarak iş sahibi olmayıp işin yapılmasını üstlenen müteahhittir.şayet aradaki sözleşme feshedilmişse fesih tarihine kadar olan süre için iş sahibi davacı kooperatifin işveren olarak kabulü mümkün değildir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
26.05.1981
2903/3442
ÖZET
Birden çok kat malikinin bulunduğu durumlarda konut işyerinin işvereninin bir ortaklık şeklinde kat maliklerinin bütünü şeklinde düşünülmesi gerekmesine,2184 sayılı Yasada ortaklık sözcüğünün kullanılmış ve ortaklığın temsilcisi olarak yöneticinin gösterilmiş bulunmasından da bu yönün belirgin bir biçimde anlaşılmasına, ortaklardan biri ile ortaklık arasında hizmet akdi esasları çerçevesinde işçi ve sigortalılık niteliklerini bahşeden bir ilişkinin kurulmasına hukukça ve yasaca engel bulunmamasına ve yıllarca sigortalılık işlemine bağlı tutularak edimlerini yerine getirmesine olanak tanınan kişinin ölümünden,giderek,hak sahiplerine ölüm aylığının bağlanmasından sonra davacı Kurumca bu kişinin sigortalılık niteliğinin inkar olunmamasının MK 2 . maddesinde öngörülen iyi niyet kurallarına uygun düşmeyeceğine göre...............

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
ONUNCU HUKUK DAİRESİ
26.06.1978
8176/4907
ÖZET
Bir kimse sigortalı çalıştırmadığı yerin işvereni sayılamaz.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
ONUNCU HUKUK DAİRESİ
22.06.1984
3454/3609
ÖZET
Aracının çalıştırdığı sigortalısının işkazasından yaralanmasından ötürü Kurumun yapmak zorunda kaldığı yardımlara dayalı Kurumun rücu alacağından bu sigortalıyı çalıştıran aracı ile birlikte bunun işvereni durumundaki üst aracı olarak adlandırılabilecek şirket ve bunun işvereni niteliğini taşıyan şirket dahi SSK 87 gereğince birlikte sorumludurlar.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
ONUNCU HUKUK DAİRESİ
25.01.1983
5300/272
ÖZET
İşverenin aracı (taşeron) ile birlikte sorumlu bulunduğu ve bu bakımdan kendisinin hiç kusuru olmasa dahi zarardan aracı ile birlikte sorumlu tutulabileceği SSK nun 87. Maddesinin hükmi gereğidir.

--------------------------------------------------

T. C. YARGITAY
ONUNCU HUKUK DAİRESİ
02.02.1982
6445/473
ÖZET
Aracının kusurundan asıl işverenin sorumluluğu sözkonusu olup, işverenin kusurundan aracının sorumlu tutulacağı yasalarda öngörülmüş değildir.


KAYNAK:http://www.isvesosyalguvenlik.com/yargi/ygk16.htm
 
Üst
!!! Reklam Engelleyici Tespit Edildi !!!

Reklam Engelleyici Kulladığınız Tespit Edildi !

Sitemiz geçimini reklam gelirlerinden kazanmaktadır. Bundan dolayı Ad Block gibi reklam engelleyicilerin kullanılmasına izin verilmemektedir. Anlayış göstererek bu site için reklam engelleyicinizi devredışı bıraktığınız için şimdiden teşekkür ederiz.

Devredışı bıraktım, siteyi gezmeye devam edebilirim.